Mektup odur ki zarf açılır ve kelimelerin içi açılır

ARZU AKYOL
arzu.akyol@aksam.com.tr

Nâzım’ın Piraye’ye aşkının coşkusuna tanıklık etmek, Necatigil’in eşi Huriye Hanım’a duyduğu sevginin zarafetine dokunmak, Sabahattin Ali’nin Aliye Hanım’a duyduğu aşkla, aşka yeniden inanmak, Kafka’nın Milena’ya yazdığı satırlarda deliliğini ve tutkusunu anlamak, Pessoa’nun Ophélía için yazdıklarıyla ruhunun inceliklerinde dolaşmak ister misiniz? Yanıtınız “Evet”se aşk temasının usta yazarı Atilla Birkiye’nin yürüteceği 'Aşk Mektubu Atölyesi' tam size göre…

İster bembeyaz bir kâğıt üzerine kalemle yazılmış olsun ister bir Word dosyasına klavyenin tuşlarıyla, mektup insanlık için vazgeçilmez bir iletişim aracı. Hele bir de aşk mektubuysa ve hele hele edebiyatına bayıldığımız yazarların kaleminden dökülmüşse yani edebiyatla örülmüşse duygular, Haydar Ergülen’in dizelerindeki gibi “mektup odur”. Hani, “Bir zarf açılınca /  içi açılıyorsa kelimelerin / mektup odur.  / Bir zarf kapanınca / dışarıda kalıyorsa bazı kelimeler / mektup odur” der ya Haydar Ergülen tam da öyle yani… Bu mektupların her birinde; zarf açılınca içi açılan, kapanınca dışarıda kalan kelimeler vardır. İtiraf, sitem, yanmak kavrulmak vardır; delilik, coşku, zarafet, hasret vardır; sadakat, ihanet vardır; hem dert hem derman, hem çaresizlik hem çare vardır. Mahremiyet hiç sakınılmadan açık edilir. Elle tutulacak kadar yakındır, samimidir. 

DAM’DA AŞK…

Peki, efsane yazarların sevgililerine yazdıkları satırlar arasında benzersiz bir yolculuğa çıkmak ister misiniz? Nâzım’ın coşkusuna tanıklık etmek, Necatigil’in zarafetine dokunmak, Kafka’nın deliliğini anlamak, Pessoa’nun ruhunun inceliklerinde dolaşmak… Yanıtınız “Evet”se aşk temasının usta yazarı Atilla Birkiye’nin yürüteceği 'Aşk Mektubu Atölyesi'ni kaçırmayın. Paylaşımlı çalışma alanı (co-working) uygulamasının İstanbul’daki en özgün hali olan ve özellikle de kültür sanat etkinlikleriyle benzerlerinden ayrılan Dam’da düzenlenecek atölye. 14 Nisan’da başlayacak, 4 hafta sürecek. Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Behçet Necatigil, Franz Kafka, Fernando Pessoa’nın mektupları baz alınarak metin çözümlemesi yapılacak. Katılımcılar aynı zamanda kendi aşk mektuplarını yazacak. Biz de bu ilginç atölye çalışmasını yürütecek olan yazar Atilla Birkiye’yle Dam’da buluştuk hem atölyeyi konuştuk hem de efsane yazarların aşk mektuplarını yeniden hatırladık...

MEKTUP HER ZAMAN OLACAK

Atilla Birkiye, Aşk Mektubu Atölyesi düzenleme fikrinin şair dostu Gökçenur Ç.’ye ait olduğunu söylüyor. Aşk temasını yazarlığının eksenine oturtan Atilla Birkiye bu iş için en doğru isim şüphesiz. Önce hâlâ aşk mektubu yazılıyor mu sorusunun cevabını arıyoruz Atilla Bey’le. “Mektup, her zaman var ve teknolojik gelişmelerle şekil değiştirse bile her zaman var olacak. Sadece kâğıt kalem ve zarfın yerini elektronik postaya bıraktı. Öte yandan ‘aşktan uzaklaşma’ meselesi başka bir mesele. Günümüzde şiddet o kadar arttı ki, ‘Acaba bu kadar şiddet olduğu için mi aşktan şiirden uzaklaştık, şiirden aşktan uzaklaştığımız için mi şiddet bu kadar arttı?’ diye soruyorum hep. Bence ikisi de... 

