GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
"Geniş bir yelpazede zevk ettiğim müzik tarzlarını özgürce çalışıyorum. Her ay yayınlanacak tekliler toplandığında "Alâim-i Semâ" albümü oluşacak" diyen arp sanatçısı Şirin Pancaroğlu bu özel çalışmanın farklı estetik ve dünyaları da temsil eden bir bütün olduğunu söylüyor.
Beş yıllık aradan sonra yeni bir seri ile müzikseverlerin karşısına çıkıyorsunuz. Önce Alâim-i Semâ serisinden bahseder misiniz?
Beş yıllık bir ara oldu. Bunun çeşitli nedenleri var. Müzik dinleme alışkanlıkları ve müziğin ulaşma yöntemleri epeyce değişti. Bu teknik değişiklikleri dijital bir dünyaya doğmamış bir kişi olarak idrak etmek gerekiyordu. Öte yandan kendi yolculuğumda yeni ufuklara doğru yelken açma isteğim çok önem kazandı. Bunun şeklini ve istikametini yaşayarak bulabilirdim. O vakit gelince "haydi ileri" diyerek büyük bir ivme ile kendimi yeni bir yolda buldum.
Alâim-i Semâ eski dilde gökkuşağı anlamına geliyor ve sadece kendi bestelerimden oluşan ilk albümüm diyebiliriz. İçinde yer alan her bir müziği, ki bunların da büyük bir kısmı son dokuz ay içerisinde kağıda döküldü, gökkuşağının renkleri misali tamamen farklı şekillerde ele alıp işlediğim "adı üstünde" bir çalışma. Her bir besteyi bir proje gibi düşünüyorum aslında ve farklı çalgılar, yaklaşımlar, müzisyenlere kucak açmaya gayret ediyorum. Farklı estetikler ve dünyaları da temsil eden bir bütün. İçimde ve kulağımda var olan geçmişten bugüne ve bugünden hayal gücümün taşıdığı noktalara tamamen kişisel bir şekilde, bu bestelerle uzanmak istedim. Geniş bir yelpazede zevk ettiğim müzik tarzlarını özgürce çalışıyorum. Her ay yayınlanacak olan tekliler toplandığında "Alâim-i Semâ" albümü oluşacak.
Serinin ilk teklisi Flamingoların Çığlığı. Bu mesele nasıl ilgi alanınıza girdi?
Haberleri çok yakinen takip etmesem de olan bitenden kopmamaya çalışıyorum. Geçen kış Bodrum Bargilya'da büyük bir yapılaşma projesi gündeme geldi ve flamingoların yaşam alanlarının tehdit altında olduğu haberlere yansıdı. Bu zarif, narin varlıkların inanılmaz güzellikteki doğa içerisinde korunamıyor olması beni korunamayan pek çok başka konu gibi sarstı. O dönemde Bodrum'da bir konser vardı; dönüş yolunda flamingoların ülkemizdeki 4 ana habitatından biri olan bu tuzlada mola vererek kuşları gözlemledim. Büyülendim. Sonra bu besteye ilham verdi düşüncelerim ve hislerim. Flamingolara bir ses vermek gibi düşündüm, bir isyan. Besteler özellikle bu seri için ortaya çıkmadı, daha ziyade 2015'ten beri üzerinde çalıştığım Türk Arpı projesi ile doğrudan ilintili bir süreç mevcut.
Türk Arpı projesini de hatırlatalım mı okurlarımıza?
Bu proje Türk müziğini uluslararası arp camiasına tanıtmak ve icrasını yaygınlaştırmak üzere farklı dönemlere ait Türk müziği repertuarından eserlerin arp için en küçük detayına kadar yazılmış uyarlamalarını ve bu tarzda bestelenmiş yeni eserleri bir nota koleksiyonu çerçevesinde sunmayı içeriyor. Proje 2021 yazında Turizm ve Kültür Bakanlığının desteğini aldı ancak yola tek başına devam etmem gerekti. Bu noktada elime kalem aldım. Geçmişte konserlerde yaptığım besteleri seslendirmiştim ancak düzenli bir besteleme pratiği içinde değildim. Türk Arpı Projesi'nde döndüğüm kavşak bunu zorunlu kıldı. Flamingoların Çığlığı'nı (The Cry of the Flamingos) arp ile seslendirilmesi için yazdım, sonra teklide bir araya getirdiğim ekip için düzenledim. Parçanın notası başka pek çok eser ile birlikte Türk Arpı Projesi kapsamında uluslararası ortamda arpistler tarafından icra edilmek üzere yayınlanacak.
Diğer teklilerde müzikle hangi yaralara temas ediyorsunuz?
2021 yazında bir beste yapmıştım. Dünyayı kasıp kavuran yangınlar esnasında doğanın tekrar yeşermesini müzikle dile getirdiğim bir umuttu bu müzik. Doğa benim için büyük bir ilham kaynağı; çok etkileniyorum. Çevresel sorunlarla, ki bunlar insan eliyle oluşan sorunlar, temas eden birkaç şarkı da bestelemiştim Yunus Emre'den. Dolayısıyla doğa, kültürel miras, insan olma halleri ve bütün bunların çapraz ilişkileri, etkileşimleri aslında "Alâim-i Semâ" nın eksenini oluşturuyor.
Her albümünüzde arp ile farklı arayışlarınız ve buluşmalarınız dikkat çekiyor. Bu seride hangi arayışlar ve buluşmalar ortaya çıktı?
Türk müziği geleneği ile temas eden ama onunla sınırlı olmayan yeni bir müzik nasıl olabilir diye uzun zamandır düşünmekteyim. Müziğimiz pek çok bakımdan çok zengin ve melodik beste yapmak için bir altın madeni kanımca. Ancak mevcut icra pratikleri sınırları zorlamıyor, hatta yeni ufuklara açılmıyor. Bu tür arayışları icra ile denemek için uzun süredir gözlem yapıyor ve kulağımda biriktiriyordum. Sadece icra ediş şekliyle değil, bestelerin yapıtaşlarının da gelenekle bağlantılı ama farklı müzik dünyalarına da uzanan organik boyutlarının olabileceğini düşünüyorum. Bu örnekleri burada aradım, bulamadım. Denemeye karar verdim. Ve kendimle buluşmak esas benim için.