ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Kariyeri boyunca yayınladığı albümlerinin yanı sıra yurt içi ve yurt dışında katıldığı caz festivalleriyle adından söz ettiren, dönemin özgün kadın vokallerinden Şenay Lambaoğlu, "Hayat Defteri" adını verdiği ve 8 şarkıdan oluşan son albümünü kliplendirmeye devam ediyor. Albümün kliplenen son şarkısı Eyvah ile kadın cinayetlerini konu edinen, güçlü sesiyle öfke ve kırgınlığını bir ağıt olarak betimleyen sanatçı ile Akşam Cumartesi için bir araya geldik. Sohbetimize geçmeden önce onu daha yakından tanıyalım: "Almanya Kiel doğumlu gurbetçi çocuğuyum. Hep şarkı söylerdim. Bu öğrendiğim değil hep bildiğim şeydi. Çocukluğumda en büyük eğlencem şarkı uydurmaktı. Küçük bir kasetçalarım vardı 6-7 yaşlarındaydım sanırım, sesimi kaydeder, dinlerdim. 10 yaşımda babamın bana aldığı gitarla işi daha ciddiye almaya başladım. 12 yaşımda Almanya'dan Türkiye'ye döndüğümde ise okul koroları ve orkestralarında müzik hayatım devam etti. Caz müziğiyle radyo sayesinde tanıştım mesela. Ve yine kasetçalara kaydettiğim şarkıları ezberlemeye çalışırdım. Bu sayede fark etmeden kendime bir caz repertuarı hazırlamışım. Liseler arası müzik yarışmaları derken kendimi caz kulüplerinde Türkiye'nin en önemli müzik insanlarıyla sahnede buldum. Sanırım merak çok önemli. Merak duymasaydım ve ısrar etmeseydim bunların hiçbiri olmazdı. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Şan Bölümü mezunuyum. Yine aynı okulda yüksek lisansımı tamamladım. 2012'de ilk albümüm 'İçimde Aşk Var' ile profesyonel müzik kariyerim başlamış oldu. Arada bir sürü denemeler, düşmeler, kalkmalar türlü hikâyeler var tabi. Plak şirketlerini 'Türkçe Sözlü Caz' albümü konusunda ikna etmek hiç kolay olmadı. Üniversite yıllarında hayat sigortası yaptırmıştım. Onu bozup biriktirdiğim parayla gerçekleşebildi ilk hayalim."
HAYATIMDA MÜZİK OLMASAYDI RESİM OLURDU
Müzik hayatınızda nasıl bir yer kaplıyor?
Müzik benim için var olma biçimi, içine kimseyi katmadan soluk alabildiğim özerk cumhuriyetim. Müzik düşünmediğim an çok az. Yeni melodiler, sözler kafamın içinde dolanıp duruyor hep ve karşımdakiler çok dalgın olduğumu düşünüyor genelde. Müzik benim sığınağım. Çocuk yaştan itibaren iyi resim yaptığım söylenir. Okullar arası yarışmalarda da yer almışlığım vardı. Sanırım hayatımda müzik olmasaydı resim yapardım.
Farklı müzik türlerinde okumalar yapıyorsunuz, türkü, caz, pop gibi... Türünüzü ve tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
20 küsur senedir caz yorumcusu olarak müzik yapmaya çalıştım ve özgün şarkılarımı yaparken bu eksenin içinde zenginleşmek istedim. Müzikal yolculuğumda arayışlarım hep sürecek ve sürmeli de ayrıca. Alternatif pop olarak tanımlayabilirim müzikal tarzımı. Müzik türler arasında seyahat ettiğinde, başka şeylerle beslendiğinde daha renkleniyor ve çoğalıyor benim için. Müziğimde caz, pop, rock ve etnik tınıları kendime has bir tavırla eritmeye çalışıyorum.
