Önyargılardan kurtulmak için bu mekânları görün!

Şuur altına işlemiş 'Türklerde büyük sanat, büyük sanatçı olmaz, Osmanlı'da resim sanatı yoktur' gibi ön yargılarımızdan kurtulmamız için bence Ankara'da açılan Milli Kütüphane ve İstanbul'daki Resim Müzesi iki rehber mekân vasfı taşımaktadır.

Gençlik yıllarımda istisnasız bütün büyükşehir insanlarında, Avrupa hayranlığı ve buna bağlı olarak da kendimizi küçük görme alışkanlığı vardı. Avrupa'dan gelip, Atatürk Havalimanı'na iner inmez kıyafetlerden, teknolojiye, hizmetten, mekânın dekoruna kadar her alanda aradaki büyük maddi farkı görüyor ve üzülüyordunuz. Bu makyaj ve gösterişin Batı'nın gerçek yüzünü örten bir ambalaj olduğunu, ülkemizin biricikliğini öğreten bir eğitim sistemi de olmadığı için, Avrupa tartışmasız medeniyet ve gelişmişliğin sembolü haline geliyordu. Ben altı yıllık Almanya eğitim yıllarından sonra, Batı gerçeğini görmüş, anlamış olarak koşa koşa özlemle ülkeme döndüm ama hakikati kimseye anlatamadım. Ön yargıları değiştirmek, atomu parçalamaktan daha zordu. Aradan yıllar geçti ve aşağı yukarı yarım asır sonra Türkiye tarihinden, üstün insan zekâsı, yaratıcılığı, kültür birikiminden aldığı güçle özellikle son yirmi yılda öyle büyük hamleler yaptı ki, hem bizler hem de Türkiye'ye gelip giden Batılılar bu değişimi şaşkınlık ve hayranlıkla izliyoruz. Avrupa artık bırakın tepeden bakmayı, gıpta ediyor bize ve ne kadar uğraşsa da bu gelişme hızına ulaşamıyor.

Toplumların, ruhsal, duygusal yapılarını, manevi değerlerini, en saf, en içten ve en güçlü ifade eden sanat; halk şarkılarıdır. Şehirlerin, ezeli ve ebedi ruhsal alt yapısını muhafaza eden mekânlar ise müzelerdir. Bazen tek bir tuvalde; bir şehrin mimarisi, doğası, insanı, hüznü, kıvancı, velhasıl tarihi dünü, bugünü bütün güzellikleri ile söze gerek kalmadan öylesine şiirsel bir anlatımla yansıtılır ki, daha görmeden o şehre aşık olabilirsiniz.

Gülper Refiğ

Gülper Refiğ, "Senelerce o müzeye gidip, gelen ve harabe görünümü, pislik içindeki tabloları gördükçe her seferinde kahrolan bizler için bir rüya gerçek oldu."

MÜZECİLİK ANLAMINDA BENZERSİZ

İşte olağanüstü bir vizyon, estetik, tasarım ustalığı ile restore edilerek tekrar ziyarete açılan Milli Saraylar Resim Müzesi; iki kıtayı kucaklayan turkuaz renkli, hep berrak, hep görkemli hep gizemli Boğaz'a bakan bahçesindeki manolya ağaçlarının büyülü güzelliği ile sizi daha baştan benzersiz bir rüya alemine götürüyor.

Ben dünyanın belli başlı büyük müzelerini görmek imkânına sahip oldum. Ne Louvre ne Amsterdam'ın ünlü Reichs Museum'u ne de British Museum'da Resim Müzesi'ndeki doğa, kültür ve sanatın adeta vahdet duygusu veren uyumunu, ahengini bulamazsınız. Müze binası, Dolmabahçe Sarayı kompleksinin devamı olarak mimarî tasarımı, duvar ve tavanlarındaki ünlü ressamların tablolarıyla yarışan süslemeler, peyzajlar, iç mekânın baş döndüren güzellikteki merdivenleri, en küçük detaylara kadar titiz bir ustalıkla işlenmiş ahşap işçiliği ve bu görkemli mekâna adeta ulvi bir atmosfer kazandıran ışıklandırma ile hiç kuşkusuz müzecilik alanında benzersiz.

