Nasipsiz kerametsiz gayri menkuller

Rasim Öztekin bir aktördü. İşini de iyi yapıyordu. Sayısız oyunda ter döktü, perde kapanırken seyircisine selam durdu. Bambaşka insanlar tek bir insanın içinden çıktı ve inandık, hepsi de vardı. Çok önemli! Hatta en önemlisi bu, öyle değil mi? Ama ahlaksızlık şurada ki, ölmüş bir sanatçıyı da nefret kusmak için sebep ediniyorlar kendilerine.

ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com

Güzeldir ekran. Bizi alternatif dünyanın etki alanına çağırır. Hiç de hatır kırmaz, koşarız. O yüzden o perdede veya camda görülen resim artık bir öğretmendir bize. Misyonu yoktur ama vizyonu vardır. Sorumluluğu reddeden etki gücü aslında bir nüfuz alanıdır. Dizi dizi şekillendirir hayatları, kâh iyiyi kâh kötüyü yedirir reyting ile. Genelde tatsız etkileri üzerinden gündem olur ama tatlı dokunuşları da vardır. Seksenli yılların nostaljisini bazen askeri darbe günleri darlığı, bazen de komşuluk ve aile ilişkileri sıcaklığı içinden yaşattı bize "Seksenler". Bir çınara benzeyen zenginliğinden bir yaprak düştü geçen hafta. Ailenin ve mahallenin "Fehmi Baba"sı, beklenmedik bir veda ile gidiverdi.

Rasim Öztekin...

Bir ömre bin ömür sığdırır oyuncu. Sahnenin tozu taa ciğerine işler. Erken yaşlarda tutulur sevdaya, son nefese kadar -bazen küllenir bazen harlanır ama- devam eder.

1959'un 14 Ocak'ında İstanbul'da doğdu Rasim Öztekin. Eğitim öğrenim hayatı da hep İstanbul'da geçti. Liseyi Galatasaray'da okudu, üniversiteyi basın yayın yüksek okulunda. Derken hayatının işine adım attı, İstanbul Akademik Sanatçılar topluluğunda, Kadıköy Halk Eğitim Merkezinde ve Nöbetçi Tiyatro'da oyunculuğa başladı. Profesyonelliğe adım atışı Ferhan Şensoy'un Ortaoyuncular topluluğuna katılmasıyla oldu. Bu aralanan kapı ile önce sahnelere, sonra televizyona ve sinemaya doğru attı adımlarını.

Hayata kattığı karakterler adının da önüne geçti, zaten oyuncunun kaderi bu biraz da. Boşgezen'in kalfası da oldu, Sürmeli de. Sayısız oyunda ter döktü, perde kapanırken seyircisine selam durdu. Bambaşka insanlar tek bir insanın içinden çıktı ve inandık, hepsi de vardı. Çok önemli! Hatta en önemlisi bu, öyle değil mi?

Aynı zamanda Dümbüllü kavuğu diye bilinen sembolün taşıyıcılarından da olan Rasim Öztekin üzerindeki emanetleri bir bir sahiplerine terk etti. Veda ederken, seyircisi, sevenleri, oyuncu arkadaşları. Hepsi aynı sözcüklerle seslendi ardından. "Güle güle usta..."

Sineğin yağına, merhumun kanına göz dikenler...

Tanınan, sevilen, sempatik, yetenekli ve tecrübeli bir oyuncuyu daha yolcu ettik. Rasim Öztekin, herkesin kendi hikayesine denk gelen adıyla yerini aldı hafızalarda. Gençlik yıllarını bilen Boşgezen Ve Kalfası dizisinden kazıdı zihnine. Sinema filmlerini görenler de 'Sürmeli'yi unutamamışlardır mesela. Son nesil ise 80'ler dizisinin babası olarak kaydetti merhumu hafızalara. Aslında hepsi biraz bizdendi, bizimdi. Ferhan Şensoy'un Ortaoyuncular grubuyla profesyonelliğe geçen Rasim Öztekin aynı zamanda Ferhan Şensoy'dan aldığı Dümbüllü kavuğunun da ara sahibi, emanetçisi oldu kısa bir zaman. Münir Özkul'dan Ferhan Şensoy'a geçen kavuğun nesebi de ayrı bir tartışma konusu ama onu başka koltuğa oturtalım, hepsi birden girmesin potaya. O kavuk Özkul'dan Şensoy'a, oradan da kısa süreliğine Öztekin'e geçti, o da Şevket Çoruh'a devirdi. Dizisinin yanı sıra anlamsız gürültüler çıkarmasıyla da meşhur oyuncu, bugün kavuğun yeni sahibi. Bakalım... Belki kavuk aklı başa getirir. Belki o çirkin sesler kavuğu yerden yere vurur. Hangisi olur, onu zamana bırakmak lâzım.

