GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
İlki 1973 yılında MTTB'de gerçekleştirilen ve sinema tarihimizde önemli bir yer tutan Millî Sinema Açık oturumunun ikincisi yönetmen Yücel Çakmaklı'nın memleketi Afyon'daki Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde yapıldı. Milli Sinema'nın 50 yıllık geçmişi ve yeni arayışların konuşulduğu program Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğünün himayesi, Afyonkarahisar Valiliği ve Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörlüğü'nün destekleriyle Uluslararası Sinema Derneği tarafından düzenlendi.
Milli Sinema Günleri'nin açılışında kürsüye gelen yönetmen Salih Diriklik Milli Türk Talebe Birliği ve 50. Yılında I. Milli Sinema başlıklı konuşmasında Milli Sinema ve Ulusal Sinema kavramlarını tartışmaya açtıkları o günlerde nasıl bir kimlik arayışının sözkonusu olduğunu hatırlattı. Sinemayla hiçbir bağı olmayan muhafazakâr ve dindar çevreleri sinemayla buluşturan bu önemli akımın hangi şartlarda ortaya çıktığını anlatan Diriklik, Yücel Çakmaklı'nın Yeşilçam'daki inanç ve milli bakış eksikliğini görerek bu yola girdiğinin altını çizdi. Bugünden Milli Sinema Açık Oturumu'na Bakış, Milli Sinemada Sinema Tasavvurları, Yücel Çakmaklı ve Milli Sinema, Milli Sinema Üzerine Perspektifler başlıklı oturumlarda Salih Diriklik, Mesut Uçakan, İhsan Kabil, Yıldız Ramazanoğlu, Dr. İsrafil Kuralay, Enver Gülşen, Nazif Tunç, Murat Pay, Hüseyin Öztürk, Mesut Bostan, Mehmet Ali Karga, Abdülhamit Güler, Sadık Battal, İhsan Koluaçık, Burhanettin Güneş birer tebliğ sundu.
YÜCEL ÇAKMAKLI'NIN İKİ SIRRI
Milli Sinema'nın kurucusu Yücel Çakmaklı'nın yol arkadaşı ve filmlerinin yapımcısı Aliosman Emirosmanoğlu da 1969 yılı yapımı "Kâbe Yollarında" isimli belgeselin yeniden gösterimi vesilesi ile belgeselin çekim sürecini ve kopyasının yeniden bulunma hikâyesini anlattı.
Milli Sinema'ya dair farklı bakış açıları, tespit ve değerlendirmelerin ortaya çıktığı oturumlarda Mesut Bostan'ın "Ulusal ve Milli Sinema arasında ayrım değil neredeyse uzlaşı var" tespiti ve devamında " Sinemaya 1950-60'larda Anadolu'dan gelen iki isim var; Yücel Çakmaklı ve Yılmaz Güney. Birleşen Yollar ve Umut Türk sinemasındaki hâkim pratiğin dışında üretilmiş iki film." ifadesi dikkat çekiciydi. Yazar Yıldız Ramazanoğlu, "Milli Sinemada Kadın Portreleri' başlıklı tebliğinde Üçüncü oturumun konuşmacılarından İhsan Koluaçık Yücel Çakmaklı için "Türk sinemasındaki seyirci profilini değiştirecek iki isimden biri" tanımını kullanırken diğer ismin de Yılmaz Güney olduğunu söyledi. Dedesinin anlattığı kıssaların Yücel Çakmaklı'nın sinema dünyasını şekillendiren unsurların başında geldiğini kaydeden Koluaçık, Çakmaklı'da Necip Fazıl ve Tarık Buğra etkisinden de söz etti. Usta yönetmenin filmlerinde iki karakterin değil iki düşüncesinin kavuşmasına çalıştığına dikkat çeken Koluaçık, Çakmaklı'nın filmlerinde rastladığımız yarı aydınlar tanımlarının da altını çizdi. Sempozyumda konuşan Sadık Battal da 'Yücel Çakmaklı'nın iki önemli sırrı vardı' diyerek bunlardan birinin samimiyet diğerinin de en iyi ustaları bir araya getirme kabiliyeti olduğuna vurgu yaptı.
SİNEMANIN MİLLİLİĞİ NASIL SAĞLANIR?
