Müzeler artık çok eğlenceli

“Türk toplumunda müze gezisi ne yazık ki pek tercih edilen bir aktivite değil. Müzeler toplumun büyük kesimi tarafından ‘eski eşya deposu' olarak algılanıyor.” diyen Arkeolog Gül Bulut, Müzede Drama projesi ile müzeleri ilgi çekici ve eğlenerek öğrenilebilen, daha özgür ve yaratıcılığı güdüleyici en etkin sınıf dışı öğrenme mekânlarından birine dönüştürüyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Kültürel miras, tüm toplumların en önemli varlıklarından biri. Doğal etkenlerin yanı sıra ne yazık ki en çok da insanlar tarafından tahrip ediliyor. Savaşlar ve çatışmalarda ilk hedef alınanlar da çoğu zaman bunlar oluyor. Hızlı şehirleşme de kültürel mirasa en az savaşlar kadar büyük zarar veriyor. Bu yüzden geçmişin izlerine sahip çıkmak için bu konuda özellikle yeni nesillerde bir farkındalık oluşması gerekiyor. Müzeler bu farkındalığın oluşması için en uygun ortamlardan. Yeni kuşaklara, yaşadığımız coğrafyadaki kültürel çeşitliliğin insanlığın ortak mirası olduğunu ve kültürel mirasımızı korumanın bir yurttaşlık görevi olduğunu anlatmak gerekiyor. Arkeolog, Müze Bilimci ve Yaratıcı Drama Eğitmeni Gül Bulut da bu amaçla Müzede Drama projesi ile toplumun çocuk ve genç kesimini yani ‘yarının büyükleri ve geleceğin karar vericilerini ‘kültürel miras’ ve ‘müze’ ile buluşturuyor.

GEZİ DEĞİL DENEYİM SUNUYOR

Müzeler toplumun büyük kesimi tarafından ‘eski eşya deposu’ olarak algılanıyor. Özellikle okul etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen müze ziyaretleri ‘bir kapıdan girip diğerinden çıkma’ veya ‘dokunma, elleme!’, ‘sırayı bozma!’ gibi çeşitli uyarılarla geçen yorucu geziler olarak geçiyor. Müzede Drama Projesi ise yeni yetişen kuşakları müzelerin eğlenceli yüzüyle tanıştırıyor. Müzeleri ilgi çekici ve eğlenerek öğrenilebilen, daha özgür ve yaratıcılığı güdüleyici en etkin sınıf dışı öğrenme mekânlarından birine dönüştürmeyi amaç edinen Bulut projeyle ilgili şunları söylüyor: “Müzeler, geleneksel sınıf ortamından farklı bir öğrenme ortamı sunarak yapılandırmacı eğitim yaklaşımının uygulanması için de mükemmel bir ortam sunuyor. Günümüzde artık ‘duvarsız sınıf’ ve ‘okula alternatif mekân’ olarak tanımlanan müzelerin öğrenim süreçlerine dâhil edilmesiyle bireylere; fiziksel, zihinsel, görsel ve sosyal etkileşimli bir müze yaşantısı ve birinci elden deneyim yaşayarak öğrenme ortamı sağlamak mümkün olabiliyor. Bu nedenle de Müzede Drama Projesi müze gezisi yerine ‘müze deneyimi’ kavramı üzerine vurgu yapıyor.”

EĞİTİMİN BİR PARÇASI OLMALI

Alışkanlıklar en iyi küçük yaşta başlarsa kök salar. Bu yüzden müze kültürünün, kültürel miras ve müze bilincinin çocukluk çağından itibaren aşılanması, temel eğitimin bir parçası haline getirilmesi ve örgün eğitime entegre edilmesi gerekiyor. ‘Tanırsak anlarız, anlarsak benimseriz, benimsersek severiz, seversek koruruz!’ anlayışıyla yola çıkan Bulut, “Proje kapsamında; toplum hayatımızda bir kültür ve eğitim kurumu olarak önemli bir ağırlığa sahip olması gereken müze kurumunu ve kültür varlıklarını tanıtmak, müze kültürü aşılamak, kültürel değerler konusunda farkındalık yaratarak kültürel değerleri benimsetmek ve koruma bilinci oluşturmak, kültürel mirası sürdürme bilincini kazandırmak ve kültürel mirasın yeni nesillere aktarılmasına yardımcı olmak hedefleniyor. Aynı zamanda, gelişmiş ülkelerin aksine ülkemizdeki çoğu müzenin atıl durumda olan eğitim işlevini ön plana çıkararak müzelerin eğitimde etkin olarak kullanılmasını sağlamak, müze-toplum ilişkisini yeniden şekillendirmek, müze-eğitim ilişkisi ve müze-okul işbirliği için köprü görevini üstlenerek öğrenmeyi desteklemek de amaçlanıyor.” şeklinde konuşuyor.

