“Mimarlığımı karakterimden ayrı tutamam”

Mimar Onur Karadeniz, Op. Dr. Naci Çelik Kliniği için gerçekleştirdiği tasarımda geleneksel klinik anlayışının epey dışına çıkarak 'klinik' olgusunu yeniden tanımlıyor. Kendisiyle konuştuğumuz genç mimar, ''Mimarlık anlayışımı karakterimden bağımsız tutamam.'' diyor...

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Ele aldığı projelerde fonksiyonel ve özgün bir tasarım anlayışı yansıtan Onur Karadeniz, İstanbul, Nişantaşı'nda yer alan Op. Dr. Naci Çelik Kliniği'nin iç mekânlarında da ezber bozan bir tasarım yaklaşımı sunuyor. Estetik cerrahi müdahale amacıyla tasarlanan klinik projesi, alışılagelmiş, geleneksel klinik ofislerden farklı olarak bölünmüş program tipolojisini bozuyor ve 'klinik' tasarımına bambaşka bir açıdan yaklaşıyor. Geleneksel ofis tipolojisi ile kullanıcılarını karşılayan klinik, operasyon bölümüne doğru ilerlenirken mekânda kaybolma hissi yaratıyor.

Böyle bir klinik tasarlamak nereden aklınıza ve geldi ve neden? Karşı tarafın beklentisi de bu yönde miydi?

Müşteriden gelen talep kapısız bir mekân yaratılması yönündeydi. Naci Çelik işinde ve hayatında çok titiz bir doktordur. Odalarda işlem yapılırken kapıların önünden insanların geçerek klinik odalarında işlem gören müşterilerinin rahatsız olmasını istemiyordu. Bu amaçla planda organik bir form izleyerek amaçlanan kurguyu yaratabildim. Bunu yaparken alışılagelmiş perspektif kurallarını yıkmak, mekanın kullanıcıları için sirkülasyon üzerinden kusursuz bir deneyim yaratmayı amaçladım.

Genel olarak tasarım ve mimarlık anlayışınızı nasıl tanımlarsınız? Aykırı ve "düzenbozan" bir yanınız mı var?

Mimarlık anlayışımı karakterimden bağımsız tutamam. Karakter olarak "outlaw" olmayı seviyorum. Yasaların tanımlanmadığı yerde konumlanmak, sistemi devre dışı bırakmak ve anlamsızlığını vurgulamak hem benim mimarlık anlayışım hem de hayata bakış açımın özeti. Ancak bunları yaparken, tasarımda belirli bir denge, uyum ve düzeni kollamayı da seviyorum. Bu dengeyi ayarlamak çok zor, benim de şu an üzerinde çalıştığım konulardan bir tanesi bu dengenin özel ve iş yaşantım içinde kendi dinamiklerini nasıl tanımladığı üzerine.

Mimari açıdan ülkemizde ve dünyada neler yapmak istiyorsunuz? Hem tasarım hem de içerik bakımından hayalleriniz nedir, biraz bahseder misiniz?

Şu an hem Amerika hem de Türkiye'de tasarım işlerim devam etmekte. Ancak, 29 yaşında bir mimar olarak kariyerimde tatmin seviyesine ulaşmış değilim. Sadece konfor alanımız etrafında kabul görmek benim için yeterli değil. Bu nedenle New York'a taşınma kararı aldım. Dünyanın en zor piyasasında neler yapabileceğimi görmek istedim. Tasarım ve içerik olarak hayalim, sürdürülebilirlik kavramını bir deneyim olarak mekânın kullanıcılarına sunmak. Şu ana kadar sürdürülebilirlik kavramı yapılara tasarım bittikten sonra eklenen bir olgu olarak karşımıza çıkartıldı. Sürdürülebilir yapıyı tanımlayan öğelerin (yağmur suyu geri kazanımı vb.) kendisinin evin içinde bir deneyime dönüştüğünü hiç görmedik. Bu kavramlar üzerinde daha çok yoğunlaşarak artık bir klişe haline dönüşmüş ama bir o kadar da gündemde olmaya devam edecek olan bir kavramı (sürdürülebilirlik) lüks bir deneyim olarak kullanıcılara nasıl sunulabileceği üzerine çalışma yapmak istiyorum.

Yeni nesil mimarlara veya mimarlık öğrencilerine neler söylemek istersiniz, kendilerine hangi soruları sorduktan sonra bu mesleği idrak etmeliler ve tasarımlarına başlamalılar?

Yaptığınız iş hayatınızı tanımlar. Bu özellikle mimarlık mesleği için geçerlidir. Sizin karakterinizi, insanlarla olan iletişim biçiminizi, kişilere, olaylara ve dünyaya bakışınızı değiştirir, tanımlar, zamanla oluşturduğunuz tanımlarınızı yıkar, bazılarını yeniden tanımlar, bazılarını ise tanımsız bırakır. Mimarlık mesleği özelinde, her zaman açık bir vizyon ve algı ile dünyayı algılamak gerektiğini, farkındalığı korkuyu dönüştürmeden hiçbir zaman çalışmayı bırakmadan ve özellikle gün geçtikçe daha da kötüleşen Türkiye piyasasında öğrencilerin inat ve kararlılıkla ilerlemeleri gerektiğini düşünüyorum.