Oscar için geri sayım başladı

Bu yıl 91. kez sahiplerini bulacak olan Akademi Ödülleri için adaylar geçtiğimiz günlerde belli oldu. 10 dalda aday gösterilen Alfonso Cuaron imzalı Roma ve Yorgos Lanthimos'un filmi The Favourite, bu ödül sezonunun yıldızları haline geldiler ve böylelikle son yılların en zayıf ödül sezonu belirlenmiş oldu.

BAŞAK BIÇAK / basakbicak@gmail.com

En zayıf ödül sezonu olarak nitelendiriyorum zira En İyi Film kategorisindeki adayların sekize çıkarıldığı 2010’dan bugüne kadar, en azından iki adaydan daha fazlası ortalamanın çok üzerinde yapımlar... Örneğin, 2010’daki Inglourious Basterds, Avatar ve District 9; 2012’deki The Tree of Life, Midnight in Paris ve The Artist, 2014’deki The Wolf of The Wall Street, Gravity ve Her; 2015’teki The Grand Budapest Hotel, Whiplash, Birdman; 2016’daki Mad Max: Fury Road, The Big Short, The Revenant; 2017’deki Manchester by the Sea, La La Land ve Arrival ile son olarak geçtiğimiz sene yarışan Dunkirk, Phantom Thread ve Three Bilboards Outside Ebbing, Missouri…

Enteresan olan ise bu saydığım kalburüstü veyahut bazıları başyapıt olarak nitelendirilebilecek filmlerden yalnızca The Artist ve Birdman’in En İyi Film Oscar’ına ulaşabilmiş olması… Diğer kazananların hiçbiri, elbette bana göre, bahsi geçen filmlerden daha iyi değillerdi ancak bilhassa 2014 yılında 12 Years a Slave gibi zayıf bir filmin öne çıkması, son beş yılın ödül sezonunu baştan yaratan faktör haline geldi. Filmin başarısı ve sonraki yıllarda oluşan siyahi ayrımcılığının dile getirilişi, Başkan Trump’ın politikalarıyla da beslenerek Akademi’nin seçimlerini tamamen sinemadan uzak hale getirdi ve sonucunda siyahilerin ağırlık kazandığı normal filmler en iyi film kategorisine girebildi. Fakat bana göre asıl problem, bu filmlerin en iyiler arasına girebilmesinden ziyade, bu yıl favori olarak gösterilen yapımların dahi başyapıt mertebesine erişemiyor olması. Evet, Roma kesinlikle teknik açıdan kusursuz, biçimsel olarak etkileyici ve en başta hikâyesiyle pek çok kişiye ulaşabilen güçlü bir sinema diline sahip. Ancak bana göre fazlasıyla ödül hesaplı hareket ettiği ve öyküsünün işlenişi bakımından aksaklıklar yaşadığı için bir başyapıt değil, salt çok iyi bir film. Bittabi bu durum Roma’nın, adaylar arasında en iyi olduğunu göz ardı etmemize engel olmadığı gibi, Roma’yla birlikte aynı sayıda Oscar adaylığı kazanan The Favourite’in aleladeliği öylesine göze batıyor ki, Roma kaçınılmaz olarak en iyiye dönüşüyor. 
Özetle; bu yılın öne çıkan yapımı Roma, kanaatimce En İyi Yabancı Dilde Film kategorisinde ödüllendirileceği için En İyi Film kuvvetle muhtemel Green Book olacak. Dolayısıyla bu senenin Oscar’a en yakın filmi için Green Book diyebiliriz şimdiden…