“O an kurtulabileceğimizi asla düşünmedik”

Acı ama mutlu bir cümle aslında bu, ''O an kurtulabileceğimizi asla düşünmedik.'' Bu cümleyi kuruyorlar çünkü depremden sağ kurtuldular. Gaziantep, Hatay ve Malatya'da depreme yakalanan üç aile ile İstanbul'da bir araya geldik. Kimi kendi imkânlarıyla kimi ise devletin sağladığı ücretsiz transfer hizmeti ile İstanbul'a gelmiş. Uykudan depremle uyanan ve o anda panik halinde sadece birbirlerine sarıldıklarını ve çok korktuklarını dile getiren aileler, ''Sarsıntı hiç bitmeyecek gibiydi.'' şeklinde konuştu. Yaşadıklarının şokunu hala atlatamayan ancak hayatta kalanlar için umutla hayata devam etmeye çalışan depremzedeler o gün neler yaşadıklarını AKŞAM CUMARTESİ'ye anlattı.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

EVLATLARIMA BENİ BIRAKIP GİDİN DEDİM

Depremin yıkıcı etkisi en çok yaşayan Hatay Antakya'dan gelmiş Hatice Caşut ve ailesi. Evin babası tır şoförü olduğu için o gece evde değildi. Hatice Teyze üç evladı ile yaşadı, depremi. Çocuklarından Davut ve Kasım deprem anında uyanık olduğu için ilk anda depremi fark edip evden çıkmayı başardılar. Birkaç ay önce ufak bir deprem yaşadıklarını anlatan Caşut ailesi bunun da ilk başta öyle olduğunu düşünmüş. Evin en küçük oğlu Kasım (15) ise depremden birkaç saat önce keşfette karşısına çıkan deprem videolarını izliyormuş. Caşut ailesi o geceyi ve sonrasında yaşadıklarını anlattı.

