Nefes aldıran Karşılaşmalar

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Bağımsız Sanat Vakfı işbirliği ile düzenlenen Karşılaşmalar/ Contemporary Turkish Art sergisi bu anlamda hem sanatçıları hem de sanatseverleri hayli heyecanlandıran sergilerden biri. Küratörlüğünü Ahmet Özel'in yaptığı sergi Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi'nde sanatseverleri bekliyor.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Sanat hayatı yeni normalde yeniden nefes alıp vermeye başladı. Sergiler, konserler, tiyatrolar aylardır içine kapanan sanatçıları ve sanatseverleri umut ortak paydasında buluşturmaya başladı. Tiyatrocular ve müzisyenler gibi güncel sanat ve resim alanında çalışan sanatçılar da pandemiden ciddi anlamda etkilendi. Ne ki sesleri onlar kadar yüksek çıkmadı. Uzun zamandır hazırlıkları yapılan sergiler ertelendi, üretim ve sergiler yapılamadığı içim ekonomik şartlar zorlayıcı hâl almaya başladı. Buna rağmen pek çok sanatçı imkânlar dahilinde eser vermeye devam etti. İşte bu süreçte ve daha öncesinde üretilen ancak sergilenme şansı bulamayan eserler nihayet gün ışığına çıkmaya başladı.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Bağımsız Sanat Vakfı işbirliği ile düzenlenen Karşılaşmalar/ Contemporary Turkish Art sergisi bu anlamda hem sanatçıları hem de sanatseverleri hayli heyecanlandıran sergilerden biri. Küratörlüğünü Ahmet Özel’in yaptığı sergi Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi’nde sanatseverleri bekliyor. “Sergide hem kendi alanlarında tanınan hem de farklı üsluplarıyla ön planda olan 19 değerli arkadaşımız var. Onların bir araya gelişiyle ortak bir sinerji yaratmak ‘Karşılaşmalar’ın amacıydı.” diyor Ahmet Özel. Her şeyin bittiği, artık sanatın ve hayatın müthiş bir şekilde zedelendiği üzerinden oluşan karamsar tabloyu değiştirmek istediklerine dikkat çeken Özel, “Biraz gülümsetmek, hayata moralle bakabilmek adına bir girişimde bulunduk.” sözleriyle özetliyor Karşılaşmalar’ı. Bir galeride birebir sanat eseri ile karşılaşmanın yerini hiçbir şeyin tutamayacağını söyleyen Bağımsız Sanat Vakfı Başkanı Hülya Yazıcı ve sergide eserleri yer alan isimlerden ressam Murat Kurt ile Karşılaşmalar’ı konuştuk. 

HÜLYA YAZICI-RESSAM: SANAT OLMADIĞINDA BOŞLUĞU HİSSEDİLİYOR 

Aslında bu sergi Hollanda için tasarlanmıştı. Bir yıl üzerinde çalıştık. 7 Nisan’da Hollanda’da olacaktık fakat pandemi nedeniyle uçuşlar iptal edildi ve gidemedik. O dönem bir hayal kırıklığı ve kendi içine dönme süreci oldu çoğu insan için, sanatçılar için de elbette. Sonra her şey hazır neden burada bir sergi olmasın diye düşündüm. Ahmet Özel 1996’dan itibaren yabancı ülkelerden ve ülkemizden sanatçıların eserlerinden oluşan Karşılaşmalar başlıklı sergiler yapıyordu. Böyle bir konsepti vardı. ‘Bu sergiyi dönüştürerek İstanbul’da yapalım’ dedim. Ancak bu kez sanatçılar izleyicilerle karşılaşacaktı. Sanatçıların bazıları birbirlerini tanımıyorlardı ve burada tanışmış oldular.

Bu sergide her kesimden sanatçı ile çalıştık. Bir tema belirlemedik. Herkes kendince ürettiği işleri ortaya çıkardı. Birbirini tanımayan, birbirinden habersiz sanatçıların bir arada oluşturduğu sergi kendiliğinden bir bütünlük oluşturdu. İzleyenler açısından bize hep olumlu geri dönüşler oldu. Sonuçta sanat, hayatın içinde olması gereken bir şey. Hayatın dışına çıkardığınızda onun boşluğu hissediliyor. Biz de bunu hissettirmemek için sergimizle, karşılaşmalarımızla sanatla bağımızı sürdürmeye çalışıyoruz.

Pandeminin yansımaları var mı sergideki işlerde?

Ruşen Eşref Yılmaz’ın işleri arasında pandemi ile ilgili bir çalışması var. Benim çalışmalarım da üç aşağı beş yukarı bu süreçte çıktı ortaya. Zaten yıllardır kavramsal işler yapıyordum. Bu dönemde de tuval-boya ilişkisinden biraz uzaklaşıp kavramsal işlerimi sürdürmeye çalıştım. Evdeki kumaş, kağıt, elyaf gibi malzemeleri kullanarak ve bunları plastikleştirerek bazı işler yaptım. Daha kendi içime yoğunlaştığım için kadınla özdeşleşen işler çıktı ortaya.

