Mis kokulu cunda

LOKMAN DAĞ

lokmandag@gmail.com

Bir yandan taka sesleri, Bir yandan martıların çığlıkları, Dalgalar hafif hafif kıyıları yalarken, rüzgâr bir ana şefkatiyle okşar yüzünü. Saati kurmanıza gerek yok Ayvalık’ta. Ya erkenden balık tutmaya gidenlerin taka sesleri, ya da martılar uyandırır sizi usulca... Hadi pencereden çıkar kafanı ve içine çek mis gibi serin maviliği... Gör gözlerim gör, doy kalbim doy... Sana geriye kalan sadece bunlar olacak...   İşte tam da bu mısraları yazdırdı bana Cunda... Şiir kitabım için yeni bir şiirim oldu, teşekkürler… Şiir faslını da geçtikten sonra müsaadenizle ben izlenimlerimi yazayım. Ayvalık, yani hepimizin hayalini kurduğu o sahil kasabasındayım... Ne zaman söz konusu Ayvalık ya da Cunda Adası olsa aklıma sevgili arkadaşım Gupse Özay gelir. Söylemesi ayıp kendisi sınıf arkadaşımdır. Önce ona güzel bir mesaj attım. “Olmak istediğin yerdeyim biliyor musun? Bugün taka sesleriyle uyandım” diye. Çünkü okuldaki en büyük hayalimiz ileride bir sahil kasabasına yerleşmekti ve onun aklında hep  Ayvalık vardı. Ayvalık, aslında “Neden orada yaşanmalı?” sorusunun, cevabını kendi içinde saklar. Sadece bir sabaha “Merhaba” demeyi Ayvalık’ta deneyimlemelisiniz.   TOSTÇULAR ÇARŞISI   Bu kez Ayvalık Belediyesi’nin misafiri olarak geldik bu turizm cenneti ilçeye. Deniz manzaralı odalarımıza yerleştikten sonra soluğu çekimlerde aldık. Ama kameraman arkadaşım Taha Özmen iyice acıkmıştı. Ya da acıktığını bahane ederek bize ünü tüm Türkiye’ye yayılan o mis gibi Ayvalık tostundan yedirmek istiyordu. Kuyumcular çarşısını duydum, halıcılar, gümüşçüler, balıkçılar çarşısını da… Ama ilk kez ‘tostçular çarşısı’diye bir yer görüyordum. Namı Ayvalık’ı aşan bu tostların elbette çarşısı olacaktı. Olay Tost a oturduk, tüm tostçular tıklım tıklım. Mis gibi Ayvalık tostlarımızı yedikten sonra “Motor” demeye hazırdık artık. Çekimlere resmi adı Ali Bey Adası olan yani hepimizin bildiği ismiyle Cunda Adası’ndan başladık.    TÜRKİYE’NİN İLK BOĞAZ KÖPRÜSÜ   Eski ismi Cunda Moshonisia, ‘mis kokulu ada’ anlamına geliyor. Açıkçası ne çekeceğimizin henüz kararını vermemişken, kendimizi Türkiye’nin ilk boğaz köprüsünde bulduk. Dar ve oldukça güzel Rum evlerinin bulunduğu sokaklardan güzel bir tepeye vardık. O tepede Koç Ailesi tarafından restore edilen bir değirmen ve kütüphaneye çevrilen tarihi bir kiliseye vardık. Adaya en hâkim tepelerden manzara harika, aynı zamanda dinlenip bir şeyler içmek için harika bir kafesi var.   Onarılan bu değirmen gibi daha niceleri var, dilerim onlar da restore edilip turizme kazandırılır... Biraz dinlendikten sonra ara sokaklardan sahile inmeye karar verdik.    LOKMA İMPARATORU   Biz sahile indiğimizde günlük gezi tekneleri de yeni yanaşmıştı kıyıya. Uzunca bir kuyruk dikkatimi çekti. Merakla yanaştığımda herkes sıcacık lokmaların pişmesini bekliyordu. Uzun çabalar sonucu o lokmaların tadına baktığımda “Beklemeye değer” diye iç geçirdim.   