Bir sanatkârın mirasından bahsetmek, belki en güzelidir. Onun emeklerini, yıllarını, yetiştirdiklerini anmak, adını anmak gibi azizdir. Rasim Öztekin bu dünyaya veda ederken, hiç başka bir şey geçmiyordu, ne aklımdan, ne gönlümden. Ama nebbaşlar! Ah o nebbaşlar! Bir ölüyü kabir azabından beter didikleyen vampirler! Onlar çıkardı beni de yoldan! Yoksa vallahi bir Fâtiha ile yolcu eder, geçer giderdim.

Merhum göçtü gitti. Bilinir, sanatı da ideolojisi de. Öztekin, Münir Özkul'dan Ferhan Şensoy'a, oradan kendisine geçen kavuğun ve unvanın sahibi oldu. Ama kinli yozdilliler kavuk meselesini güncel siyasete yamayıp dalkavukluk hikâyesi çıkardı. Kelime oyunları ile güya siyaset eleştirisi yaptı. Kavuğun kaybına bu kadar üzülmenin sebebini gerçek sanatçıların gidip, yerine dalkavukluk edenlerin geldiğine bağladı. Kavukla dalkavukluğu anlattı, etraflıca!

Ama ne yalan söyleyeyim, bu kadar yaş tahtaya basmasına da şaşırdım doğrusu. Sen kalk, bunca yılın tüccarı, neyi sattığını da görme!

Bir kere Rasim Öztekin'in sanat geleneğini, silsilesini, ideolojisini bilmeyen mi var? Buz gibi Feraaannnn Şooraayyyyy! (Antikapitalist Ferhan Şensoy'un kapitalizme aşırı yenik düştüğü bir reklam filmi repliği, gugıllayın, vahşice düşer önünüze) Geleneksel eli oradan almıştı rahmetli. Sonrası? Eh, o da Şevket Çoruh'un ergenimsi gevşek kahkahası. Biliyor muyuz, evet! Sır mı? Değil. Lâzım olan, azıcık hâfıza... Bütün bunlarla beraber ve bunlardan sonra Rasim Öztekin Devlet kanalı TRT'de 80'ler dizinin babası 'Fehmi' oldu, bilmem kaç sezon, bilmem kaç yıl. İlk yayınları TRT'de olan dizinin tekrar bölümleri de özel ulusal kanalları gezdi durdu. 360TV söz gelimi, evire çevire yayınladı.

Pekiyi nebbaşlara niye taktım? Çünkü Rasim Öztekin'e yapılan bu haksızlığı kaldıramıyorum. Mevcut hükümetle fikir birliği olmayan, ayrıca da olması gerekmeyen bu aktörün, devlet kanalında ve hükümete yakın olduğu düşünülen özel kanallarda yer alan dizilerde oynamasını açıklamak konusunda zorlanıyor bu dar kafalı gerici nebbaşlar. Öyle yazılar yazıyorlar ki, Rasim Öztekin gibi bir ustanın onca yıllık birikimini ve haysiyetini hiç ediyorlar. Devletle doğrudan veya dolaylı her işi iktidarın siyasi duruşuna ve dolayısı ile kendilerince hakkaniyetten uzağa bağlayan bu nebbaş, Rasim Öztekin'in kavuğunu neredeyse siyasete sattığını söyleyecek! Şimdi itiraz da ederler, ben onu söylemedim diye. İyi de kalitesini bildiğin ve sahiplenmeye çalıştığın merhumun oyunculuğunun karşılık gördüğünün farkında mısın? Muhaliftir, değildir tartışması olmaksızın. Satmadıysa, nasıl oldu da devlet kanalında iş yaptı rahmetli? İşin doğrusu şu, Öztekin bir aktördü. İşini de yapıyordu. Ama ahlaksızlık şurada ki, ölmüş bir sanatçıyı da nefret kusmak için sebep ediniyorlar kendilerine.

Sinekten yağ çıkarmaya alışkın 2500'lük Kemalistler; yiyin ağalar, yiyin, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin... Ama bi' dakika, sizin ahlakınız yoksa da, bizim var, ölü eti çiğnemenize izin verecek değiliz...