GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Aramızdan ayrılışı daha dün gibi ama basın dünyamızın Nusret Ağabeyi, Nusret Özcan asıl âleme göçeli 17 yıl oldu. Edebiyat severlerin Sokak Sesleri, Leyla ile Mecnun ve Kar Kelebekleri kitapları ile tanıdığı gazeteci-yazar Nusret Özcan, vefatının yıldönümünde doğup büyüdüğü Eyüpsultan'da yad edildi. Yeni Dünya Vakfında düzenlenen "Eyüpsultan'ın Ebedi Sakinleri" programında, Özcan'ın yakın dostları ve sevenleri Özcan'ı anlattı.
Etkinliği yöneten gazeteci, yazar Mehmet Nuri Yardım, Özcan'ın kitaplarının yeniden yayınlanması gerektiğine dikkat çekti. Yardım, "Nusret Özcan hakkında üniversitelerde tezler hazırlanmalı. Dergilerde ve gazetelerde kalmış bazı yazıları, şiirleri toplanarak külliyatına dahil edilmeli." şeklinde konuştu. Nusret ağabeyin bazen titreyen sesler bazen de tebessümle hatırlandığı toplantıdan satır başlarını kayda geçsin diye aktarırken Nusret Ağabeyin bende bıraktığı izleri ise Hayy'dan Hû'ya Nusret Özcan kitabı için kaleme aldığım yazıdan bir bölümle dikkatinize sunuyorum.
"HEM OYUN YAZIP HEM DE OYNAYACAK BİR YETENEĞİ VARDI"
Yazar ve aktivist Yaşar Şadoğlu, Özcan ile tanıştığı İstanbul İmam Hatip Ortaokulunda, şiir okuma, tiyatro oyunları, skeçler, konuşmalar, yarışmalar ve mehter takımı gösterisi gibi pek çok sosyal ve sportif faaliyet yapıldığını aktardı. Şadoğlu, "Okuldaki etkinliklerin yanı sıra Milli Türk Talebe Birliğindeki (MTTB) faaliyetlere de katılıyorduk. İlk tanıştığımızda birlikte tiyatro yaptık. Hem oyun yazıp hem de oynayacak yeteneği vardı. Muhteşem bir oyuncuydu." dedi.
"NUSRET ÖZCAN İLE BERABER ÇALIŞMASI ÇOK KEYİFLİYDİ"
Yazar Mehmet Şeker, TGRT'nin kuruluş yıllarında Özcan ile birlikte çalıştıklarını belirterek, "Nusret Özcan ile beraber çalışmak çok keyifliydi. Sonra Yeni Şafak'a geçtik. Topkapı'daki eski binada, aynı odayı paylaştık. Kitaplarını basılmadan okuma imkânı buldum. O yüzden kendimi şanslı hissediyorum." değerlendirmesinde bulundu. Özcan'a bilgi birikimi ve kişiliği dolayısıyla hayran olduğunu vurgulayan Şeker, "Kitaplarında anlattığı İstanbul ve toplum yapısı, şimdi çok gerilerde kaldı." diye konuştu.
Üstün Sanat Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni İsmail Yeşilbağ da Özcan'ın Türkiye'de milli ve manevi değerlere sahip insanların verdikleri mücadeleyi konu alan bir tiyatro oyunu kaleme aldığına işaret ederek bu yapımda kendisinin de rol aldığını söyledi. Program sonrası Nusret Özcan'ın Eyüpsultan'daki mezarı ziyaret edilerek, kabri başında Kur'an-ı Kerim okundu.
BİR NUSRET ABİ VARDI...
Bu dünyayı çekilebilir kılan en önemli şeylerden biri belki de hayatımızdaki 'iyi'lerin varlığı. Bizi hâlâ karşılıksız dostluklar kurulabileceğine, sadece 'Allah rızası' gözeterek hiç tanımadığımız birine muhabbet duyabileceğimize inandıran 'iyi'ler sayesinde tükenen umutlarımız tazeleniyor. Nusret Özcan o 'iyi'lerdendi. Ağarmış saçı, sakalıyla herkes gibi beni de yanıltmıştı. Hiç de göründüğü gibi yaşlı bir adam değildi halbuki. Ama o ak sakallı dede görünümlü derviş halleri ona çok yakışırdı.
