Ömer Güler: Kendi hakikatimi sinemada buldum

Ödüllü filmi 'Arayış'ın festival yolculuğu devam eden genç yönetmen Ömer Güler: ''Her insanın hayata tutunduğu soyut ya da somut bazı amaç ve hakikatler vardır. Ben kendi hakikatimi bu alanda buldum. Kendimi, dünyayı ve yaratıcıyı anlamama; anladıklarımla doldurduğum benliğimi anlaşılır kılmama olanak sağlayacak yegâne aracın sinema olduğunu anladım.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Genç yönetmen Ömer Güler ile bu yıl Arayış adlı filmiyle ödül aldığı Altın Baklava Film Akademisi 7. Uluslararası Öğrenci Film Festivali'nde tanışmıştık. Güler bu anlamlı filminde, Anadolu coğrafyasında doğup büyümüş ve bu toprakların kültürü ile yetişmiş olan Hüseyin Taşpınar'ın eşyalarla olan ilişkisini anlatıyor. Arka plana atılan ve önemsenmeyen eşyalara el verip onları yeniden var etmesi ile adeta kendisinin varoluşunu inşa eden Taşpınar, bu eşyalarla manevi bir yolculuğa çıkarak hakikat arayışına dâhil oluyor. Bu anlamlı film onlarca film festivalinde gösterildi, ödüller aldı. TRT Geleceğin İletişimcileri Yarışması'nda aldığı En İyi Belgesel Film Ödülü ile daha geçtiğimiz hafta 7. Kısadan Hisse Kısa Film Festivali'nde Metin Erksan anısına verilen Genç Öncüler Özel Ödülü bu ödüllerden sadece bazıları. Biz de genç yönetmenle bir araya geldik ve sinema serüvenin dair konuştuk. Önce onu daha yakından tanıyalım: "1998 yılında Bursa'da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi burada tamamladım. Çocukluk yıllarımdan itibaren dedemin ve amcalarımın yanında el zanaatları ile uğraştım, yerel dergi ve sitelerde yazılar yazdım, fotoğraflar çektim. 2019 yılında sinema eğitimi almaya başladım. Üniversite eğitimimin yanı sıra yurt içi ve yurt dışında faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum kuruluşlarında önemli görevler aldım ve almaya devam ediyorum."

İNSANLAR EŞYALARIN BİR RUHU OLDUĞUNA MI İNANIYOR?

"Her insanın hayata tutunduğu soyut ya da somut bazı amaç ve hakikatler vardır. Ben kendi hakikatimi bu alanda buldum. Kendimi dünyayı ve yaratıcıyı anlamama, anladıklarımla doldurduğum benliğimi anlaşılır kılmama olanak sağlayacak yegâne aracın sinema olduğunu anladım. Yazılarımı ve fotoğraflarımı bir araya getirip küçük bir dünya yaratabilecek ve bunu insanlığa sunabilecektim." sözleriyle sinemanın hayatındaki yerine dikkat çeken Güler, Arayış'ın nasıl doğduğunu ise şöyle anlatıyor: "Ben babaannem ve dedem ile büyüdüm. Çocukluğum onların yanında geçti. Onlar taşrada doğup büyümüş, zor şartlarda yaşamış ve ülkemizin en sancılı dönemlerine tanıklık etmişlerdi. Bilirsiniz, imkansızlıklar. Hal böyle olunca elde ettikleri her şeye sıkı sıkıya bağlanmışlardı. Yaşım ilerledikçe büyüklerimin eşyalar ile olan münasebetleri ilgimi çekmeye başladı. Acaba bu insanlar eşyaların bir ruhu olduğuna mı inanıyorlardı? Eşyaya verdikleri değer, onların üzerinde kalan izler ve yaşanmışlıklardan mı kaynaklanıyordu? Bu sorularla boğuşurken Hüseyin Taşpınar ile karşılaştım ve sorularımın cevaplarını onda buldum. Onu ve yaşantısını bir filme taşıma fikri kendisiyle birlikte geliştiğinden onu çok iyi tanıyor ve anlıyordum. Uzun zamanlı bir tanışıklığımız vardı. Beni şahsen sever ve fikirlerime değer verirdi. Felsefesini ekrana yansıtabileceğime inandı ve kendisini bana teslim etti."

