'Mesafeyi koruyup gönül bağlarını güçlendireceğiz'

Geçirdiği zorlu sürecin ardından uyarılarda bulunan Dr. Tunç, “Korona olmak dünyanın sonu değil, terörize de olmamak lâzım. Ama sonuna yaklaşıyoruz zannederek tedbirleri kesinlikle bırakmamak lâzım.” diyor.

ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com

Dahiliye uzmanı Dr. Muhammet Tunç diye birinin varlığından bir akşam vakti haberdar oldum. 65 yaş üstü grubunda olan ve üç aydır evde fenalıklar geçiren sevgili babam uzun zaman sonra ilk defa yüzünde rahat ve gevşemiş bir ifade ile “O doktor çocuk vardı ya, iyileşmiş çok şükür!” dedi. Gözleri dolu dolu. Biraz anlattı. Baba ben de arayabilir miyim, verir misin numarasını dedim, verdi. Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi’nin Eyüp Sultan Ek Hizmet Binası’nda görev yapan, aynı üniversitenin öğretim görevlisi ve çalıştığı binanın sorumlusu Dr. Muhammet Tunç ile böyle tanıştım. Siz de tanımalısınız…

ÇOCUĞUMU GÖREBİLECEK MİYİM?

Zaten en yüksek risk grubunda olanlardansınız ama nereden nasıl aldınız virüsü?

Tam olarak nereden aldım bilmiyorum ama doktor olmanın cilvelerinden biri diyelim. Bu hastalık başıma geldikten sonra daha iyi anladığım kadarıyla birçok sağlıkçı arkadaşım fark etmeden geçirmişler. Türkiye›de ortaya çıktığından beri sağlık çalışanları olarak bu sürecin içindeyiz. Tam sona yaklaşıyoruz derken bununla karşılaşmak enteresan oldu.

Hastalığınız hangi tarihte çıktı ortaya?

Risk altında bir popülasyon olduğumuz için sık sık kendimi takip ediyordum zaten. Bayramın ikinci günü akşam üzeri saat 6-7 sularında kendimde değişiklik hissetmeye başladım. O sırada hastanede nöbetçiydim. Ateşimi ölçtüm baktım, yüksek çıktı. Arkadaşlarımdan rica ettim sağ olsunlar bana bir oda ayarladılar ve süreç böylece başlamış oldu.

Bir hastalığı, hastalar üzerinde takip ederken buna maruz kalmak ne düşündürdü?

Doğrusunu söylemek gerekirse ben bu konuda biraz şanssızım diyebilirim. Mesleğe ilk başladığım yıllarda kalbimin etrafını saran zarda iltihap meydana geldi. 3-4 gün kadar bir yoğun bakım süreci yaşamıştım. Domuz gribi salgınına da yakalandım. Hiçbir salgını Maşallah pas geçmedim. Ama bu ötekilerden başkaydı. 8 yaşında bir kızım var. Eşim de hekim ve gebeliğinin 9. ayında. Aklımdaki tek soru acaba eşime ve çocuğuma bulaştırdım mı? idi. Çok şükür bir şey olmadı ama o zamanı bana sorun…

Nasıl olmuş da ailenize bulaşmamış?

Çok sevdiğim bir doktor abim var, eşi de hemşire. Bu süreçte çocuklarını Düzce’deki anne babasına emanet etmişti. Benden rica etti, “Kaymakamlıktan bir seyahat izni aldık arefe günü olan nöbetimi tutar mısın? Gidip çocuğumu göreyim” dedi. Tutarım dedim iyi ki de tutmuşum. İyi ki o gidip çocuğunu görmüş, iyi ki ben evden uzaklaşmışım. Semptomlar başladıktan en yaygın olarak iki gün içerisinde bulaşıcılık ortaya çıkıyor. Arefe günü biraz yoğun bir nöbet geçirdim, bayramın 1. günü evde sürekli uyudum. Yani kimseyle temas etmedim. Bayramın ikinci günü de kendi nöbetim vardı zaten. O gün de hastalandığımı fark ettim. Biraz da tevafuk oldu yani.

Hastalık ve tedavi süreci ne kadar sürdü?

Aşağı yukarı 1 hafta kadar hastanede yattım. Başta tetkiklerim negatif çıktı ama ateşimi ve diğer belirtileri açıklayacak bir şey olmayınca korono olarak kabul edilip tedavime başlandı. 6 gün sonunda ateşim düştü ama taburcu olduktan sonra da hâlâ eve gitmiş değilim.

ÇOK DİKKAT ETTİM, KAÇAMADIM

Tamamen geçtiğine nasıl kanaat getirilir?

Belirtiler ortaya çıktıktan 14 gün sonra bulaşıcılığı kalkıyor sonrasındaki iki testin de negatif çıkması lâzım. Bütün bunlar tamamlandığı için de görevime başladım. Gelgelelim bahsettiğim gibi eşim hamile, bu hassasiyet olduğu için eve gitmiyorum.

İşinizin doğal riskleri arasında bu da vardı ama yine de sonradan düşündüğünüzde yeterince tedbir alamadım dediğiniz bir sorgulama yaşadınız mı?