Akademik eğitiminizi de yine müzik alanında görmüşsünüz. Zaten yetenekli olan bir müzisyene eğitim ne katar, faydası nedir?
Sanatla uğraşacaksanız doğuştan bir yeteneğinizin mutlaka olması gerekir. Ham bir taş gibi düşünebiliriz bu yeteneği. Eğitim bu taşı nasıl işleyeceğinize, yöneteceğinize yardımcı olur. Hiçbir eğitimi olmayan muazzam sanatçılar var mesela. O yüzden sanat söz konusuysa eğitim olmazsa olmaz diyemeyiz. Fakat akademik olmasa da bir usta çırak ilişkisinden bahsedebiliriz.
BU SONU OLMAYAN BİR YOLCULUK
Müzik yaşamınıza dair hayallerinizden bahseder misiniz, zirve hayaliniz var mı?
Müzikte zirve olduğuna inanmıyorum. Oldum dediğiniz anda düşüşe geçmişsiniz demektir. Sonu olmayan bir yolculuk benimki. Arada duraklar, yeni tanışmalar, buluşmalar, paylaşmalar var ve fakat durmak yok. En büyük hayalim tüm bu buluşmalardan edindiklerimi daha çok insanla paylaşabilmek daha çok kalp biriktirebilmek.
Ülkemizden ve dünyadan takip ettiğiniz belki zaman zaman örnek aldığınız tarzını beğendiğiniz müzisyenler var mı?
Bu soru Joy Jazz'da çalıştığım zamanları hatırlattı. Eski bir radyo programcısı olarak radyolardan örnek vermek istiyorum. Radyo3, Eksen ve Açık Radyo dinliyorum. Bu radyolarda çalan tarzlar ve örnekleri seviyorum. Orada takip ettiğim programcıların seçkileri çok hoşuma gidiyor. Yeni müzikler keşfetmiş oluyorum.
ALBÜM PANDEMİDEKİ DUYGUSAL SÜRECİMİN BİR YANSIMASI
Beşinci albümünüz Hayat Defteri diğerlerinden nasıl ayrışıyor sizin için?
Beşinci albümüm "Hayat Defteri" pandemi ile birlikte yaşadığım tüm duygusal sürecin bir yansımasıydı. Hepimizin eve kapandığı ve hayata dair beklentilerimizi sorguladığımız zamanlarda büyüyen yalnızlığım ve eksikliğimin içinde beni en çok neyin mutlu ettiğini düşündüm. O karanlık günlerde elime gitarı alıp şarkı söylemeye başladığımda içimde büyüttüğüm umut bana yol gösterdi. Şarkılarımı yazarken biriktirdiğim öfke, kaygı, özlem ve isyanı anlatırken bile hiç azalmayan o yaşama sevinci sayesinde ortaya çıkan bir çalışmaydı. "Hayat Defteri" albümünü tekli çalışmalardan ayıran en önemli özellik ise bir hikâyeden oluşan bütünün parçaları olmaları. Bu ve bunun gibi birçok başka nedenden dolayı ayrışıyor benim için bu çalışma.
EMEĞİMİZİN KARŞILIĞINI ALMAKTA ZORLANIYORUZ
Şu an Türk müzik endüstrisinde sorun olarak gördüğünüz noktalardan bahseder misiniz, sizi düşündüren veya rahatsız eden...
Her şeyin bu kadar çabuk tüketiliyor olmasına üzülüyorum en başta. Çünkü o kadar kolay üretmiyorum, üretemiyorum. Pandemi sürecinde aldığı darbeden henüz ayağa kalkamamış bir endüstriden bahsediyoruz ve müzik emekçileri için hayat hiç kolay değil. Emeğimizin karşılığını almakta zorlanıyoruz. Ekonomik olarak içinde bulunduğumuz darboğaz sokaktaki insanı nasıl etkiliyorsa bizi de hatta daha da çok etkiliyor çünkü sanat her zaman en zayıf halka ne yazık ki.