Davut (17), "Hatay'da böyle bir deprem olacağı aklımıza gelmezdi. Küçük depremler olurdu. Ben o gece uyanıktım. Önce hafif hafif başladı. Ben yine o küçük sarsıntılar gibi olacağını düşündüm. Ama yine de anneme ablama seslendim. Arabanın anahtarını aldım. Kadım kapıyı açtı. Annemler geldi tam merdivene çıktık deprem hızlanmaya başladı. Merdivenden inemiyoruz bir sağa bir sola sallanıyoruz. Sonra merdivene oturduk. Sarıldık birbirimize. Çünkü merdiven duvardan ayrılmıştı. Duvara yakınlaşıyor sonra geri geliyordu. Biz üçüncü katta oturuyorduk. Elektrik yoktu zaten. Sonra hızlı hızlı Kasım ile binadan çıktık. Kasım'ı arabaya bindirip annemleri almaya binaya döndüm. Hatta o arada arabanın yanına da bir şeyler düşmüş ama zarar vermemişti. Yine artçılar olmaya devam ediyordu. Binadan hepimiz çıkınca birkaç sokak ötede oturan ablamın binasına gittik. Onlar hala binadaydı. Onları da çıkardık. Ve boş bir araziye gittik. Her yere karanlıktı. Bazı binalar yıkılmıştı sanırım toz bulutları vardı. Apartmanlardan çatırtı sesleri geliyordu. Bina ilk depremde hasar aldı ama yıkılmadı. Hatta biz gün doğunca eve girip birkaç önemli şeyimizi alıp hemen çıktık. İkinci depremde yıkılış sanırım. Bu arada yeni bir binaydı. Geçen nisan ayında taşındık, kiracıydık. Teyzemlerin köyüne gittik. Reyhanlı'ya bağlı bir köy. Bir gün orada kaldık. Sonra kuzenim bizi kendi arabamızla İstanbul'a getirdi. 9 Şubat'ta buraya geldik sanırım. Hatay'da çok büyük bir yıkım oldu. O şehir bizim hayatımızda. Biz orada doğduk, büyüdük. Ailemizdi orası. Şimdi bir süre İstanbul'da kalacağız. Zaten babamla buraya gelme planımız vardı uzun zamandır. Burada ablamla ben de iş bulduk. Okullar açılınca da kaydımızı buraya aldıracağız. Uyku tutmuyor bizi. Ambulans sesleri sürekli kulaklarımızda." Şeklinde konuştu. Anne Hatice Caşut ise doğup büyüdüğü yerleri bu şekilde görmenin çok üzücü olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: "Ben aslen Hataylıyım. Depremde kuzenlerimi, yeğenlerimi, komşularımı kaybettim. Bizim şansımız çocuklar uyumuyordu. Evdeki eşyalar yerle bir oldu. Ben çok küçükken yine büyük bir deprem yaşamıştım ama yine de böyle değildi. Bu kadar yıkım olacağı aklımıza gelmezdi. Yürüdüğümüz yollar bile yarılmıştı. Sarsıntılar devam ederken binaların sallandığını yıkıldığını gördük. İnsanlar bağırıyor. Deprem anında çocuklar beni bekliyor, kızım sürüklüyor ama ben zaten rahatsızım yürüyecek halim yok. O an canımı unuttum Allah'a dua ettim, çocuklarımı kurtar diye. O merdivenlerden sağlam çıkmış olmamız mucize. Çocuklara beni bırakın dedim. O merdivenin görüntüsünü unutamıyorum. Daha sonra kardeşim yanına köye gittik. Orada da sallanmaya devam ettik. Kardeşimden haber almak için merkeze indiğimizde yeğenime rastladık ve bizim araba ile İstanbul'a geldik. Akrabalarımın ölüm haberlerini burada aldık. Doktora gittim ayak parmaklarım kırılmış. O an onu fark etmemiştim. Ayağım morarınca çocukların zoruyla gittim doktora. O anlarda hiç hissetmedim bile acısını. Buraya geldiğimizden beri doğru düzgün uyuyamadık. Hayriye güneş doğana kadar kardeşlerini bekliyor. TV'den takip ediyorum yine. İnsan merak ediyor. Bir kedi bile canlı çıksa seviniyorsun. Ama doğup büyüdüğüm yeri, yürüdüğüm sokakları böyle görmek çok üzücü. Orası yeniden inşa edilirse ben memleketime dönmek isterim elbette. Şükrediyoruz Allah'a . Çocuklarım nefes alıyor ve yanımda." Binadan çıkarken komşularının da yardımına koşan Hayriye ise şunları aktardı: "Birkaç ay önce küçük bir deprem olmuştu. Aslında bizim böyle bir depreme hazırlık yapmamız gerekirdi. Ama ciddiye almadık. Herkes gibi bizim için normal bir gündü aslında. Pazartesi için planlar vardı. Dişçiye gidecektik. Gerçi yatağa yattım bir süre uyuyamadım. Sonra tam daldığımda depremle uyandım. Çok uzun sürdü. Arada duruyor ve artıyordu. Durduğunda çıkmaya karar verdik ama çok hızlandı. Bitecek gibi değildi. Apartmanda da hiç hareketlilik yoktu. Ben çığlık atmaya başladım. Yerde fayanslar vardı bir yandan onu temizliyorum annem takılmasın diye. Kapılar çalarak aşağıya indim. O anda bir komşumuzun kızının ayağına dolap düşmüş. Kadın çaresizce bakıyordu bana. Onları kaldırdım. O çocukla annesi de çıktı. Annem bir ara düştü bana, "Beni bırak, git" dedi ama ben yapamadım. Annemi çıkardım. Yalın ayak kaçtık. Bizim binadan herkes kurtuldu. Ablamın yanına gittik. Davutla beraber yukarı çıkıp onlarında çıkmasına yardımcı olduk. Çocuk odasındalarmış. Dolap kapıyı kapatmış. Çok şükür onlarda sağ çıktılar. Onların bina da 5,6 yıllık bina idi sanırım. Ama bence bu kadar yıkımın nedeni depremin şiddetiydi. Çok kötüydü. Ayakta durmak imkânsızdı neredeyse.