YARATICI DRAMA İLE KALICI ÖĞRENME

Müzede Drama Projesi’ni mevcut müze eğitim programlarından farklı kılan en önemli özelliği, projenin temelinde ve her aşamasında ağırlıklı olarak Yaratıcı Drama yöntem ve tekniklerinin kullanılıyor olması. Yaratıcı Drama, öğrenmede sağladığı kalıcılık ve geliştirdiği yaratıcılığın yanı sıra oyunun gücünü de kullanan bir yöntem. “Çocuk gelişiminde tartışılmaz bir rolü olan ve çocukların iç dünyasının bir aynası niteliğindeki ‘oyun’un ve ‘oyunsu süreçlerin’ etkin olarak kullanılması çocukların eğlenerek ve keyifle öğrenmelerine olanak sağladığı gibi öğrenmenin kalıcı olmasını da sağlıyor.” diyen Bulut sözlerine şöyle devam ediyor: “Müzede Drama, müzelerde bulunan farklı kültür ve uygarlıklara ait objelerin ve koleksiyonların yaratıcı drama yöntemiyle yorumlanması anlamına geliyor. Bu bağlamda müzelerde yer alan objeler ve koleksiyonlar aracılığıyla yeni yetişen kuşaklara arkeoloji bilimi, kültür, sanat, tarih, mitoloji, sanat tarihi, kültür varlıkları, Anadolu ve Anadolu Uygarlıkları, Mezopotamya ve Mezopotamya Uygarlıkları, kültürel miras ve müze gibi çeşitli konularda farkındalık kazandırmak mümkün.”

ANA HEDEF: ÖĞRENCİ ÖĞRETMEN VE VELİLER

Müzede Drama projesi, her yaş grubundan ve her kesimden öğrenci, yaşam boyu öğrenme felsefesine inanan herkes için uygulanabiliyor. Bu topraklar üzerinde yaşayan herkesi projeye dahil etmek amacında olan arkeolog Bulut, öncelikli hedefinin öğrenciler (çocuklar-gençler), veliler ve öğretmenler olduğunu dile getirerek nedenini şöyle açıklıyor: “‘Ağaç Yaşken Eğilir’ atasözünden hareketle çocuklarımızı öncelikle bir kültür ve eğitim kurumu olan müzeler ve kültürel mirasımız ile tanıştırmamız gerekiyor. Öğretmenler ise binlerce öğrenciyi müzelere götürme olanağına sahip olduklarından dolayı büyük önem taşıyor. Veliler de önemli bir hedef kitle. ‘Eğitim Ailede Başlar’ sözünden hareketle, erken yaşlarda kültürel miras bilincinin oluşturulmasında velilere de büyük bir sorumluluk düşüyor.” Bu noktada farklı kategorilerde atölyeler düzenliyor: Müzede Drama Çocuk, Müzede Drama Genç, Müzede Drama Aile, Müzede Drama Yetişkin, Müzede Drama Okul, Müzede Drama Öğretmen ve Müzede Drama Kurumsal.

PANDEMİ DE ÇEVRİMİÇİ ETKİNLİKLER

Pandemi sürecinden dolayı Müzede Drama projesi çevrimiçi devam ediyor. Mart ayından bu yana yoğun bir şekilde projenin uzaktan eğitim sürecine adapte edilmesi ve atölyelerin çevrimiçi formata dönüştürülmesi üzerinde çalıştıklarını belirten Bulut, “Pandemi süreci her şeyi etkilediği gibi katılımcı sayılarını da etkiledi kuşkusuz. Öte yandan, normal şartlarda farklı şehirlerde veya ülkelerde yaşadıkları için atölyelerime katılamayan birçok kişi çevrimiçi formata dönüşüm nedeniyle atölyelerime katılabilme imkânı buldu. Pandemi nedeniyle müze ortamında atölye yapmak mümkün olmadığı için atölye ortamı olarak sanal müzeleri kullanıyorum. 16 Ocak’ta gerçekleştireceğim bir ‘Sanal Troya Müzesi’ etkinliğim bulunuyor. Ayrıca yarıyıl tatili için de özellikle çocuklara yönelik etkinlikler gerçekleştirmeyi planlıyorum.” şeklinde konuşuyor.