Oliver Laxe: Film yapmak kalbe dokunmak gibidir

Fransa doğumlu İspanyol yönetmen Oliver Laxe: ''Politik dil ayrıştırmak üzeredir. Sanat veya şiir ise tam tersi durumdadır. Bu arada ben işlerimi politik olarak da değerlendiriyorum. Çünkü bir film yaptığımda bir kalbe dokunmak gibi bir şey yapıyorum ve bundan daha politik bir şey olamaz. Ben inançlı biriyim. Ayrıca inançlı olmak ideolojik bir şey değil. Hissettiğiniz bir şeydir.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Bu yıl 7.'si düzenlenen Uluslararası Alemlere Rahmet Kısa Film Festivali kapsamında ülkemize gelen Fransa doğumlu İspanyol yönetmen Oliver Laxe, Akşam Cumartesi için sorularımızı yanıtladı. Mimozalar, Krabi 2562, Yangın Yeri gibi başarılı filmlerin yönetmeni Laxe, İstanbul gözlemleriyle ilgili şunları söyledi: "Birkaç gün önce iki kadınla tanıştım festival kapsamında. Biri inançlı bir yönetmendi diğeri ise ona göre daha seküler biriydi. Ve buna rağmen ikisi aynı noktada buluşmuşlardı. Konuştukları her şey aynı frekanstandı. O kadar aynı yerdelerdi ki, o kanala girmek ve oraya uyum sağlamak benim için çok kolay değildi. Onlar aynı yerde konuşuyorlardı. Bu söylediğim kadın olmakla ilgili bir şey değil. Onlar erkek de olabilirdi. Bu durum benim için çok ilgi çekiciydi. Görece birbirinden farklı olan iki dünya, nasıl bu kadar aynı yerden hissedebiliyordu? Çünkü günümüzde kuvvetli bir inançla moderniteyi aynı anda hissetmek veya buluşturmak çok kolay bir şey değil. Türkiye bu dengeyi koruyan ülkelerden bir tanesi. Bu zor ama sağlanması gereken önemli bir denge. Batı'daki ülkelerin yaptıkları hataları tekrara düşmemek için bu gerçekten korunması gereken önemli bir denge. Artık semada hiçbir inanç yok ve biz bu semanın altında üşüyoruz."

OBSESİF BİR SİNEMACI DEĞİLİM

Günlük rutininiz içinde sinema nerede duruyor?

Galiçya'da şehirden uzak bir yerde köyde yaşıyorum. Ve burada üç hane var. Ben bu hanelerden birindeyim. Benimle birlikte yaşayan, keçi, koyun, eşek gibi bazı hayvanlarım var. Çağdaş dünyada yaşayan bir sinemacı olarak günlük rutinlerimle işim arasında bir fark var aslında. Yaşantım, geleneğim ve gerçekliğim arasında bir dengede olmayı hep çok istemiştim. Ama bu zamana kadar bunu yapmak için bir şansım olmamıştı. Ama artık bugün böyle bir şansım var ve böyle bir hayat sürüyorum. Hayvanlarla ilgileniyorum, günün geri kalanında da yapımcılarla görüşüyorum. Bütün bunları birbiriyle meczederek ilerliyorum ve mutluyum. Ancak sinemaya biraz mesafeliyim bu anlamda. Madrid veya Barselona'da değilim. Ben gerçekten obsesif bir sinemacı değilim. Yani kendi hayatıma devam ediyorum. Ve gerçekten bir film yapmaya ihtiyacım olduğunda ve bunu hissettiğimde bir film yapıyorum. Ama bir filmi yaparken obsesifim. Şu anda günümüzde üretilen bir sürü film var ama onların hiçbiri o yönetmenlerin ihtiyaçlarından doğmuş filmler değil. Film yapmanın sizi özgürleştirip, özgürleştirmeyeceğine bakmanız lâzım. Çünkü kendinizi daha iyi tanıyor musunuz, tanımıyor musunuz film yapmak bununla ilgili bir konu.

Size yeni bir film yapma kararı aldıran şey nedir?

Bir şeyi öğrenmem gerekiyorsa o konuyla ilgili film yapmam gerekiyor diye düşünüyorum. Örneğin kıskançlık duygusu olan biriyim. O zaman kıskanmamayı öğrenen karakterler üzerine bir film yaparım. Ama bunu hem izleyici hem de kendim için yapıyorum. Kulluk benim için çok önemli bir kavram. Yani bir kültüre ait olduğumu biliyorum, bu sorumluluklarımın farkındayım ve bunu kabul ettiğim bir yerden yaklaşıyorum.

Filmlerinizin tarzını nasıl yorumlarsınız?

Ben aslında kırılganlığın askeri ve savunucusuyum. Güzelliğin kırılganlığı gibi kelimelerin peşinden giden filmler yapıyorum. Bunların savunucusu olarak kendimi görüyorum. Şu an insanın insana güvenmediği bir dönemdeyiz ve sanatçılar bile çok şüpheci bir yerden hayata bakıyorlar. Biz artistler bir güzelliği elimize alıyoruz, onu biraz ısıtıyoruz, hafif ateşliyoruz ve bir film olarak onu izleyiciye sunuyoruz. Bunu yaparak aslında birbirimize güvenebileceğimizi önermiş oluyoruz. Benim sinemam bu anlamda iyi haberler getiren güzele dair konuşan bir sinema olarak görülebilir.

İNANÇLI OLMAK İDEOLOJİK DEĞİL HİSSETTİĞİNİZ BİR ŞEYDİR

Ülkenizdeki sosyal ve politik gelişmeler sinemanızı etkiler mi?

Artistler ve politikacılar çok fazla aktüelin içindeler ve dahil durumdalar. Aslında artistlerin biraz bunun dışına çıkması ve olanlara dışardan bakması gerekir. Öbür türlü kendi zihnini ve değerlerini inşa etmesi çok da mümkün değil. O yüzden sanatçıların bu mesafeye ihtiyacı var. Politik dil ayrıştırmak üzeredir. Sanat veya şiir ise tam tersi durumdadır. Bu arada ben işlerimi politik olarak da değerlendiriyorum. Çünkü bir film yaptığımda bir kalbe dokunmak gibi bir şey yapıyorum ve bundan daha politik bir şey olamaz. Ben inançlı biriyim. Ayrıca inançlı olmak ideolojik bir şey değil. Hissettiğiniz bir şeydir. Ruhumu ve orada yaşayan bir şey olduğunu hissediyorum. İnsanlar bana başarımın sırrını sorduklarında, onlara hep değişmediğimi söylüyorum. Ve bir çocuk her zaman inanç sahibidir. Zamanla insan daha şüpheci olmayı öğreniyor ve değişmeye başlar. İşlerimde başarılı olmamın temel anahtarı çünkü değişmedim. Ben içimdeki o çocuğu ve masumiyeti korudum. Benim filmlerim, iyi, kötü ya da bir şaheserdir demiyorum. Ama benim filmlerim eşsizdir. Çünkü bir şeyi hesaplamadım bunları yaparken. Film yaparken aşk haline büründüğüm için çılgın şeyler yapabilirim. Çünkü bir şeyi hesaplayarak yapmam. Ve bu ego endüstrisinde insanlar bunu anlayabilirler, hissedebilirler.