Mistik Müzik Festivali'nde ruha şifa tınılar

Konya'da 20. kez düzenlenen Mistik Müzik Festivali bu yıl Türkiye Kültür Yolu Festivallerinin en anlamlı durağı oluyor. Festivalin ilk gününde Mevlâna Celâleddin-i Rûmî Hazretleri'nin 816. doğum yılı etkinlikleri kapsamında Ahmet Özhan'ın sanat yönetmenliğinde, Halvetî-Cerrâhî Devrânı gerçekleştirilecek.

Akşam Cumartesi

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen "Türkiye Kültür Yolu Festivalleri"nin yedinci durağı Konya olacak. 23 Eylül'de başlayacak Mistik Müzik Festivali ile dünyanın çeşitli bölgelerinden mistik müzikler sekiz gün boyunca şehirde yankılanacak.

Bu yıl 20. kez düzenlenecek olan Uluslararası Konya Mistik Müzik Festivali, 30 Eylül'e kadar sürecek. Mevlâna Celâleddin-i Rûmî Hazretleri'nin 816. doğum yılı etkinlikleri kapsamında ilk gün Ahmet Özhan'ın sanat yönetmenliğinde, Halvetî-Cerrâhî Devrânı Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorünü Araştırma ve Yaşatma Vakfı bir konser düzenleyecek. Aynı gün, yurt içi ve yurt dışından 250 semazen Semâ gösterisi gerçekleştirecek. İlahiler ve Anadolu'nun çeşitli yörelerinden türkülerin seslendirileceği festivalde Cezayir'den Birleşik Arap Emirlikleri'ne, Kazakistan'dan Mısır'a kadar farklı bölgelerden köklü melodiler müzikseverlerin kulağını dolduracak.

Program kapsamında 26 Eylül'de Cezayir'den gelen ekip tarafından Kuzey Afrika Sufi Müziği konseri gerçekleştirilecek. 27 Eylül'de Birleşik Arap Emirlikleri Bedevi Musikisi konseri ile Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği ve Sıra Gecesi Topluluğu dinleyicilerle buluşacak. 28 Eylül'de Kazakistan'dan özgün sanat kolektifi Yesefi Grubu performans sergileyecek.Şarkılarını Türkiye, Moğolistan, Rusya, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan gibi farklı coğrafyalarda dinleyicilerle buluşturan Yesefi Grubu, 2009'da Konya'da düzenlenen 6. Uluslararası Mistik Müzik Festivali'nin GRAND PRIX ödülünü kazandı. Emil Eldos'un sanat yönetmenliğinde buluşan 7 müzisyen, Hoca Ahmet Yesevi'nin öğretilerini dinleyicilere aktaracak.

Festivalin son günü 30 Eylül'de İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu tarafından Hz. Mevlana'nın kendi sözlerinden bestelenmiş eserlerle, kendisine ithaf edilmiş tasavvufi türkülerin de yer aldığı naat, ilahi, nefes gibi dini formda eserlerin ağırlıkta olduğu bir repertuvar sunumu yapılacak.Festivalin kapanışı ise şiirsel bir dokunuş ile olacak. Oyuncu, yazar ve yönetmen Yılmaz Erdoğan kendi şiirleri ve Mevlana şiirlerinden oluşan bir gösteri sunacak.

DEVRAN VE BÜTÜN ZİKİRLERİN KAYNAĞI KUR'AN'DIR

Bu yıl Mistik Müzik Festivali'nde Mevlâna Celâleddin-i Rûmî'nin 816. doğum yılı etkinlikleri kapsamında bu gün Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorünü Araştırma ve Yaşatma Vakfı Halvetî-Cerrâhî Devrânı düzenleyecek. Ahmet Özhan'ın sanat yönetmenliğinde gerçekleştirilecek program öncesi Özhan'a tasavvuf kültüründe Devrân'ın yerini ve bu kültürün bugünlere nasıl geldiğini sorduk.

Tarikat ve silsilelerindeki zikir çeşitlerinin Kur'an ve sünnetten kaynaklandığına dikkat çeken Özhan, "Turuk-u Aliyye'deki (Tarikatler ve silsileleri) bütün uygulamalar, zikir çeşitleri mesnet olarak Kur'an-ı Kerim'e dayanır. Zaten tarikat ilminde eğer yapılan bir ayin veya yaşam biçimi, adet haline gelmiş bir davranış biçimi kitap ve sünnete uymuyorsa bâtıldır ve buna itibar edilmez." diye konuşuyor. Özhan, zikirlerin Kur'anî kaynaklarına dair de şu örnekleri veriyor: "Cenab-ı Hak, Âl-i İmrân Suresi 191. Ayeti kerimede 'Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz.' ifadeleriyle zikir çeşitleri neler tarif ediyor. Her pozisyondayken kıyamda, kuudda, yatarken yerleri, gökleri ve Allah'ı her zaman tefekkür ediniz. Çünkü O, bâtıl olan hiçbir şey yaratmamıştır. Bakara Suresi 115. Ayette de ne diyor; "Nereye dönersen dön benim veçhime dönersin. Şüphe yok ki Allah vasi'dir alimdir. Her şeyi özünden var etmiştir." Dolayısıyla Kur'an'a dayanmayan hiçbir şey söz konusu olamaz. Turuku Aliyye'nin âyin çeşitleri bu şekilde ortaya çıkmıştır."