Pandemi sürecinde siz de biliyorsunuz kat kat maskeler, siperlikler, önlükler… El dezenfektanı kullanmaktan, ellerimiz paramparça oldu. Bütün sağlık çalışanları için bu geçerli. Yüzümüzde maske izleri var. Şunlara çok dikkat ettim, bir kere koruyucu donanım olmadan hastanenin içinde dolanmadım. Belki biraz abartılı gelecek size ama ben üç ay boyunca her nöbetimde, birkaç saatlik dinlenme zamanlarımın hepsini arabamda uyuyarak geçirdim. İnanın hastane içinde bile uyumadım. Yemekhanede yemedim ki maskemizi çıkardığımız anda etrafta enfekte olan birileri vardır, birbirimize bulaştırmayalım… Bütün bunlara rağmen oluyorsa, kaderimizde varmış.

Siz izolasyondayken ailenizin genel durumu nasıldı, en çok da 8 yaşındaki kızınızı merak ediyorum?

Yıllar içinde doktor kızı olmaya çok alıştı kızım. Nöbetlere, bayram seyran olmamasına… Benim yokluğumu bir şekilde idare edebilir hale geldi. Ama bu durum tabii biraz farklı. Televizyondan insanların hastalandığını hatta öldüğünü biliyor. Evdekilerle telefon konuşmalarımızı duyunca panikle beni aradı; “Baba sen korona mı oldun, yoğun bakıma mı aldılar, entübe misin?” “Bir iki gün arkadaşım gelmediği için nöbete kalıyorum” dedim. Sonra çocuk bize çocuk olmadığını gösterdi. Birkaç gün sonra “Baba koronadan yattığını biliyorum ama negatif çıktığını da biliyorum. İyileşeceksin ve bize geleceksin” dedi. Annesi üzülüp ağladığında onu teselli edecek kadar moral verdi. Bugün işten çıktım evin önüne gittim. O da cama çıktı, karşılıklı sohbet ettik. Tek derdi “Baba ne zaman eve döneceksin?” Mektuplar yazıp bana gönderiyor, telefonda görüntülü konuşuyoruz, o şekilde hasret gideriyoruz. Kızım büyümüş.

Başka hastalık tecrübeleriniz de olmuş ama her şeye rağmen korona öncesi ve sonrası diye bir şey var mı hayatınızda? Bunu hem fiziki şartlar hem de ruhsal olarak soruyorum?

Kesinlikle böyle bir fark var. Yeni normale kesinlikle adapte olmamız lâzım. Adapte olamazsak hepimizi kötü günler bekliyor. Şunu da söyleyeyim korona olmak dünyanın sonu değil, terörize de olmamak lâzım. Sağlık sistemimizin sağlamlığını idame ettirebilmek için doğru kararlar alarak izolasyon uyguladık, bunun iyi sonuçlarını da aldık. Ama sonuna yaklaşıyoruz zannederek tedbirleri kesinlikle bırakmamak lâzım.

TABLONUN İYİLİĞİ SİZİ YANILTMASIN!

İyi giden tablo değerleri daha da düşüp sıfıra inse de yeni normalde mi kalmalıyız yani?

Bir süre evet. Doğru iyi gidiyoruz ama bunu başka ülkelere mukayese ile söylüyoruz. Tanı-tedavi noktasında iyiyiz. Fakat hâlâ günde ölçülen bine yakın vakamız var. Bu iş bitmiş değil. Düştüğü yeri yakıyor. Bugün yine semtimiz Eyüp’te 27 yaşında bir kardeşimizin vefat ettiğini öğrendim, iki çocuğu var. Bu demektir ki herkes kendi küçük kıyametini yaşayabilir. Tablonun iyiliğine bakıp salgını küçümseyemeyiz. Geçen gün Bakanımız açıkladı biliyorsunuz bir geçmiş olsun ziyaretinden 190 yeni vaka çıktı. Bu bombanın pimine benziyor, çekince geri dönüşü yok. Elbette hayata döneceğiz ama yeni normalimizin bu olması lâzım. Sarılmayı, kucaklaşmayı seviyoruz ama günümüz şartları bunu kaldırmıyor. Mesafeyi koruyup gönül bağlarını kuvvetlendirmeyi öğreneceğiz.

YOĞUN BAKIMDAYKEN HASTALARIM BENİ SORMUŞ

Ateşim çıktığı anda, derler ya hayatım film şeridi gibi geçti, o gerçekmiş. Hakikaten geçti. Yeni doğacak çocuğumu görebilecek miyim diye düşündüm. Bizim mesleğimiz insan hayatı. Allah rızası için yapmaya çalışıyoruz. Ama onu bile düşündüm, acaba aslında çok çalıştım da çoluğuma çocuğuma vakit ayıramadım mı? Bir yandan da işin şöyle bir boyutu var; Hastaneye gelip “Doktor bey ne zaman iyileşecek, nasıl oldu, biz onun için dualar okuyoruz, hatimler indiriyoruz.” diyenler oldu…

Sonra dedim ki kendi kendime gerçekten eşime, çoluk çocuğa vakit ayıramamışım ama insana vakit ayırmışım. Bunun ne hissettirdiğini size anlatamam…