İstisnasız herkes çok severdi O'nu. Yeni Şafak'ın yola çıktığı yıllarda en çok çilesini çeken isimlerdendi. Gazeteye hâkim olan dostluk ve kardeşlik havasında, samimiyette Nusret Özcan'ın etkisi çok büyüktü. Belki bu yüzden kurum içinde yaşadığımız onca sıkıntıya rağmen çalışanlar arasındaki sarsılmaz bağın en büyük sorumlusu gazetenin Nusret ağabeyiydi. Vefatının ardından fark ettikki Nusret abi çalıştığı her kurumda etrafında böylesi bir sevgi halesi oluşturmuş. Tanıyıp da yardımına koşmadığı, derdini dinlemediği, yarasına merhem olmadığı dostu, ahbabı yok gibiydi.
Edebiyat çevrelerinde de hatırı sayılır bir isimdi. Kafdağı dergisinde yazdıkları, Kemal Aykut ile birlikte kaleme aldığı Mustafa Kutlu ve Beşir Ayvazoğlu kitapları edebiyatçı kimliğinin ürünleri olarak dikkat çekti.
Edebiyat fakültesi mezunu, gençlik dönemlerinde tiyatro yapmış, çalıştığı kurum da dahil 'muhafazakar' mahallede pek az kişinin sahip olduğu bir kültürel birikime sahip, okuyan, yazan, düşünen, eleştiren, kızan, öfkelenen bir gazeteciydi Nusret Özcan. Aptallığa, çiğliğe tahammülü yoktu. Doğru bildiğini söylemekten geri durmazdı.
Vefatının ardından pek çok meslektaşının belirttiği gibi hak ettiği konum kendisine çok görülmüş bir gazeteciydi. Musahhihlik, bulmaca sayfası ve toplum sayfası editörlüğünün ötesine geçmesi çok görülmüştü. Çünkü birikimini kullanabileceği bir alan açıldığında sözünü sakınmadan hak bildiğini söyleyecek isimlerdendi. Edebiyat, felsefe ve sanat konusunda saatler boyunca konuşabilirdiniz O'nunla. Necip Fazıl'a çok büyük sevgi duyardı.
İSTANBUL AŞIĞI, AŞIĞIN İSTANBUL'U...
İstanbul denilince de akan sular dururdu Nusret Özcan için. "Ben İstanbul'la zehirliyim, mecbur kalmadıkça sur dışına bile çıkmıyorum" diyecek kadar çok severdi bu şehri. 'Ama'sız, bir aşktı İstanbul'a duyduğu. Belki de bu yüzden Sokak Sesleri kitabının 'Cümle Kapısı'nı şu cümlelerle aralamıştı: "Rabbim beni çok sevmiş olmalı ki; Türkiye'nin İstanbul'unda, İstanbul'un da Eyüb'ünde halketmiş. Bir masal zenginliğinde geçtiğine inandığım çocukluğumun İstanbul ve Eyüb'ü artık çok değişti. Bu değişmeyle birlikte bize o masal zenginliğini yaşatan birçok şey de hayatımızdan çıktı gitti." İşte o güzelliklerin unutulup gitmemesi için kaleme almıştı Sokak Sesleri'ni.
Gençlik yıllarında çok da başarılı olduğu tiyatrodan ise bilinçli olarak uzak durmuş Nusret Özcan. Tiyatroyla ilgili sohbet ettiğimiz bir gün tiyatroya başladığı yıllarda o dönem çok popüler olan Devekuşu Kabare tiyatrosundan bile teklif aldığını ancak reddettiğini söylemişti. Neden diye sorduğumda ise oyunculuk yaparken, bir karakteri ortaya çıkarırken yaşanan 'yaratma' duygusunun insani itikadî açıdan çok tehlikeli noktalara götürebileceğini, bundan endişe duyduğu için tiyatroyu bıraktığını anlatmıştı.
Nusret Özcan muhabbet ehliydi, zoru derdi aşktı, muhabbetti... Şairdi, şair gönlüyle hep aşkı anlattı... İşini aşkla yapan, aşkla gülüp aşkla ağlayan nur yüzlü bir güzel insandı. Onun sevdiklerine ettiği duayı ben de onun için tekrarlıyorum; Allah onu cennetine hapsetsin...