NECATİGİL’İN ZARAFETİ

Ama her ne yaşanırsa yaşansın aşk hep var ve hep insanın kendini en yüksek düzeyde gerçekleştirdiği duygu Atilla Birkiye’ye göre. Sadece hatırlamak lazım… ‘Aşk Mektubu’ atölyesinde de işte bu duygu, efsane yazarların sevdiklerine yazdıkları mektuplar aracılığıyla yeniden hatırlanacak. Bunu için dünya ve Türk edebiyatından beş isim seçmiş Atilla Bey; Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Behçet Necatigil, Franz Kafka, Fernando Pessoa… Neden bu isimler diye soruyoruz… “Bence bunlar iz bırakan aşk mektupları. Nâzım’ın Piraye’ye yazdıklarında müthiş bir coşku var, Sabahattin Ali’nin Aliye’ye ve kızı Filiz’e yazdıklarında aşkın kendisi… Behçet Necatigil ev ve aile içinde kadını yüceltir. Çok âşıktır eşi Huriye Hanım’a, çocuklarına ve evine. Nâzım gibi coşkulu değildir ama çok zariftir. Kafka’nın deliliğini, yaratıcılığını, gel-gitlerini görürsünüz, Pessoa’nun iç dünyasını…” diye açıklıyor usta yazar… Atilla Birkiye’ye göre aşk mektupları hayatımızdan çıkarsa incelikler de çıkar. “Araçlar değişir ama mektup yine mektup…  Aşk da yazı da değişmiyor. Bunu her zaman hatırlamalıyız” diyor. Bu yüzden aşkı da aşk mektuplarını da hayatımızdan hiç çıkarmayalım. Ve ustaların sevgiliye yazdıkları mektuplardan alıntılarla yeniden hatırlayalım… 

Ömrümün tek gayesi, sana kavuşmak... 

Ali’ye Ali, Sabahattin Ali’nin yaşamı boyunca çok sevdiği biricik eşi ve çok âşık olduğu sevgilisidir.Yaşamının bütün zorluklarına rağmen ailesine olan sorumluluğunu her zaman omuzlarında taşımıştır Sabahattin Ali. ‘Canım Aliye, Ruhum Filiz’ adıyla kitap haline getirilen eşine ve kızına yazdığı mektuplarında, Sabahattin Ali›yi bir sevgili, eş ve baba olarak bize bir kez daha tanıtırken yazarın içindeki o büyük sevgiyi ve sorumluluğu da anlamaya davet eder…“Sen bu karanlık ömrümün içine bir sevinç ışığı gibi, kurumaya yüz tutan ekinlere can veren bir nisan yağmuru gibi birdenbire geldin. Ben bu kadar bol hayat ve saadet yağmuru altında kendimi unutmuş gibiyim. Şimdi ömrümün bir tek gayesi var: bir gün evvel sana kavuşmak, seni kollarımın arasına almak, güzel, temiz yüzüne saatlerce, senelerce hiç doymadan bakmak.”(Sabahattin Ali, Canım Aliye, Ruhum Filiz, YKY, 2013, s. 25)

Bu kez son mektup kavuşturacak...

Behçet Necatigil eşi Huriye Hanım’la aynı okulda öğretmendir. Bir gün Huriye Hanım’ın mendilini alır, sonra ‘Çevre’ adlı şiiriyle geri verir ve ona aşk mektupları yazmaya devam eder. “Sevgili Huriye, Selma, Ayşe,Öyle bir şarkı vardı galiba: ‘Bu son mektup ayıracak biliyorum ikimizi’ – Bazı son mektuplar ayırmaz, kavuşturur; bu şimdi yazdığım, Stuttgart’tan son mektup, bir hafta sonra kavuşacağız hayırlısıyla.”(Behçet Necatigil, Serin Mavi, YKY, 1999, s. 79.)

Sana duyduğum özlemi hayal  bile edemezsin...

Ophélía, Portekizli şair ve yazar Fernando Pessoa’nın nişanlısıdır. Pessoa Ophélia’ya yazdığı mektuplarda sevgisinin yanında gizlerini de açar. Yalnızlığını, kırgınlıklarını, sıkıntılarını, acılarını, kıskançlıklarını, ileriye dönük düşüncelerini anlatır…“Görüyor musun canım, bu günlerde, özellikle de şu son iki gün nasıl bir ruhsal durumdayım? Bu arada seni ne kadar delicesine özlediğimi, sana duyduğum değişmez özlemi de hayal edemezsin. Senin yokluğun, bir gün için bile olsa her defasında yıkıyor beni: Neredeyse üç gün oluyor; seni göremeyince neler hissedebileceğimi bir düşün, canım!”
( Fernando Pessoa, Ophélía’ya Mektuplar, çev: Sema Rifat, Sel yay. 2009, s. 21.)

Gülüşlerinin arasında bocalıyorum...

Kafka’yı Almancadan Çekçeye çeviren kadın olan Milena, Kafka ile uzak ve umutsuz bir aşk yaşadı. Birbirilerini hiç görmeden mektuplar aracılığıyla önce dostça başlayan ilişki yine mektuplarla tutkulu bir aşka dönüştü. Üç yıl süren mektuplaşmanın ardından iki ya da üç kez buluştularsa da bu büyük aşk hep mektuplarda kaldı. “Bu mektup yağmuru dinmeli artık. Milena! Bizi serseme çeviriyor... Yazdıklarımızı unutuyor, hangi soruya karşılık vereceğimizi anımsamıyoruz... Ne türlü olursa olsun, sürekli bir çarpıntı içindeyiz, Çekçeni çok iyi anlıyorum, gülüşünü bile duyabiliyorum. Zaten sözlerinle gülüşlerinin arasında bocalıyorum daha, ama sonunda sözlerin kalıyor ortada. Unutma, niteliğimin temeli: Korku!”(Franz Kafka, Sevgili Milena, çev. Adalet Cimcoz, Say yay., 9. basım, 2001 s. 67.)