emine.biyik@aksam.com.tr
Mehmet Bozdoğan, Türkiye’de ilk kamera önü deneyimini “Kapalıçarşı” adlı diziyle yaşamış, “potansiyel bela” diye adlandırabileceğimiz karakterleri oynayarak hayatımıza girmişti. “Dizi dünyasında rollerin belirlenmesi istisnasız klişeler üzerinden gidiyor. Esmer adam eşittir kötü karakter” diyen Bozdoğan, “Payitaht Abdülhamid” adlı dizide canlandırdığı “Çerkez Kabasakal Mehmet Paşa”yla seyirciyi şaşırtıyor.
“Payitaht Abdülhamid” adlı dönem dizisiyle ekrana döndünüz. Bu dizinin diğer dönem dizilerinden farkı ne?
Payitaht Abdülhamid günümüzde çok merak edilen bir dönemi ve bir o kadar merak edilen padişahın hayatının bir yansıması... “Yansıma” diyorum çünkü belgesel çekmiyoruz! Emeği geçen herkes hayalinden bir tutam serpiştirecek ve sonucunu göreceğiz.
Bu seferki serüveninizin adı “Çerkez Kabasakal Mehmet Paşa”. Nasıl bir karakter Mehmet Paşa?
Tarih kitaplarından edindiğim bilgilere göre Çerkez Kabasakal Mehmet Paşa, 1854 yılında Kafkasya’da doğmuş, İstanbul’a köle olarak getirilmiş ve saraya asker olarak girmiş. Padişaha olan sadakatiyle tanınıyor.
Bir role hazırlanırken karakterin kişilik özelliklerini, çevresini, ailesini, yaşanmışlıklarını göz önünde bulundurarak hayat veriyorsunuz. Ama bu dizide aynı zamanda karakterle birlikte bilmediğiniz bir döneme de ayak uydurmak durumundasınız. Nasıl bir duygu bir anda geçmişe ışınlanmak?
Genellikle ekranda “potansiyel bela” rollerinde izliyoruz sizi. Bu neden kaynaklanıyor sizce?
Bu tamamen sektörle ilgili bir durum. Dizi dünyasında rollerin belirlenmesi neredeyse istisnasız klişeler üzerinden gidiyor. Esmer adam eşittir kötü karakter. Kimse ilk bakışta akla gelmeyecek çözümler üretmek derdinde değil. Çünkü bu zaman ve emek gerektirir. Örneğin “Board Walk Empire” gibi bir mafya dizisinde organize çete lideri olarak
Tiyatroda katı inançlarım var
Oyunculuk isteği çocukluktan mı geliyor?
Ben çocukken hep ayakkabı boyacısı olmak isterdim. İçinde bütün malzemelerin bulunduğu boyacı sandığım dahi vardı. Kimseye haksızlık etmek istemem ama bu “Ben çocukluğumdan beri oyuncu olmak istedim. Evde yalnızken şunu yapardım, bunu taklit ederdim” durumu bana pek samimi gelmiyor. Bunu her çocuk yapar!
Kendinize bu meslekte ilke edindiğiniz en önemli bilgi hangisi ve kimden öğrendiniz?
Oyunculuğa tiyatroda başladım ve sahneyle ilgili katı inançlarım var. Oyunun zorunlu bir parçası olmadığı sürece yemek yemem, içmem, ıslık çalmam. Genel provadan sonra alkışlamam, kimseyi tebrik etmem. Benim için perdenin açılmamasının tek bir nedeni olabilir: Ölüm. Bir de konservatuvar hocalarım Janina Szarek ve Janusz Cichocki’nin etkilendiğim sözleri var. Biri “Yetenek denizde kum gibi, herkeste az veya çok var. Asıl önemli olan yetenek ve çok çalışmayı birleştirmek. Ancak o zaman yol alırsın”, diğeri de “Bir oyuncu hayatı boyunca en fazla beş veya altı rol için ‘İşte bu hayatımın rolü’ diyebilir. Ama bu altı rolü oynayabilmek için diğer altmışaltı rolü de hayatının rolü gibi oynamalısın.”
Çok çalıştım, hiç pes etmedim
Bugüne kadar iyi yapımlarda yer aldınız. Bir projeyi kabul etmenizi hangi koşullar belirliyor?
Çok teşekkür ederim. İyi yapımlarda çalışma fırsatım oyuncu olarak sadece kendi elimde olan bir durum değil, birçok unsur var. Buna biraz da şans dâhil. Ama en önemlisi çok çalışmak ve asla pes etmemek. Pes etmeyip yola devam edeceksiniz ki karşınıza yeni fırsatlar çıksın. Yeri gelir oyunculukla aranıza bilinçli bir mesafe koyabilirsiniz.
MAGAZİN MİDEMİ BULANDIRIYOR
Kendinizi nasıl tarif edersiniz?
İki abimi ve babamı toprağa verdiğim için ileriye dönük planlar yapmamayı öğrendim. Yüzeysellikten çok sıkılıyorum ve mütevazı olmayan insanlarla arama mesafe koyuyorum. Oyunculuğu çok seviyorum ama magazinsel tarafı midemi bulandırıyor. Hayvanları ve çocukları yetişkinlerden daha zeki buluyorum. Sevdiğiniz mesleği yaparak geçinebiliyorsanız ve canınızın istediğini yiyip içebiliyorsanız, kitapçıda cebinizdeki parayı saymadan kitap alabiliyorsanız, etrafınızdaki insanlara yardım edebiliyorsanız dünyanın en zengin insanısınız demektir.