PAPALİNA BİR HARİKA DOSTUM   Elimde lokmalarla yürürken Ada Restoran’ın sahibi Hüseyin Ağabey’in sesiyle irkildim. “Hoş geldin Lokman Bizim Şehirde” dedi. Hüseyin Ağabey, Ada sakinlerinden, 25 yıldır eski bir Rum yapısı olan restoranı işletiyor. Ayrıca balıklarını taze taze kendi tutar, artanları da diğer balıkçılara satar. Sadece balıkçı değil Hüseyin Ezer, aynı zamanda uçsuz, bucaksız zeytinlikleri var. Restoranda kullandığı zeytin ve zeytinyağını da kendisi yapıyor. Beni ustası Zeyno ile tanıştırdı. Zeyno tanıdığım en komik kadınlardan. Kendiyle barışık, aynı zamanda harika bir aşçı. “Papalina yapacağım, parmaklarını yiyeceksin, ama sadece bana özel mezeler de var onlarsız olmaz” dedi. Papalina sardalyenin küçüğü, Adanın en lezzetlisi… Zeyno ile mutfağa girdik. Bir yandan çekim yapıp bir yandan harika mezelerinden tadıyorum. Deniz kenarında harika bir masa kurduk. Hüseyin Ağabey, bir yandan hikâyesini anlatıyor bir yandan da mezeleri yemem için ısrar ediyor. Hepsi harika. Özellikle karides, kalamar ve ahtapot bileşeninden oluşan ‘Lokum’... Ama ben adını ‘Atom’ diye değiştirdim. Çünkü bu bileşenler afrodizyak patlaması yaşatır insana. Tüm ekip koca masayı silip süpürdük. Yoldan geçenlere de ikram etmeyi ihmal etmedik. Bu şirin restoranın seveninin neden bu kadar çok olduğunu masadan kalkınca anladım. Burası ne yemek istediğinini bilenlerin yeri. Israrlarım karşısında Zeyno ağzından kaçırdı, “Müşterilerimiz arasında Sabancılar da var. Onlar da mezelerime bayılır” dedi. Ama asıl misafirler kışın gelirmiş. Cunda’dan el ayak  çekilince. Kim bilir? Bakarsın bir kış biz de o lezzetleri bir daha tatmak için ekiple kaçar geliriz, kısmet...   GÖRKEMLİ YAPI ÇINARLI CAMİİ   Ayvalık’ta son derece iyi korunmuş Rum mahalleleri, son zamanlarda İstanbulluların ilgisini çeken ve epey pahalı olan çok güzel konaklar var. Ara sokaklarda tarihte bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Restore edilmeyi bekleyen çok sayıda kilise de fotoğraf için güzel kareler oluşturuyor. Hamidiye Mahallesi’ndeki Çınarlı Cami’yi de görmelisiniz. 19. yüzyılda Rumlar tarafından yaptırılan görkemli bir kilise,  Cumhuriyet’in kurulmasıyla camiye dönüştürülmüş. İbadete açık. İçindeki tüm altın varaklı ve süslü sütunlar ve duvar süslemeleri olduğu gibi duruyor.    KÖRFEZİN İNCİSİ KÜÇÜKKUYU   Rüzgâr bizi Körfez’e doğru sürükledi. Cunda Adası’nın tam karşısına, Küçükkuyu’ya. Meşhur bir dondurmacının hikâyesinin peşindeyiz. Siz hiç otlu dondurma yediniz mi?  Yemediyseniz işte tam adresine götürüyorum sizi. Küçükkuyu Liman’daki Ballım Dondurma’ya... Lavantalı, tarçınlı, kekikli ve zencefilli karışım harika. Ama ot sevmem diyorsanız, bademlisi ve karadutlusu tatmaya değer.   NEREYE GİTMELİ?
- Cunda Adası Aşıklar Tepesi (Ali Bey Adası)
- Tavuk Adası
- Günlük Tekne Turları
- Ayvalık Merkez
- Sarımsaklı Koyları
- Kozak Yaylası
- Çınarlı Camii
- Ayvalık ‘ta eski Rum sokakları   Ne yemeli?   - Papalina-Sıcak Otlar- Lokum ve Mezeler  (Ada Restoran)
- Sıcak Lokma (Lokma İmparatoru Saki)
- Ayvalık Tostu (Tostçular Çarşısı) - Izgara çeşitleri (Yeşil İda Tatilköyü)
- Otlu dondurmalar (Ballım Dondurmalar - Küçükkuyu)