Pandemi’de sanal sergiler de gündeme geldi. Ekran üzerinden resim ve kavramsal sanata bakmak ne kadar mümkün?

Bir resmi karşısında durup bakarak görmek, hissetmeye çalışmak hiçbir zaman dijitalde karşılığı olmayan bir deneyim. Sanal bir sergi ile sadece fikir sahibi olabilirsiniz. Sağlık Bakanı’nın da dediği gibi bundan sonra hijyen, maske ve mesafe kuralına uyarak sanat hayatını devam ettireceğiz. Belki çok kalabalık açılışlar yapmadan, kendi önlemlerimizi olarak işimize gücümüze devam etmek durumundayız. Bütün etkinlikler dijital alana çekildi. Bu aynı zamanda farklı bir dönemin başlangıcı gibi geliyor ve görünen o ki devam da edecek. Çünkü insanlar çoğu zaman bir galeriye gitmeye vakit bulamayabiliyor. Söyleşiler, sergiler hepsi dijital alana çekildi. Ama bir taraftan da gerçek sanat eseri ile karşılaşmak mutlaka izleyenler için mevcut olacak bu süreçte.

Eserlerinizde ipek böceği kozasıyla yolculuğunuz devam ediyor. Bu kez kozadan neler çıktı?

İpek böceği kozasını öreceği zaman sindirim sistemini dışarı atıyor. Koza örmeye başlıyor ve örerken kendini yok ediyor. Koza onun mezarı aslında. Buradan bakıldığında içinde çok derin anlamlar var ve tasavvufî kavramlarla da okunabilecek bir yolculuk ipek böceğininki. Çünkü bir teslimiyetle kendini yok ediyor ve oradan kelebek olarak çıkıyor. Ancak biz o dönüşüm sürecini göremiyoruz. Çünkü orada bir perde var. Oradaki mucizevi değişimi Allah bize göstermiyor; bazı şeyler sır. Ama o sır üzerine düşünmek gerekiyor. Öte yandan ipek böceğinin kadınla benzeşen yanları da var. Müthiş bir maharetle ve sanatkârlıkla kendinden, hayatından feragat ederek kozasını örüyor ve çok estetik bir sanat eseri ortaya çıkarıyor. Tıpkı kadınların kendilerinden feragat ederek tüm hayatlarını çocuklarına, sevdiklerine adaması gibi… Eserlerimde tüm bu düşüncelerimin yansımaları var. Bir de kadın cinayetlerinden etkilenerek yaptığım bir tablom var. ‘Anne baba beni Ragıp öldürdü’ diyen bir genç kadının çığlığı ekrana yansımıştı günlerce ve o haberi duyunca çok üzülmüştüm. O duygular da bu tabloya dönüştü. 

MURAT KURT-RESSAM: GELENEKTEN BESLENEN ÇAĞDAŞ SANATÇIYIM

Bizde çağdaş sanatçıların çoğu Avrupa’nın, New York’un, Londra’nın juniorları. Orada yapılmış eserlerin taklitlerinden ibaret yapılanlar. Ama yeni şeyler söyleyen kimsecikler yok. Bense yaptığım işlerde sahip olduğumuz muhteşem kültürden bahsetmek istiyorum. Özellikle bin yıllık Türk şiirini boyuyorum. Karacaoğlan’dan, Fuzuli’den, Yunus’tan şiirleri bugünün sanatına nakşediyorum. Kadim gelenekten beslenerek çağdaş sanat eserlerinin nasıl üretileceğine dair bir fikir sunuyorum. Batı da bizden kendimize ait bir şeyler üretmemizi istiyor. Bizde resim geçmişi olmadığını söyleyenler var sözgelimi. Ben buna katılmıyorum. Mehmet Siyahkalem gibi sanatçımız var.

Gelenekle ilgili bu tarzınız nasıl ortaya çıktı?

7-8 yıldır bu tarz işler yapıyorum. Ben Amasya’lıyım. Şeyh Hamdullah’ın hemşehrisiyim. Onlar 500 yıl önce bir şeyler yazmışlar. Biz hâlâ onları taklit ediyoruz. Bence sanat özünde yenilik barındırır. Bizim de artık yeni şeyler söylememiz lâzım. Avrupa’nın Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman üzerinden bize dair bir ön yargısı olduğunu düşünüyorum. Biz bilmiyoruz ve bilmediğiniz için başkasına da anlatamıyoruz. Bu padişahlar iyi bir devlet adamı, iyi bir asker ama hepsinden öte çok iyi şair ve çok iyi sanatçı idiler. Fatih’in şiirlerinden resimler oluşturuyorum mesela. Onların şiirleri üzerinden bir yol giderek çağdaş eserler üretiyorum.