Müziğe ruhunu veren mimari

Klasik müzik dinlerken o eserlerin hangi ilhamla ve hangi mekanlarda bestelendiğini düşündünüz mü? St.Thomas Kilisesi ile Bach'ın müzikleri arasındaki benzerliği ya da Beethoven'in Viyana Devlet Opera Binası'ndan izler taşıdığını biliyor musunuz? Mimar Alihan Sağlam, bu izlerin peşine düştü.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Müzik, mimari, resim, edebiyat her zaman hem birbirinden hem de dönemsel olarak çeşitli akımlardan etkilenmiş. Mimari ve müzik bu anlamda ilginç benzerlikler taşıyor. Her ikisinde de uyum, özgünlük ve matematiksel özellikler var. Bu ilişkiyi okuyan isimlerden biri de Alihan Sağlam. Geçen yıl mimarlık fakültesinden mezun olan ve müziğe ilgisini mimari ile birleştiren Sağlam, bu iki disiplin arasındaki bağı 17. ve 18. yüzyıllara giderek araştırıyor. 

Edindiği bilgileri yerinde görmek amacıyla Geberit sponsorluğunda kazandığı Arkitera Seyahat Bursu ile yola çıkıyor Sağlam. Salzburg, Viyana, Prag ve Leipzig’de sanatçılar ve yapılar arasındaki ilişkinin izini sürüyor. Bu rotalar içerisinde kendine bir müzisyen ve bir mimari yapı seçen genç mimar, gezisi sırasında eskizler çizip fotoğraf çekiyor ve ses kaydı alıyor. Bursun ana teması olan  ‘Mimarlık ve İnovasyon’u, ‘Come prima / Önceki Gibi’ başlıklı rotasıyla tamamlayan Sağlam, müzik ile mimarlık arasındaki ilişkide en önemli noktanın dönem anlayışları olduğunu belirtiyor.

Sağlam, “Dönemleri, müzikleri ve mimari anlayışları araştırdığımda şunu görmeye başladım; sanat akımlarının ilk önce edebiyata, sonra resim ve müziğe, ardından da mimarlığa yansıdığını fark ettim. Araştırmam için müzik terminolojisinin oturduğu ve müziğin canlı olduğu bir dönem seçtim. Salzburg-Viyana-Prag-Leipzig rotasını seçme sebebim ise dönemin mimari ve müzik anlayışlarının birbirine doğrudan etki ettiği örneklerin bulunmasıydı.” diyor. 

Hem müzik notalarında hem de mimari eserlerde matematiksel oranların önemli olduğuna dikkat çeken Sağlam, projesi kapsamında müzikteki matematiksel oranları belli bir yazılım yardımı ile incelemeye başladığını ve farklı bir programda da daha deneysel bir şekilde araştırma yaptığını belirtiyor.  

Bugün mimari ile müzik ilişkisi ne durumda?

Bugün teknoloji ilerledi artık sesi yaymak için hoparlör var. İstediğimiz akustikte dinleyebiliyoruz. Eskiden öyle değildi. Enstrümanların kendi doğal tınıları vardı. Akustiğe göre yapıları tasarlamak gerekiyordu. Bugünlerde müzik açısından da bakıldığında bana göre daha az uğraş gerektiren müzikler yapılıyor. O yüzden bugünün mimarisi ile müziği arasında bağ kurmak çok mümkün değil. Yani 18. yüzyılda o yapılar içerisinde çalınan Bach, Beethoven parçaları ile eser arasındaki gördüğümüz bağı birlikteliği ve benzeşmeyi bugün bulamayız.

SALZBURG’DA MOZART, VIYANA’DA BEETHOVEN, LEIPZIG’DE BACH,  PRAG’DA DVORAK İZLERİ

Salzburg’da Salzburg Katedrali ile Mozart, Viyana’da Viyana Devlet Opera Binası ile Beethoven, Prag’da Prag Opera Binası ile Dvorak ve son olarak Leipzig’de St.Thomas Kilisesi ile Bach arasındaki ilişkiyi keşfeden ve aralarında bir bağ kuran Sağlam gördüklerini şöyle anlatıyor: 

“İlk durağım Salzburg idi. Salzburg Cathedrali ile Mozart arasındaki bağı yakalamaya çalıştım. Mozart Mass in C Minor adlı eserinin ilk prömiyerini Salzburg Katedrali’nde yapmış. Üstelik Salzburg’da her tarafta Mozart’ın ismi geçiyor. Şehir, kimliğini Mozart ile kazanmış diyebiiriz.  