ÇOCUKLARIMIN ÜSTÜNE KAPANDIM

Gaziantep'te depreme yakalanan Koska ailesi de THY'nin ücretsiz ulaşım hizmeti ile İstanbul'a gelen depremzedelerden. Hayriye Koska yaşları; 20, 13, 9 ve 4 yaşında olan çocukları ile depremi yaşamış. Eşinin iş nedeniyle bir aydır İstanbul'da olduğunu söyleyen Hayriye Hanım o geceyi anlattı. "O an kurtulabileceğimizi asla düşünmedik." diyen Hayriye Hanım sözlerine şöyle devam etti: "20 yıldır Gaziantep'te yaşıyoruz. Şahinbey Belediyesi'ne bağlı Konak Mahallesinde ikamet ediyorduk. Eski bir aile apartmanı bizimki. 4 katlı olan binanın 3. katında yaşıyorduk. Bizim için normal bir gündü. Pazartesi kar nedeniyle okullar tatil olmuştu. Çocuklar evde olacaktı. Benim de misafirlerim gelecekti hatta akşamdan dolma yapmak için hazırlık yapmıştım. Geçen sene yazında deprem yaşamıştık ama böyle değildi. Gece hepimiz uyuyorduk. Dehşet verici bir sallantı ile uyandık. Rabbim bize uyanmayı nasip etti. Alacağımız nefes varmış. Ben küçük çocuğumla yatıyordum. Depreme uyandım onu kucakladığım gibi bağırdım kızların kaldığı odaya gittim. O panikle akla bir eşyanın yanına çökmek tutunmak falan gelmiyor. Hepimiz bir araya geldik. Birbirimize sarıldık. O anda komşularda kapıyı yumrukluyor. Bize uyanın diye. Ama evde elektrik yok, şimşekler çakıyor. Çok kötü bir andı. Kelime-i Şehadet getirmeye başladık. Sallantı bitecek diye bekliyoruz ama bitmiyor. Burada kalacağız diye düşündüm ve çocuklarımın üstüne kapandım. Anlatması o kadar zor ki... Bir ara durdu sandık fener vardı çekmecede kızlar onu aldı. Çocukların yorganını almak aklıma geldi, telefonumda elimdeydi hemen evden çıktık. Komşularla aşağıya doğru inerken bende alt katımızdaki komşularımı uyardım. Binadan iki üç metre uzaklaştık yeniden sallanmaya başladık. Bizim orası dört yolun birleştiği yer. Her yer bina. Yakınlarda pazar yeri ile park vardı. Komşumuz bizi aracına aldı ve oraya götürdü. Orada hava aydınlanana kadar kaldık. Tabi ayaklarımızda terlikle çıktık. Yerde kar var. Eksi derece. Yolda binalardan düşen parçalar vardı. Binada çökmüştü. Spor salonları, camiler açıldı ama korkudan gidemedik. Eşimin kardeşinin müstakil evi vardı. Bizi yanına aldı. Ama biz orada da eve giremedik. Çocuklar girmek istemeyince arabada kaldık. Oğlum emir çok ağladı, küçük kızımda bir iki gün konuşmadı, şoka girmişti. Ben aslen Hataylıyım orada birçok ailemi, Gaziantep'te arkadaşımı kaybettim. Göçük altında kaldılar. Biz İstanbul'a 9 Şubat'ta geldik sanırım. Artık günlerimizde karıştı. İlk önce deprem sadece Gaziantep'te oldu sandık. Bu kadar geniş bir bölgeyi etkilendiğini düşünmüyorduk. Eşi dostu ararken öğrendik. Hatay tamamen yıkılmış. TV'lerde de görüyoruz. Çok izlememeye çalışıyoruz. Çocuklar baya etkilendi. Geceleri hep beraber yatıyoruz şimdi bile. Kızlar sanki gece sallanıyormuşuz gibi geliyor diyorlar. Aslında İstanbul'a taşınma planımız hep vardı ama zamanı belli değildi. Rabbim böyle gelmeyi nasip etti. Biz bundan sonrası içinde plan yapmıyoruz. Çünkü ne olacağımız belli değil ki? Çocuklar okula burada devam edecek. En büyük kızım Gaziantep Üniversitesi'nde İlahiyat Fakültesi hazırlık sınıfında idi. Şimdi uzaktan eğitime geçilmesi bizim için iyi oldu. Henüz okulla ilgili ne yapacak karar vermedi. Çok şükür kurtulduk, çocuklarım yanımda ama benim ruhumu da toprağa gömdüler sanki. Buraya yardımseverler geliyor. Çocukları dışarı çıkardılar, oyuncaklara bindirip, yemek yedirdiler. Mutlu olsunlar diye uğraştılar ama ben vicdanen rahatsız oldum. Tabii dört tane çocuğum var. Onlar için ayakta kalmalıyım."

