Mustafa Ziya Ülkenciler'in ardından; güle güle usta…

Usta sanat yönetmeni ve prodüksiyon tasarımcısı Mustafa Ziya Ülkenciler, geçtiğimiz hafta 76 yaşında hayatını kaybetti. Sevenleri onu Akşam Cumartesi'ye anlatırken buluştukları ortak nokta Ülkenciler'in kalbinin güzelliği ve Türk sinemasına verdiği emek oldu...

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

2015 yılının haziran ayında tanıştık Mustafa Hoca ile. O zaman üniversitede öğrenciydim ve yapmak istediğim röportaj için bir araya gelmiştik. Öğrenciliğime bakmadan, röportajı iki elin on parmağını geçmeyen takipçiye sahip kendi blogumda yayınlayacak olmama rağmen o kadar incelikle ve detaylıca yanıtlamıştı ki sorularımı, bin minnet duymuştum. Ardından bu röportajı birkaç fotoğrafla da ölümsüzleştirmiştik. Hal böyle olunca diyaloğumuz devam etti, birlikte projeler ürettik, üzerine konuştuk, bazısı kendi içinde yolculuğunu tamamladı bazısı ise 'artık' yarım kaldı. Usta sanat yönetmeni ve prodüksiyon tasarımcısı; değerli hocam Mustafa Ziya Ülkenciler 76 yaşında hayatını kaybetti. Filmografisine sığdırdığı sayısız proje, hayatına dokunduğu sayısız öğrenci, Türk sinemasında sanat yönetmenliğine kazandırdığı sayısız teknik, sanata kattığı onca şey adeta öksüz kaldı. Kanser hastalığı nedeniyle aramızdan ayrılan Mustafa Hoca'yı her daim güler yüzü ve daima üretken yanıyla hatırlayacağım... Peki ya yakınları nasıl hatırlayacak? Kendisine "Güle güle usta" derken onu; müzisyen oğlu Mehmet Kemal Ülkenciler, sanat yönetmeni, eski eşi Selda Çiçek, Filler ve Çimen filminde birlikte çalıştığı yönetmen Derviş Zaim, yönetmen dostu Sevinç Baloğlu, yıllarca birlikte iş yaptığı asistanı Merve Karakuş ve görüntü yönetmeni dostu Uğur İçbak ile konuştum. Hepsinin buluştuğu nokta kalbinin güzelliği ve sanat yönetiminin biricikliği oldu...

Mustafa Ziya Ülkenciler ve Ali Demirtas , Yıl 2015

OĞLU MEHMET KEMAL ÜLKENCİLER: BABAM ÇOK İNSANA DOKUNDU

Açıkçası kendimi iyi hissediyorum. Hem hastane hem de defin sürecinde çevremizin gösterdiği destek, babamın sevenlerini ve yaptığı işleri hatırlayanları görmek bana kendimi güçlü hissettiriyor. Ama tabii ki her evlat için babayı kaybetmek hayatının dönüm noktasıdır. Yine de güçlü kalmaya çalışarak babamın bıraktığını devam ettirmeye çalışıyorum. Yani kendimi işe vermiş; koşturmaca halindeyim. Böyle kendimi daha iyi hissediyorum. Babam, şahane bir babaydı. Hiçbir zaman bana sevgisizlik yaşatmadı. Annemle ayrı olmalarına rağmen bana bunu hissettirmediler. Çok şefkatli, çok sevgi dolu, taleplerimi karşılamaya çaba gösteren, ince düşünceli, sevgisini saklamayan, özel günleri unutmayan bir adamdı. Sadece bana değil, herkese karşı böyleydi. İnsanların zor zamanında koşturan, gerektiğinde kendinden veren, sorunu çözmeye çalışan, kendinden çok insanları önceleyen biriydi. Onda en sevdiğim özelliği sanatçı kişiliğiydi. Ben de bir müzisyen olarak sanata bakışımı ondan aldım. Hiçbir zaman malda mülkte gözü olmadı. Hiçbir zaman sanata dair görüşlerini ikinci plana almadı, daima emekçi haklarını savunan bir insandı. Benimle sanata dair bütün görüşlerini paylaşırdı, her türlü görüşünü saygıyla dinlediğim bir insandı. Ondan çok şey öğrendim. Bütün bunların hepsi ve arkasında bıraktığı soyut miras bana büyük bir sorumluluk yüklüyor. Onu her zaman anacağız, çeşitli etkinlikler düzenleyeceğiz, beraber çalıştığı insanlarla birlikte bir şeyler yapacağız. İstiyorum ki babam, sanata dair yaptıklarıyla, hayata dair görüşleriyle, insanlığa kazandırdıklarıyla, öğrencilerine aktardıklarıyla kıymetle hatırlansın. Çünkü çok insana dokundu...