"Zümer Suresi 75. Ayette 'Meleklerin de arşın etrafını kuşatarak, Rablerine hamd ile tesbih ettiklerini görürsün.' buyrulmuştur. Arşın etrafında melekler devran ediyor. Devranın mesnedi budur." hatırlatmasında bulunan Özhan, "O yüzden tarikat ilmi tamamiyle Kitaba dayanan, Cenab-ı Hakkın işaret buyurduğu ve varlık âleminde zaten mahlukuyla icra edilen şeyi meydan-ı şerifte dervişan da zikrullah olarak ortaya koyar." şeklinde konuşuyor.

Özhan, farklı tarikatlardaki zikir biçimlerini ve bu akşamki gösteride icra edilecek zikirleri ise şu sözlerle özetliyor: "Malum Devrânî tarikatlar vardır, Devrâni zikir ederler yani bir çember tahayyül edelim, orada dönerler. Kıyamîler vardır; oldukları yerde sağa ve sola sallanarak bazı figürler icra ederek zikir yaparlar. Kuûdi tarikatlar vardır; kuuden zikrederler. Sema ayini vardır; sema edilerek zikredilir. Bektaşilerin semahı vardır. Bunların hepsi birer kareografiye bağlı ritüellerdir. Bizim inşallah bu akşam yapacağımız gösteride Devran var, Kıyam var, Vefâ devri var, Tavaf Tevhidi var, Beyyumi zikri var. Olmayan yok. Ayrı ayrı tariklerden yapılmış her şeyi biz yapıp, yaşatmaya ve insanları da bilgilendirmeye, kültürümüze hizmet katmaya devam ediyoruz."

DEVLETİM DİNİNE, DİYANETİNE DÜŞMAN DEĞİLDİR

Festivallerin ve bu tür programların tarikat kültürünün bir kültürel miras olarak devam ettirilmesi noktasında nasıl bir fayda sağladığını soruyorum. "Şu anda devletimiz ve siyasi erk, Bakanlığımız fevkalade mültefit yaklaşıyorlar." diyen Ahmet Özhan sözlerine şöyle devam ediyor: " Devlet imkânlar hazırlıyor, festivallerin yapılmasını temin ediyor, finanse ediyor. Yayın konusunda destek oluyor. Şu anda Allah'a hamdü senalar olsun fevkalade demokratik, hür bir ortam var sayılır. Önemli olan şudur; kimsenin kafasında ikinci bir ajandası olmasın. Ben şuna kesinlikle kefilim; benim devletim dinine ve diyanetine düşman değildir. Bu, sağ için de sol için de geçerlidir. Kimse de solu dinsiz diye tarif etmeye çalışmasın. Önemli olan ikinci ajanda var mı, yok mu? Bir şeye hizmet ediyor musun, etmiyor musun? Yoksa sadece dini ve milli kültürüne mi hizmet ediyorsun, geleneğini mi ayakta tutuyorsun, bir kültür platformuna mı hizmet ediyorsun? Buna dikkat ederler. Eğer siz burada net iseniz devlet her şeyiyle sizin yanınızdadır. Ben bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim."

TASAVVUF KÜLTÜRÜ BU VAKIFTA YAŞATILMAYA ÇALIŞILIYOR

Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorünü Araştırma Yaşatma Vakfı, tasavvuf kültürünü yaşatma konusunda önemli bir misyona sahip. Şu an vakfın başında bulunan Ahmet Özhan, dünden bugüne bu engin kültürel mirasın nasıl taşındığını şöyle anlatıyor:

"1925-26 yıllarında dergâh ve zaviyeler seddedildi. Kurumların fiziki yapıları kapatıldı. Kültürü yaşıyor insanların gönlünde. Cumhuriyet'in istediği yaşam biçimi oturdukça bu kültürün de yavaş yavaş tekrar yaşanabilmesi sözkonusu olduğunda buna müsamaha edilmiştir. Mesela bizim bu vakfımız dergâhlar açık olduğu zaman Cerrahi Tekkesi. Tekkeler kapandıktan sonra Fahrettin Efendi Hazretleri bu tekkeye türbedar olarak tayin edilmiş ve hep kandili uyanmıştır buranın. Fahrettin Efendim zamanında da sohbetler oluyor, sual soruyorlar görmüş geçirmiş bir insan olmak itibariyle. Sonra Muzaffer Efendim de buraya geliyor. İstanbul'un nadide vaizlerinden biri; sözü, sohbeti, bilgisi, hem molla hem de derviş tarafı olan bir zât. İnsanlar itibar ediyor. O zaman Muzaffer Efendim 'Bir hükmi şahsiyet olsun burada' diyor. Bunlar kimdir geliyor, gidiyorlar diye devletin kafasında bir soru işareti olacağına biz kendimizi yasal olarak beyan edelim. Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorünü Araştırma Yaşatma Vakfı kuruluyor. Netice itibariyle hangi tarikatten olursa olsun, tasavvufla alakalı ne olursa olsun, burada tasavvuf musikisi ve ritüellerinin -ki onu folklor olarak ifade ediyoruz- hepsi araştırılıyor ve yaşatılmaya çalışılıyor."