Müslüm Baba ve dervişçe isyan

SERDAR SAĞLAM

serdar.saglam@aksam.com.tr

Sinema salonlarına damga vuran Müslüm Baba filmi, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısındaki değişimi de güzel bir şekilde özetliyor. Feodal bir toplumda ataerkil aile yapısının en şiddetli yaşandığı bir ortamda büyüyen Müslüm Akbaş bu durumdan memnun değil. Babasının hiçbir üretim yapmadan annesinin ürettiği tüm değere el koyduğu sisteme adeta bilenerek yetişiyor ancak henüz bu duruma karşı çıkacak kuvveti yok. Bir anlamda ağalığa karşı çıkamayan köylünün ta kendisidir o. Türkiye tarihine de bakacak olursak ağalık sistemin cumhuriyet devrimlerine rağmen geriletilemediğini, bu durumun ancak şehirlere kitlesel göçün başlamasıyla değişmeye başladığını görüyoruz. Bu, belki de devletin bu amacı da gözeterek feodal sisteme karşı bilerek attığı bir adımdı. Müslüm’ün hikayesi de ailesinin Urfa’nın köyünden Adana’ya göç etmesiyle değişmeye başlıyor. Burada emekçi kişiyi temsil eden Müslüm’ün annesi evi geçindirmeye devam ederken ağayı sembolize eden babası, şehirde daha da asalaklaşarak ailesi için tam bir düşman haline dönüşüyor. Tıpkı Şener Şen’in ünlü filmi Züğürt Ağa’da anlatılan konu gibi. Orada mizahi olarak işlenen ve iyi kalpli bir ağayla canladırılan hikaye burada ise tam tersi konumda. 

Müslüm, Adana’da müzikle ilgilenmeye başlar. Hocası burada müziği sadece teknik bir nota bilgisi olarak değil, insanın içinde hissettiği adeta ruhani bir varoluş olarak ele almaktadır. Yani Müslüm kadim Anadolu bilgeliğiyle tanışır. Neyzenlerin her nefeste yaradılışı seslendirmesi gibi o da her nefeste batıla meydan okumaya karar verir. 

Söylediği her eserle bütünleşen Müslüm, sahnede adeta Allah ile bir olan mevleviler gibi kendince devinmekte, tüm evrenle semah dönmektedir. Zaten Yunus Emre’nin divanını neredeyse hiç elinden bırakmaz. Müslüm adeta bir dervişe dönüşmüştür. Bu sırada annesini bıçaklayarak, beşikteki kardeşini duvara çarparak öldüren babasını bile affeder. Hatta ilerleyen yıllarda sahnede kendisini bıçaklayacak olan hayranına bile kızmaz. Onu anlamaya çalışır. Ünü artık Adana’ya sığmayınca İstanbul’a gelir ve onu Müslüm Baba haline getirecek albümlerini peş peşe çıkarmaya başlar. Sonunda hepimizin bildiği Müslüm Baba olmuştur. Halk artık ağaları değil Müslüm Baba’yı dinlemekte, boyun eğmek yerine isyan etmeyi seçmektedir. Bu isyan aşkın isyanı, bu isyan adaletsizliğe karşı dervişin isyanıdır. Tam da Türkiye’nin dünyaya karşı aradığı isyanın sesi değil midir?