YÖNETMEN DERVİŞ ZAİM: HEP GÖRÜNMEZ OLMAYI TERCİH EDERDİ

Mustafa Ziya Ülkenciler ile Filler ve Çimen filminde çalıştık. Kendisi filmin sanat yönetmeniydi. Filler ve Çimen müsait olmayan koşullarda çekilmiş ve ortaya çıkmış bir filmdi. Buna rağmen Mustafa Ziya Ülkenciler harika bir iş çıkardı. O işin altından kalmak gerçekten kolay değildi ama kendisi bunu başarmıştı. Öyle ki o yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü'ne layık görüldü. Vefatından dolayı çok üzgünüm. Filmografisi hakkında çok geniş bir bilgim olmamasına rağmen duayen ve emektar bir çalışan olduğunu biliyorum. Türk sinemasına da çok büyük emekleri geçti. Ama o hep görünmez olmayı tercih ederdi...

SANAT YÖNETMENİ, ESKİ EŞİ SELDA ÇİÇEK: SORU SORAN İNSAN SEVERDİ

"Sanatçı olmak sadece üretmekle olmaz, sanat tüketme ihtiyacını toplum hissetmeli; bunu da hissettirecek kişi sanatçının kendisidir" derdi. Biz ekmeği nasıl yiyorsak, müziği nasıl dinliyorsak, kitabı nasıl okuyorsak sanatı da ihtiyaçlarımız arasında görmeliyiz, sinemayı izlerken bir sanat eseri izlediğimizin farkında olmalıyız diye düşünürdü. Sokak sergilerinin artmasını isterdi. Resim ya da dijital sanatlar gibi görsel olan her şeyin sokakta izlenir görülebilir olmasını dilerdi. Eğitime çok önem verirdi ama bunun yanı sıra sanatçının kendini eğitmesinin öneminden bahsederdi. Soru soran insan severdi. "Soruyorsa öğrenecek, öğrenirse bilecek, bilirse yapacak" derdi. Ne yaptığını, nasıl yaşayıp düşündüğünü anlamak için geçmişine de bakmak gerekir. Pek bilinmiyor olabilir, devrimci bir adamdı. Sendikal mücadele tarihinde hem sinemada hem de ülke tarihinde önemli yeri vardır. Her gün erkenden uyanıp masa başında çalışmaya başlardı. Yaptığı bir dekor yoksa fotoğraf çekerdi, resim yapardı. Sürekli bir şeyler düşünüp ya yazardı ya çizerdi. Hiçbir zaman boş vakti olduğunu, dinlendiğini görmedim. Hayatımda tanıdığım en net, kararlı ve inatçı insandı. Direnmek onun yaşam biçimiydi. Neşesini hiç kaybetmez en sıkıntılı durumlarda espri yapar, yola devam ederdi. Bence çok erken ayrıldı aramızdan, tasarım yapma adına müthiş bir beyin, göz ve duyuyu kaybettik. Tam da bilgilerini aktarabileceği, daha çok insan yetiştirebileceği zamanlarda bıraktı bizi. Onun hep yaramaz bir çocuk gibi gülen gözlerinden bakarak hep söylediği şeyi aktarayım, kaybımızın ağırlığı biraz hafiflesin: "Ben bu Türk sinemasında herkes sanat yönetmeninin önemini anladığı zaman terk-i diyar eylerim." Bence çok erken, çok...

YÖNETMEN SEVİNÇ BALOĞLU: BİR BİLGE DOSTTU ZİYA

Ruhu geçmiş çağların burçlarında, aklı gelecek zamanların tuşlarında gezen bir bilge dosttu Mustafa Ziya. Her zaman 'iyi bir dinleyici' olan karakteriyle, kolayca yönetmenin düşlerine girer, sonra da onlarca fikirle gerisin geri sete düşerdi. İyi bir fotoğrafçıydı; hayal edilen dünyaları kadrajın içine sığdırırdı. İyi bir çizerdi; zamanla mekânın grafiğine kâğıt üzerinde hayat verirdi. Çok okur, çok araştırır, bütün fikirleri sağlam bilgilere dayanırdı. Ama onu setlerin devleşmiş sanat yönetmeni yapan bütün bu özelliklerinin ötesinde, herkese her daim sevgi ile yaklaşan bir yürek taşımasıydı. Bir gün onun için bu cümleleri kuracağımı ve de sadece geçmiş zaman kipi kullanacağımı duysa, gönül koyardı bana. Sessizce ne yersiz yazmışsın dediğini gördüm şimdi karşımda. Gelecek zamanlara öğretilerini aktararak geliştirecek onlarla öğrenci yetiştirdiği için de aramızda olmayı sürdürüyor çünkü. Bu fiil kipini değiştiriyorum o yüzden. O şimdi belki de hayalini çok önceden tasarladığı uzak diyarlara doğru bir yolculukta. Hep söylediği gibi, her zamana gidebilen her mekâna ulaşabilen seyahati bol bir iş sinema. O zaman biz de binip o tahtırevana, gelene kadar yanına bu yazı bir 'eyvallah' mesajı olsun sana. Tıpkı yarım asır arayla aynı güzergâh için aynı günü seçip çıktığınız o yolculuk için Deniz Gezmiş'in dediği 'eyvallah' gibi... Eyvallah Mustafa Ziya; kardeşin Sevinç...

GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ UĞUR İÇBAK: KENDİNİ ÖĞRENCİ YETİŞTİRMEYE ADAMIŞTI

Mustafa Ziya Ülkenciler ile festivallerde, çeşitli kültürel aktivitelerde ve galalarda karşılaşıp sohbet ediyor olmama rağmen ilk kez Eşkıya filminde birlikte çalışma fırsatı buldum. Proje ile ilgili yönetmenimiz Yavuz Turgul ile birlikte Ülkenciler ve ben neredeyse bir yıl önceden çalışmaya başladık. Mustafa Ziya o döneme göre o kadar titiz ve detaylı çalışıyordu ki hayran olmamak mümkün değildi. Aslında sanat yönetmenliğinden öte yapım tasarımcısı olarak çalışıyordu. Eşkıya filmi için gerekli olan mekanları büyük bir ustalıkla tasarladı ve uygun aksesuarlarla yaşar hale getirdi. Ekip olarak çoğu kez sanki doğal mekanlarda çekim yaptığımız hissine kapılıyorduk. Mustafa Ziya 35 mm disiplini ve engin deneyimi ile pratik çözümler üretmekte çok ustaydı. Analog dönemden geliyordu. Ben de görüntü yönetmeni olarak 35 mm analog dönemden geldiğim için kendisi ile çok iyi anlaştım. Sanat yönetmeni ve görüntü yönetmeni birlikteliğimiz Hemşo filmi ve pek çok reklam filmi ile devam etti. Birlikte son çalışmamız 2022 sonbaharında Cumhuriyetimizin 100. yılında, kadınlar günü için hazırlanan, Nebil Özgentürk yönetmenliğindeki Nazım Hikmet'in Ve Kadınlar şiir klibi ile oldu. Bu çalışmada, proje danışmanı ve sanat yönetmenliğini üstlenmişti. Mustafa Ziya aynı zamanda kendini öğrenci yetiştirmeye de adamıştı. Son yıllarda, Mimar Sinan Üniversitesi İç Mimarlık Yüksek Lisans Bölümü'nde Sinemada Mimari Tasarım dersleri veriyordu ve pek çok öğrencisi vardı. 70'li yıllardan beri pek çok önemli filme ve projeye imza atmış olan Ülkenciler sinemamız için çok büyük ve zamansız bir kayıp oldu. Camiamızı ve sevenlerini çok üzdü ancak eserleri ile daima yaşayacak ve kalplerde yaşatılacak. Işıklar içinde uyusun.

ASİSTANI MERVE KARAKUŞ: İŞİNİ AŞKLA, TUTKUYLA YAPARDI

Mustafa Hoca ile ilk kez 2010 yılında Tunç Okan'ın Umut Üzümleri filminde çalışmıştım. Sette iki asistandık. Bizi karşısına aldı 'Bu filmi sonuna kadar layığıyla bitirmeniz lazım, eğer bitiremezseniz bu sınavı geçemediniz demektir ve bir daha çalışamazsınız' demişti. O gün o kadar çok korkmuştum ki tüm gücümle çalıştım ve sonrasında da 13 yıl birlikte çalıştık. Mustafa Hoca çok iyi bir yapım tasarımcısı, çok iyi bir sanat yönetmeni, çok iyi bir ressam, fotoğrafçı, heykeltıraş ve senarist idi. Sinemada yapım tasarımcısı bütün o görsel dünyayı tasarlayan kişidir, sanat yönetmeni ise bu tasarımın uygulayıcısıdır. Mustafa Hoca her ikisini de çok iyi yapardı ve bu özelliğiyle bence dünyada da eşine az rastlanır niteliklere sahipti. İşini aşkla, tutkuyla yapardı. İmkansızı başarmayı, önce kendine sonra çevrendeki insanlara güvenmenin ne demek olduğunu o gün öğrendim. Ve hiç unutmadım. Sadece sinema anlamında değil, çevreme, insanlara, yaşadığım toplumun kültürüne, hayata hep farklı bir pencereden bakmamı sağladı. Hep araladı o pencereyi. Sadece bana değil yetiştirdiği tüm öğrencilerine, asistanlarına, ustalarına... Güçlü, onurlu duruşu, 76 yaşına kadar savunduğu eşit, adaletli dünya görüşü ile hepimize örnek oldu, olmaya da devam edecek. Ben onu kargo pantolonu, yeleği, uyurken bile hiç çıkarmadığı gözlüğü, bel çantasına takılı çakısı, her an çizmeye hazır sol cebine asılı 1.0 rotring kalemi ile hiç unutmayacağım. Duvarımda asılı resimleri, çizimleri, kitapları, kulağımda çınlayan o son sesi ile hep benimle yaşayacak...