Oturumların son günü gerçekleştirilen forum 50 yıldan bu yana olduğu gibi isim tartışması etrafında zaman kaybına dönüşürken gazeteci ve senarist Ahmet Tezcan'ın somut önerileri toplantının en yapıcı teklifleri olarak akılda kaldı. "Milli Sinema'yı konuşmak yerine artık sinemada milliliği nasıl sağlayabiliriz sorusuna kafa yorulmalı" diyen Tezcan, film üretme pratiklerinin de değişmesi gerektiğini belirterek üzerinde çalıştığı sistem teklifini tartışmaya açtı. İki gün süren tartışmalar boyunca Milli Sinema'nın ortaya çıktığı dönem itibariyle büyük bir boşluğu doldurduğu, sinemaya önyargı ile bakan bir kesimi beyazperde ile barıştırdığı konusunda hemen herkes hemfikir olurken hangi filmler ya da hangi yönetmenler bu kategoriye girmeli noktasında 50 yıldır olduğu gibi bir yol alınamadı.
Oturumların son günü Ahmet Tezcan'ın moderatörlüğünde bir konuşma yapan Ahmet Özhan, çeşitli tanımlamalarla ayrımları çoğaltmak yerine tevhidi bir bakış açısıyla eser üretildiğinde maksadın hâsıl olacağına dikkat çekti. Özhan, insani değerler noktasından bakıldığında verdiği mesajlar itibariyle Türk sinemasından da Hollywood sinemasından da pek çok yapımın Milli Sinema olarak değerlendirilebileceğini kaydetti.
Tüm bu tartışmalar ışığında belki de yapılması gereken Yeşilçam'da eksikliği duyulan manevi bakış için anlamlı bir başlangıç ve izlek bırakan Milli Sinemacıların öncülüğünü saygıyla yad etmek, 50 yıldır süregiden isim tartışmalarını bir yana bırakıp sinema dili ve biçimine kafa yormak, kimlikli bir bakış açısı ve bu topraklardan hikayeler ile sinemada millileşmeyi sağlamak, insanî olana odaklanıp evrensel eserler üretebilmek....
MİLLİ SİNEMA KAVRAMI DÖNÜŞMELİ
Milli Sinema tanımını ilk kez duyanlar için ufuk açıcı tartışmalara sahne olan oturumlarda "Senden Önce Senden Sonra: Milli Sinema" başlıklı bir konuşma yapan sinema yazarı Abdülhamit Güler de Milli Sinema'nın neden sadece içerikle ilgili bir tanım olmaktan öte gidemediğinden söz etti. Sinema tarihinde akımlar ve kuramların birbirinden ayrıldığını hatırlatan Güler, Milli Sinema'yı kuram yapamayan şeyin film dili, renk, ses gibi biçimsel alanlarda değişim iddiasının bulunmayışı olduğunu söyledi. Güler'e göre Milli Sinema'yı 2000'li yıllarda bitiren şey konu itibariyle farklılık gösterse de biçimsel anlamda Yeşilçam filmlerinden farkı olmaması. "Mağdur kesimler iktidar olduktan sonra film yapmaya gerek kalmadı" diyen Güler, "Milli Sinema'nın bitkisel hayatta olduğunu düşünüyorum" şeklinde konuştu. Milli Sinema kavramının geleceğine Abdülhamit Güler kadar karamsar bakmayan yönetmen Murat Pay ise bir filmi milli kılan nedir sorusuna cevap vererek başladığı konuşmasında Milli Sinema'nın Yeşilçam'ın içine doğduğunu, Yeşilçam'ın biçimsel olarak milli bir sinema olmakla beraber içerik olarak bunun uzağında durduğunu kaydetti. Bugün bir Milli Sinema'dan bahsedilecekse taşranın epiği ve trajedisi arasına sıkışmadan bunun mümkün olabileceğinin altını çizen Pay, "Çakmaklı'nın Milli Sinema kavramının dönüşmesi lâzım. Milli Sinema ideolojik yükü ağır bir sinemaydı. Ama bu yükten özgürleşmesi gerekiyor. Zamanın ruhuna uygun bir özgürleşme hamlesine ihtiyaç var. Milli Sinema görevini tamamlamış gibi görünse de yeni bir kıyafet, içerik ve düşünceyle var olma şansına sahip." diye konuştu. Pay'ın bu yaklaşımına benzer bir bakış 1990'lı yıllarda da konuşulmuş ve Abdurrahman Şen tarafından Beyaz Sinema tanımı ortaya atılmıştı. Sinemamızın millileşmesi adına eskinin yükünden özgürleşmeye ve yeni bir arayışa kapı aralayan Beyaz Sinema tanımı üzerine tartışılıp yeni bir sinema fikri oluşturmak yerine reddedildi, yok sayıldı. Milli Sinema günlerinde Milli Sinema tecrübesinin tarihi içerisinde önemli bir yer tutan Beyaz Sinema tanımı hakkında tek bir başlığın yer almayışı yeni düşünme pratiklerine ne kadar şans tanınacağına dair de fikir veriyor.