Viyana’da ise Viyana Devlet Operası, Beethoven ve belirlediğim müzik olan Symphony No.5 in C minor, Op.67, I.Allegro Con Brio arasındaki bağı inceledim. Klasik-Romantik dönemler arasında yaşayan Beethoven’ın gelecekteki Romantik dönemi nasıl etkilediğini araştırıyorum. Bu dönemde kişisellik, özgürlük ve duygusallık hâkim. Klasik dönemden kalma kurallar yıkılıyor. Mimari açıdan bakıldığında bu dönemde genel geçer plan düzeninde ayrışmalar başlıyor, görseller değişiyor. Romantik mimaride daha eski mimari tarzların yeni örneklerini farklılaşan biçimlerde görüyoruz. Romantik dönemde belli kalıplar yıkıldığında, enstrüman teknikleri de buna bağlı olarak değişmiş ve çeşitli ekoller oluşmuş. Romantik besteci için kalıplar söz konusu olmadığından, içinden geldiği gibi dalgalanıp duygularını aktarmış. Beethoven’ın 5. Senfonisi’nde müziğin formunda değişiklikler yapabildiğini görüyoruz. Beethoven da kendince müziğe bir şey katmaya başlıyor.

Leipzig’de ise St. Thomas Kilisesi’nin yolunu tuttum. Sakin ve heybetli ve bir o kadar da karmaşık bir yapı olan St. Thomas Kilisesi’nde Bach’ın etkisi her yerde görülüyordu. Kilise, 1212 yılında yapılmış birçok dönemin esintileri bulunduruyor. Bu dönemler arasından 1600-1750 tarihleri arasında kabul edilen Barok Dönemi’ni incelemeye çalışıyorum. Bach’ın ölümüyle bittiği kabul edilen bu dönem müzikte Geç Barok Dönemi olarak tanımlanıyor. Bach’ı seçme nedenim ise St.Thomas Kilisesi’nde eğitim görmüş ve daha sonra burada eğitim vermiş olması. Bu kilise onun yaşamını da müziğini de etkilemiş. 1723’ten 1750’ye kadar St. Thomas’ta koro direktörü olan Johann Sebastian Bach’ın bestelediği Passacaglia and Fugue in C minor, BWV 582 parçasında dikkatimi çeken; müziğin sürekliliği ve aralardaki süslemelerdi. Hareketlilik kademeli olarak değil aniden değişiyor, genellikle hızlı notalar kullanılır. Trill ve mordente adı verilen müzik terimleri ortaya çıkıyor. Bunlar müzikte süsleme terimi. Barok Dönemi’nde mimaride de süslemeye çok önem veriliyor. Barokta mimarinin en çok vurgulanan yönü, pencere ve kapı cephelerinde dekorasyonun yanı sıra dinamizm ve hareket arayışıydı. 

Prag’da, Prag Opera Binası ile Dvorak arasındaki etkileşim ise keşfetmeye değer. 1841-1904 yılları arasında yani Geç Romantik Dönem’de yaşayan Dvorak, Prag’da çok yaşamıyor ama yine eserinin prömiyerini burada yapıyor ve orayı nasıl şekillendirdiğini görüyoruz. Romantik Dönem aslında birçok anlayışı içinde barındırdığı için Neo-Klasik yapıya eklemeler ile Neo-Rococo bir yapıya dönüşen Prag Devlet Operası ve döneme odaklanıyorum. Romantik dönemde yaşayan Dvorak, kültürel köklerini müziğinde kullanıyordu. Müziğinin yapısı genel olarak klasik çizgileri takip etse de ritimleri ve melodileri yerli Çekoslovakya ve çevresindeki bölgelerin gelenekle- rini barındırıyor. O dönem sana- yileşmenin getirdikleri ile Amerika Kıtası’na gitmek kolay hale gelmişti ve eğitimine orada devam eden Dvorak, orada gördüğü kölelik ve Afrikan-Amerikan topluluğun geleneklerini yansıtan Yeni Dünya Senfonisi’nde çoğulluk, özgürlük, çeşitlilik gibi temaları işledi.”