SAVAŞTAN KAÇIP DEPREME YAKALANDILAR

6 yıldır Malatya'da yaşıyordu Muhammed, annesi ve kardeşi Bilal ile birlikte. Muhammed yedinci sınıfa Bilal ise beşinci sınıfa gidiyor. Suriye'de savaşta hem babalarını kaybetmiş hem de kardeşi Bilal'in bacakları zarar görmüş. Annesi onları alarak Malatya'ya gelmiş. Kaymakamlıktan aldıkları yardımla geçiniyorlardı. Ancak olumsuzluklar onların peşini bırakmamış. Bu seferde Kahramanmaraş'ta gerçekleşen deprem yaşadıkları Malatya'yı da vurdu. Bir anlamda şanslıydılar aslında. Anne Raş Kerram'ın söylediğine göre bina çok eskiydi ve iki yıl önce taşındıkları bu evin aslında yıkım emri varmış. Ev sahibi evi kiralarken bunu onlara söylemiş. Ancak nedenini sormadılar belki de o evi tutmaktan başka çareleri olmadığı için... Şanslıydılar dedim ya çünkü o bina yıkılmadı. Ve onlar depremin sakinleştiği anda evden çıkmayı başardı. Evin birinci katında oturdukları için çıkmaları kolay olmuş. Muhammed o geceyi ve yaşadıklarını şöyle anlattı: "Bundan dört yıl öncede Malatya'da deprem olmuştu. Biz onu da yaşadık. Ama o böyle bir deprem değildi. Kardeşim Bilal susamış. Yanında suyu vardı. Onu içmek için uyanmış. Sanırım o zaman oldu deprem. Annem önce Bilal'i sakinleştirmeye çalıştı. Çok kötü bir ses vardı. Bu çok korkunçtu. Öleceğimizi, enkaz altında kalacağımızı düşündük. Annem Bilal'i aldı deprem bir ara hafifledi o sırada dışarı çıkmaya karar verdik. Bina ayaktaydı ama betonlar dökülüyordu. Evden çıkmayı başardık. Zaten sonrasında da ev yıkılmadı. İkinci kez deprem olduğunda ne oldu bilmiyorum. Biz bir daha o eve girmedik. İlk depremde bizim sokakta hiç bina yıkılmadı. Herkes çok korkmuştu. Komşularımızın uyarısıyla bir okula gittik. İlk başlarda depremin bu kadar geniş bir alanda olduğunu bilmiyorduk. Annemin arkadaşının oğlu kurtarma ekiplerine katılmak üzere merkeze gitmiş. Oradaki durumu ve yıkıntıları onlardan öğrendik. Malatya'da depremden sonra dört gün kaldık. Uçakların ücretsiz yolcu taşıdığını öğrendiğimizde de İstanbul'a geldik. Bizim burada akrabamız yok, hepsi Suriye'de. Uçaktan inince deprem bölgesinde geldiğimizi duyan görevliler bize yardımcı oldu ve bu otele yerleştik. Bir süredir burada kalıyoruz, yemeklerimizi de veriyorlar. Bana kıyafetler getirdiler. Ama tabii hiçbir şeyimiz yok. Kıyafet ihtiyacımız var. Kardeşim hasta bezi takıyor. Ona da ihtiyacımız var. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Malatya'da her şey yoluna girerse orayı dönmeyi düşünüyor, Annem. Hem ikametgâhımız orada hem de maaş alabiliyoruz. Babamız olsaydı çalışırdı, ev kiralardık ama annemin böyle bir şansı yok burada."