Önce zihinlerimizdeki abluka kalkmalı

Gazze'de İsrail'in bombalardan sonra insanları açlıkla öldürmeye çalışması insanlık onurunu ayaklar altına alıyor. 1 Kasım'dan bu yana Refah sınır kapısında insanî yardım faaliyetlerinde bulunan Hayatta İyilik Var Derneği Başkanı Ufuk Tan Keleş, ''Gazze'deki ablukanın kalkması zihinlerimizdeki ablukanın kalkmasına bağlı.'' diyor. Mısır'daki hastanelerde tedavi gören Gazzelileri de ziyaret eden Keleş, ''Hiç tanımıyordum Gazzelileri. Çok izzetli, Mescid-i Aksa için ölmek isteyen insanlar. Çoğu tedavisi bittikten sonra dönüp direnmeye devam etmek istiyor.'' şeklinde konuşuyor.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Gazze'de İsrail'in aylardır devam ettirdiği soykırımın 7 Ekim sonrası başladığı ilk günlerde herkes çaresizlik içinde 'ben ne yapabilirim' sorusunu sormaya başladı. Ekranlardan şahitlik ettiğimiz korkunç görüntüler insan olanı harekete geçmeye zorluyordu. Kimi bireysel eylemler kimi boykot çabaları, farkındalık oluşturmaya yönelik projelerle Gazze'deki masumların sesine ses vermeye çabaladı. Hayatta İyilik Var Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ufuk Tan Keleş de bu soruya cevap arayanlardan biri. Onu köy okullarının ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yaptığı yardım çalışmaları ile tanımıştım. Küçük ölçekli ama çokça yüreğe dokunan bir derneği vardı. 6 Şubat depreminin ardından da hızla bölgeye gidip özellikle ilk anda akla gelmeyen köylere yardım götürdü aylar boyunca. Dernek artık rotasını insanî yardıma çevirmişti. İsrail'in Gazze'ye saldırıları başladığında da hiç düşünmeden 'Ben Gazze'ye gideceğim." dedi. İstanbul'daki protesto eylemlerine katılmış ancak daha somut bir fayda sağlaması gerektiğini düşünerek yerinde duramıyordu. Devamını ondan dinleyelim:

"İsrail'in saldırıları başladığında İstanbul'da çok kitlesel eylemler olur, radikal çıkışlar yaşanır, İsrail menşeili markalar boykotların şiddetinden Türkiye'de duramaz diye bir beklentiye girmiştim. 15 Temmuz'daki gibi bir direniş bekliyordum ama hiç öyle olmadı. Biri Fatih'te toplanıyor biri Ayasofya'da. Böyle büyük bir katliam, soykırım karşısında bile bir araya gelmeyi başaramıyorduk. Kaldı ki bu bir kesimin olayı değil ki. Bir insanlık meselesi sözkonusu. Somut olarak bir şeyler yapmam lâzım, bireysel olarak gidip kardeşlerimizin yanında olayım dedim.

ELİMDEN NE GELİRSE DİYE ÇIKTIM YOLA

Ne Arapça, ne İngilizce biliyorum, hayatımda ilk defa Mısır'a gidiyorum. İsrail işgali, Filistin'deki, Gazze'deki direniş hakkında da çok derinlemesine bilgi sahibi değilim. Sadece orada bir zulüm var, ondan eminim. Karşımızdaki düşmanı az buçuk tanıyorum. Orada bir şeyler yapabilirim diye düşündüm. Küçük bir derneğim ve çok büyük bir gücüm yok. Üstümde 40 bin lira ile gittim Refah'a. Annemin kredi kartını aldım, kendi kredi kartlarımla hangi ihtiyacı karşılayabilirsem onu karşılarım diye düşündüm."

Seküler ve solcu bir aileden gelen Ufuk Tan, ailesi karşı çıksa da sonunda onları da ikna etmiş. Vicdanın sesini dinleyip maceralı bir yolculukla Mısır üzerinden Refah sınır kapısına ulaşan Ufuk Tan, önce sahada neyi nasıl yapabileceğini görmüş. Çok ağır ilerleyen Mısır bürokrasisine rağmen işleyişi, Mısır'dan Refah'a gidişte ne tür problem yaşanabileceğini kısa sürede öğrenmiş. İlk gidişinde bir gözaltı yaşayıp geri dönmeyi düşünürken Türkiye'den bölgeye yardım için giden stk'ların bir toplantısında bulmuş kendini. O toplantıda tanıştığı eşi Mısırlı bir Türkün yönlendirmeleri ile yardım çalışmalarını nasıl yürüteceği, sahada nelerle karşılaşabileceği ve yardımlarını Gazze'ye en sağlıklı biçimde nasıl ulaştırabileceğine de dair tüm soruları cevap bulmuş.

YARDIMLAR GAZZE'YE ULAŞIYOR

Bu süreçte İkbal Gürpınar, Sinan Taymin Albayrak ve Orhan Osmanoğlu da yardım operasyonlarına büyük destek vermiş. Orhan Osmanoğlu'nun kurucusu olduğu Osmanoğlu Yardımlaşma Derneği ile birlikte Mısır Kızılay'ı ile protokol imzalayan Ufuk Tan Keleş, böylelikle tüm hukuki protokolü şeffaf bir biçimde yaparak insanların 'yardımlar Gazze'ye ulaşıyor mu' endişelerini de gidermiş. Refah kapısından ilk dört tırı gönderdikten sonra bağışların artmaya başladığını anlatan Ufuk Tan, Mısır Kızılay'ı ile işbirliği yapılmadan bireysel olarak yardım tırı göndermek isteyenlerin sınırda çok daha uzun süre bekletildiğini, içeri girdikten sonra da ihtiyaç sahiplerine ulaşması noktasında takibini yapmanın zor olduğunu söylüyor.