O, HAYATI TECRÜBE EDEREK ANLAMIŞ BİR ARİF

Hüseyin Bey'in kendisindeki karşılığını da şu sözlerle açıklıyor Güler: "Hüseyin Ağabey kendi halinde yaşayan bir zanaatkar, derin ve değerli bir insandır. Hayatı tecrübe ederek yaşamış ve anlamış bir ariftir. İnsanları inançlarına, fikirlerine ve renklerine göre ayırmayan, canlı cansız her varlığın içerisindeki güzelliği arayan, baktığı her yerde yaratanı göremeye çalışan bir insandır. Aslında çevresi tarafından camcı olarak bilinir, asıl mesleği de cam ustalığıdır. Biliyorsunuz cam elde edilmesi zor bir maddedir, kırılgandır. Bu yüzden midir bilinmez insan ilişkilerinde çok hassastır. İnsanların hayatlarına tıpkı bir cam edasıyla dokunur. Beni ona yakınlaştıran yegâne sebepler bunlardı."

KAYGIM YALNIZCA ANLAŞILMAK

Güler, sinemaya dair gelecek kaygısını ve hayallerini ise şu şekilde ifade ediyor: "Sinema benim için en sade ifadesiyle anlama ve anlaşılma aracı, ancak bu yalınlığın ardında büyük ve derin anlamlar barındırdığını söylemeliyim. Filmlerde diğer başka her şey gibi ihtiyaçtan doğmalı. Hem bireysel olarak benim hem de içerisinde yaşadığım toplumun ihtiyaçları. Bu ihtiyaçlardan doğmalı ve bunlara cevap vermeli, temel noktam bu. İhtiyacını hissettiğim ve içselleştirdiğim bir konu ise türünün ne olacağı benim için önemli olmaktan çıkıyor, kaygım yalnızca anlaşılmaya dönüşüyor."

BİR FİLMİN FİKRİ TEMELİ SAĞLAM OLMALI

Ömer Güler, kısa film yapmak, sinemaya dair üretimlerde bulunmak isteyen akranlarına ise naçizane şu önerilerde bulunuyor: "Her şeyden önce film yapma düşüncelerinin fikri ve felsefi temeli sağlam olmalı. Bir filmi neden yaptıklarını, neyi amaçladıklarını yolun başında belirlemeliler. Karşılaştıkları olumsuzluklarla mücadele ederken temelde yatan sebep her şeyin önüne geçiyor. Onlara çok okumalarını, düşünmelerini, izlemelerini ve çokça gözlem yapmalarını öneririm. Ancak bu sayede ortaya öznel bir fikir koyabilirler. İşte o zaman film bir ihtiyaç haline dönüşür, zamanı ve mekânı bükmeye başlar. Yönetmeni de izleyeni de özgürleştirir."

YENİ PROJE 12 BÖLÜMLÜK BİR BELGESEL SERİSİ

Güler, üzerinde çalıştığı yeni projesini ise şöyle özetliyor: "Dr. İlyas Bozkurt Beyefendi'nin kaleme aldığı ve coğrafya olarak birçok problemimizin temel sebeplerini işleyip anlatan 'İnhiraf' İslâm Mezhepleri Tarihi ve Mezheplerin Analizi isimli kitabın belgesel anlatısı yer alıyor. Yaklaşık 12 bölüm olacak olan bu seride; kutsal mücadelenin tarihsel süreçleri içerisindeki yükselişler, duraklamalar, çöküşler ve bu seyahat sırasındaki kırılmalar anlatılacak. Projenin genel yönetmenliğini ve tasarımını yapıyorum."