GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
Türkçe konusunda son yıllarda ciddi bir zafiyet yaşanıyor. Eğitimli, eğitimsiz herkes bozuk bir Türkçe ile konuşuyor. Bu durum öyle bir hâl aldı ki senaristler duruma el koyup dizi karakterleri üzerinden dil dersi vermeye başladı. Ancak Beyaz yakalıların İngilizce'den devşirme kalıplarla kullandıkları sözde çok nazik ve nezaketli ama aslen yoz plaza dilini, sosyal medyada Z kuşağının ifade eksikliklerinin sonucu olarak ortaya çıkan garip ifade biçimlerini dert edinmeyenler garip bir şekilde son dönemde Türkçe'yi koruma adına Arapça tabelalara savaş açtı. 31 Mart seçimleri sonrası göreve gelen CHP'li Bursa, Kilis, Yalova, İYİ Partili Nevşehir belediyelerinin ilk icraatı şehirdeki Arapça tabelaları kaldırtmak oldu. Bursa Büyükşehir Belediyesi "Ticari Tabelalarda Türkçe Seferberliği" sloganıyla başlattı kampanyasını. Ancak uygulama şimdilik sadece Arapça tabelalara yönelik. İngilizce mağaza isimleri de bu anlamlı seferberlikten payını alacak mı merak konusu. Ancak sosyal medyada bu duruma tepki gösteren pek çok gazeteci ve aktivist bu Türkçe aşkının ırkçılık boyutuna varan Arap düşmanlığından kaynaklandığı noktasında hemfikir. Ufuk Uras, "İngilizce, İspanyolca tabelalara değil de Arapça tabelaya sinirlenmek bir suçüstü halidir. Çok deşerseniz 'bizi arkadan vurdular'a kadar gider ki bu da aslı astarı olmayan bir rivayettir. Mekke şerifi dışında bu iddiayı doğrulayan bir örnek de yoktur." diyerek meselenin dil hassasiyeti olmadığına dikkat çekti. Kemal Öztürk ise Trabzon'da Rusça, Alanya'da Ukraynaca, Antalya'da Rusça, Fethiye ve Kaş'ta İngilizce, Almanca çok sayıda tabela, iş yeri adı ve duyuru metni görebilirsiniz hatırlatmasını yaptı ve "Arapça ya da Kürtçe tabelaları söküyor ama İngilizce, Fransızca tabelaları sökmüyorsanız sizin Batıya karşı kompleksiniz, Doğuya karşı ırkçılığınız var demektir." tepkisini gösterdi. Biz de sosyal medyada dil konusunda içerikler paylaşan Etimoloji hesabını yöneten Erhan İdiz ve eğitimci yazar Hüseyin Akın'a bu Türkçe seferberliği hakkında ne düşündüklerini sorduk.
HANGİ DİL YABANCI?
Hüseyin Akın / Eğitimci-yazar
Yabancı dille tabela konusuna girmeden evvel "Yabancı dil"in ne anlama geldiği üzerinde durmak lâzım. Arapça, Farsça kelime ve terkipler ulusalcı mantıkla bakıldığında yabancı dil sınıfına dahil iken, milliyetçi zaviyeden bakıldığında müşterek medeniyet dilimizin bir parçasıdır. İster alfabe isterse elifba ile yazılsın bu kelimeler ana dilimize yabancı değildir. İsmet Özel'in meşhur ifadesiyle söyleyecek olursak, "Arapça ve Farsça'yı dilimizden attığımız zaman "hiçbir şey" diyemeyiz; çünkü "hiç" Farsça, "şey" ise Arapça'dır." Sanıldığı gibi Osmanlıca diye bir dil yoktur, Osmanlı Türkçesi vardır.
Latin harflerine geçişimizle birlikte bu gerçeklik değişmiş değildir. Zira kurumlar değişse de durumlar çoğu zaman sabit kalır. Elifba karşıtlığı yoz bir batılılaşmanın tezahürüdür. Yabancı tabela hassasiyeti denilince sadece Arapça'nın akla gelmesi böyle bir eziklik ve aşağılık kompleksini yansıtıyor. Batı dilleri konusunda bu kafaların böyle bir refleks göstermediklerini görüyoruz. Halbuki yerli yerinde kullanıldığı zaman Arapça ya da İngilizce tabelaların kullanılmasının milli benlik ve kimliğimize halel getirecek bir tarafı yoktur. Turistik semt ve bölgelerde tabela ve levhaların değişik dillerde olmasının iletişim noktasında bir gereklilik olduğu zaten inkâr edilemez.
Fakat yabancı turistlerin yoğunluk arz etmediği yerleşim yerlerinde Türkçe yerine başka dillerde tabelaların olması kültürel bir aşınma ve yozlaşmadır. Üç beş yıldır savaşlar başta olmak üzere dünyadaki demografik hareketlilik ülkemizi önemli ölçüde etkilemiştir. Ortadoğu, Afrika ve Asya ülkelerinden gelen sığınmacı ve mültecilerin yanı sıra vatandaşlık alıp mülk sahibi olanlar özellikle büyük şehirleri kozmopolit hale getirmiştir. Bazı semtler geleneksel kimliğini kaybetmeye yüz tutmuştur. Hayata tutunmak isteyen bu çok kültürlü yapı ister istemez sosyal dokuya da sirayet ederek lokanta, mağaza, bakkal, market gibi yerlerin tabelalarına kadar yansımıştır. Dışarıdan baktığınızda birer getto ya da banliyö manzarasını çağrıştıran bu semtlerin sanki sonradan yama yapılmış gibi şehrin kimliği ile bir ilişkisinin kalmadığını görürsünüz. Dükkân ve işyeri tabelaları bu çarpık durumun tescili gibidir.
Batı ya da Doğu fark etmeksizin şehirlerin kimliğine, dokusuna sataşma gibi duran tabelaların varlığı sorgulanmalıdır. Daha da önemlisi Türkçe kelimeler varken sokak ve caddeleri özenti ve kompleksle İngilizce, Fransızca ya da Arapça tabelalarla donatmak kamusa uzanan elin çarşıya pazara inmiş halinden başka bir şey değildir. Lonca ve Ahilik geleneğine sahip çarşı pazarımızın, sokak ve mahallemizin kendi özünü muhafaza etmek gibi bir misyonu olmalıdır.
ARAPÇA, GEÇMİŞİMİZİ HATIRLATIYOR
Erhan İdiz
Akla gelen ilk konu bunu dil çerçevesinde ele almak oluyor. Ama ben bunun yetersiz kalacağına inanıyorum. Çünkü mesele dil değil. Mesele Arapça ya da İngilizce de değil. Mesele şu; biz 200 yıl önce yönümüzü bir tarafa çevirdik ve şimdi yönümüzü çevirdiğimiz taraf bizim geçmişimizi sevmiyor ve nefret ediyor. Biz de yeni yönümüze şirinlik yapmaya ve eski ile hiçbir bağımızın olmadığına, onlardan olmadığımıza o tarafı ikna etmeye çalışıyoruz. Bunun en kolay yolu da bu; ben Arap değilim! Aslında bir aşağılık kompleksinin tezahürü bu, başka hiçbir açıklaması yok. 'Biz bu değiliz'i göstermeye çalışıyoruz yoksa bir tarafta Rusça bir tarafta İngilizce olsaydı mesele olmayacaktı. Arapça istenmiyor. Çünkü geçmişimizden iğreniyoruz, o geçmişi, bize bizi hatırlatan her şeyi silmeye çalışıyoruz.