"Refah sınırını geçtikten 2 km sonra yardım tırları Filistin Kızılayı'nın deposuna gidiyor. Filistin Kızılay'ı oradan ürünleri ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor. Ama bağımsız olarak gittiniz, devletle alakanız yok. Tırınızı Refah'a gönderdiğinizde 15 gün kapıda bekliyor. Ama Mısır Kızılayı'nın logosu ve yasal izni varsa en fazla 7-8 gün bekliyor ve yardımlar satma ya da çalınma ihtimali olmadan yerine ulaşıyor.

ÖNCE ZİHİNLERDEKİ ABLUKAYI KIRALIM

İsrail uluslararası hukuka ve insan haklarına önem veren bir ülke (!) olduğu için içeri girecek tırların belli standartlara uygun olmasını istiyor. Mesela tırların yerden yüksekliğinin belli bir ölçüde olması lâzım. Çünkü dedektörler ile aramıyorlar artık. Tırlar bir makinenin içinden geçiyor, adamlar öyle uğraşmıyor aramaya onun içine sığmazsa geri gönderiyorlar. Kolilerin de uluslararası standartta olmasını istiyorlar. Tırlara branda yapıyorduk. Onu da iptal ettiler şimdi. Branda olmayacakmış içine boru, çubuk falan saklanır da içeride roket yaparlar diye. Çadır gönderiyorduk, onun demirlerinden de roket yapılmasın diye izin vermiyorlar."

Şu an Gazze'de 2 milyona yakın insan bulunduğunu hatırlatan Ufuk Tan Keleş, en acil ihtiyacın su olduğuna ve buna ağırlık verdiklerine dikkat çekiyor. İsrail'in yardımların Gazze'ye girmediği şeklinde bir propaganda yaptığını ancak sınırda bekletilse ve ihtiyacı karşılamaya yetmese de yardımların ulaştırıldığını kaydeden Keleş, "İçeriye günde 400 tır girmesi lâzım. Bekletilse de o sınır kapısında yardımların yığılması ve baskı oluşturulması gerekiyor. Gazze'deki ablukanın kalkması zihinlerimizdeki ablukanın kalkmasına bağlı. Bazı insanlar iş dünyasında para kaybetmemek için sessiz kalıyor. Bazıları Mescid-i Aksa'yla bir bağ kurmadığı için sessiz kalıyor. Bazı insanlar da sadece orada öldürülenler buğday tenli olduğu için sessiz kalıyor. İnsanlara mağdur beğendiremiyoruz. Ben Gazze'ye insanlık onuru için yardım götürmeye çabalıyorum bunun ırkla, inançla, ideoloji ile bir ilgisi yok. Meseleye böyle bakmak gerekiyor." şeklinde konuşuyor.

Gazze'den Mısır'a yaralılar geliyor hastaneye. Onları ziyaret edemez miyiz dedim. Hastanelerden de resmi iznimizi aldık. Yaralıların hepsini ziyaret ettik, Ramazan'da fitreleri, zekatları verdik. O kadar mutlu oldular ki. Yeleklerimizde Türk bayrağını görüp Türkiye'den geldiğimizi anlayınca sarılanlar, ağlayanlar, hikâyelerini anlatanlar oldu. Konuşmak, dertleşmek istiyorlar. Bir de hastaneden çıkmaları da yasak. Bazılarının yataklarını değiştirdik, bazılarına akülü sandalye götürdük. Daha önce hiç tanımıyordum Gazzelileri. Çok izzetli insanlar. Fitreleri uzatıyorum zarf ile ihtiyacı var ama soruyor nedir diye fitre ve zekat ise alıyor. Nereden diye soruyor Türkiye ise alıyor. Kimin neye ihtiyacı var detaylıca içerideki durumu anlatıyor. Çoğu da tedavisi bittikten sonra dönüp direnmeye devam etmek istiyor. Geriye dönse kolu, bacağı yok orada çok zor ama hep 'Gazze'ye dönmek istiyoruz, direnmek istiyoruz' diyorlar. Mescid-i Aksa için ölmek isteyen insanlar.

İSRAİL, İSRAİLLİĞİNİ YAPIYOR YA BİZ?

Ben İsrail'e kızgın değilim. Çünkü onlar öyle ya da böyle inandıkları kitabın emirlerini uyguluyor. Yahudi Kur'an'da yazılan Yahudiliğini yapıyor. Sorun şu ki biz Kur'an'da emredilen Müslümanlığı yaşamıyoruz. Londra'ya bir baksanız zannedersiniz İngiltere Gazze'nin yanında savaşıyor. Halbuki İngiltere İsrail'e malzeme gönderiyor. Gazze insanları uyandırdı, bugün yaşananların sonuçları 10, 15 yıl sonra belli olacak. İnsanlar hükümetlerin kendilerini temsil etmediğinin farkına vardı. Güneş Batı'dan doğacak, Gazze'de yaşananlar Batı'da İslâm'ın yükselişine sebep oldu diye sevinenler var. İnsanlar o direnişi görüp Müslüman oldu hem fikiriz bunda. E peki biz neden bunca zaman hakkıyla İslam'ı yaşayarak insanlara dinimizi sevdiremedik? Neden inancımız Filistinliler, Gazzeliler kadar hayatımızı şekillendiremiyor? Bu bizim için çok ağır bir şey değil mi?