Bir şehrin tarihi, geleneği, kültürel geçmişini, doğanın rehberliğinde, aşkın (İlahi) sonsuz huzurunu duyumsatarak yansıtan bu mekân tartışmasız tek ve biriciktir. Her dönem veya sanat akımı için ayrılan pavyonların girişlerindeki ahşap tanıtım panoları, sergilenme tasarımı ne kadar incelikli ve uyumlu. Sergilenen eserlerin geniş sanat yelpazesi başdöndüren zenginlikte. Zonaro'dan Valery'e, Halil Paşa'dan, Ayvazovsky'e, Halife Abdülmecid Efendi'den, Osman Hamdi'ye, Avrupa'nın en ünlü oryantalistlerinden, Darülfünun'un büyük ressamlarla yarışacak ustalıkta öğrenci tablolarına, adını bile duymadığımız 19.yüzyılın büyük Türk ressamlarından, ilk kadın ressamımız Mihri Müşfik ve hemen hemen tüm büyük 20.yüzyıl ressamlarımıza kadar bir güne değil bir aya sığmayacak bir görsel hazine sizi dış dünyadan koparıp eşsiz bir rüya alemine götürüyor.

İzlediğiniz devasa sanat birikimi, çağdaş aydınlatmada, estetik sunumda ulaşılan üst düzey incelik karşısında duyduğunuz gurur ve onur sizi bir müddet için bile olsa dünyanın sancılı kaos ortamının yarattığı karamsarlıktan uzaklaştırıyor.

ÜLKEMİZ ADINA ONUR DUYULACAK BİR MEKÂN

Bizim şuur altına işlemiş 'Türklerde büyük sanat, büyük sanatçı olmaz, Osmanlı'da resim sanatı yoktur' gibi ön yargılarımızdan kurtulmamız için bence Ankara'da açılan Milli Kütüphane ve İstanbul'daki Resim Müzesi iki rehber mekân vasfı taşımaktadır. Bu mekânlardaki yazılı ve görsel hazineyi, biri çağdaş, diğeri tarihî bu iki mekânın, benzersiz iç ve dış mimari tasarımlarını görmeden, anlamadan ülkemizde Türk kimliği taşıyan yabancı vasfından kurtulamayız. Ben çevremdeki bedbin ve umutsuz çehreleri gördükçe onlar adına üzülüyorum. Eflatun'un "Mağara teorisi"ndeki zavalı insanlar gibi, mağara duvarındaki gölgeleri gerçek sanıp mağara dışındaki güneşin aydınlattığı gerçeği görmüyorlar veya görmek istemiyorlar. Oysa bu aziz Anadolu toprakları doğası, insanı, kültürü, tarihi ile ne büyük bir hazinedir ve bitmez tükenmez anne şefkatiyle bize ne değerli armağanlar sunar. Sonsuz ve sınırsız. Her karış toprağı, on binlerce sene öncesine giden büyük bir açık hava uygarlık müzesi gibidir. Birbirini besleyen, çoğaltan, iç içe geçmiş dost uygarlıklar silsilesi. Düşmanını bile kucaklayan, tevazu ve vicdanın en yüce mertebe olduğu bir huzur düzeni. Thomas Morus'un Ütopyası'nın gerçeğe dönüşmüş hali. İşte İstanbul'un kıtalar ortasından geçen derin nehri Boğaz gibi benzeri olmayan geçmiş tarihi ve zengin kültür çeşitliliğini yaşayan birçok oryantalist yazar, şair, ressam bu deneyimi ancak sanatlarıyla ifade edebilmiştir. Bu makrokosmos rüya alemini adeta prizmadan çıkan rengarenk ışık şavkı gibi yansıtan tablolar, asaletlerine büyük hassasiyetle yaklaşılarak, mikrokosmik tek mekânda Resim Müzesi'nde sergilenmiş.

Resim Müzesi'nin, değinmeden geçemeyeceğim bir sıradışı özelliği de çalışan personelin istisnasız hepsinin -bugün ne yazık ki artık rastlanmayan- konuklara nazik ve zarif yaklaşımları, saygılı davranışları idi. Mekânın büyüsünden mi yoksa bütün bu olağandışı gelişmeye imza atan Milli Saraylar Genel Müdürlüğü'nün ilkelerinden mi kaynaklanıyordu bilmem ama gitgide robotlaşan, yalnızlaşan dünyada ve ülkemizde artık ne yazık ki unuttuğumuz bu insan sıcaklığı, arkadaşımı ve beni çok etkiledi. Çalışanlar, mekânın ruhu ve saygınlığıyla mükemmel bir uyum içindeydi. Leziz kahvesini bize arzu ettiğimiz gibi sunmak için büyük çaba sarfeden mola mekânında görevli Hilal hanımı unutmamıza imkân yok.

Ülkemize yine onur duyacağımız bir sanat ve kültür ortamı, bir anıt mekân kazandıran başta Milli Saraylar Müdürlüğü olmak üzere emeği geçen herkese şükranlarımızı sunarız. Senelerce o müzeye gidip, gelen ve harabe görünümü, pislik içindeki tabloları gördükçe her seferinde kahrolan bizler için bir rüya gerçek oldu. Ne büyük bir uygarlığa, sanata, kültüre sahip olduğumuzu kanıtlayan bir abide. Umarım okullar ve üniversitelerimiz yapay zeka oyunlarına gösterdikleri teveccühün bir kısmını bu kültür hazinesi mekâna gösterir ve gençlerimiz, akademisyenlerimiz kendileri de bu fırsatla, uzak kaldıkları kültürlerini tanımak ve onur duymak şansını elde ederler.

Yine umut edelim değerli hocamız Prof. Dr. Fuad Sezgin'in Gülhane Parkı içindeki İslam Bilim Teknik Müzesi gibi, bizlere karanlıkta kalmış, benzersiz bir tarihi bütün ayrıntıları, somut örnekleri ile gün ışığına çıkaran, aydınlatan bir ilim, irfan hazinesine gösterdiğimiz ilgisizliği, anıtsal değerde eserler sergileyen Resim Müzesi'ne göstermeyiz. Aslında göğsümüzü kabartacak, ruhumuzu dinlendirecek, endişelerimizi bertaraf edecek, içimizi ferahlatacak ne büyük bir birikime sahibiz ve bunlar her an ulaşabileceğimiz mesafede. Hele İstanbul özelde Anadolu genelde bitmez tükenmez bir arkeolojik hazine. Dünyanın dertlerinden, iç karatıcı haberlerinden bunalan zihninizi arındırmak, huzura kavuşturmak için hiç uzağa gitmeden, gönlümüzü açarak hemen yakınımızdaki manevi değerlerimize dört elle sarılıp şükretmek kâfidir. Bu şansımız için Allah'a ne kadar şükretsek azdır. Anadolu; azizlerin, peygamberlerin, bilgelerin, hikmetin, inancın, felsefenin, tıbbın, ilmin, ilk yuvası, ana kucağı, destanların, nazımların, nesirlerin ilham kaynağı, erdemli, şefkatli, kardeşçe birlikte bağımsız, hür ve onurlu yaşamın en ideal örneği, bir efsane diyarıdır. Sadece bunu bilmek bile insanı mutlu etmeye yeter de artar.

Osmanlı hanedanın son veliahdı ve son halifesi Abdülmecid Efendi'nin resim çalışmalarının canlandırıldığı bölüm.