GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com
2019 yılında gösterime giren ‘Araf 3: Cinler Kitabı’ ve ‘45-25 Kusursuz Cinayet’ filmlerin ikisinde başrol olarak yer alan Mehmet Baştürk, bu günlerde Kanal 7’de ekrana gelen Emanet dizisinde canlandırdığı Ozan karakteriyle seyirci karşısına çıktı. Oldukça dikkat çeken bir performas sergileyen genç oyuncunun sanatla tanışması ise eline bir bağlama almasıyla başlıyor. Baştürk, sunuculuk, spikerlik ve oyunculuk eğitimlerinin ardından kendini kamera önünde bulmuş. Baştürk’le sanata bakışı, şiir ve oyunculuk üzerine konuştuk.
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Hayatla bir derdi olan; hayatı, çevresinde olup bitenleri ve kendini anlamaya çalışan, gelişimin öğrenmenin, adaletin, inceliğin ve zarafetin peşinde koşan bir insan.
Sanatla tanışmanız bir bağlama ile olmuş. Müzikten nasıl geçtiniz oyunculuğa?
Müzik benim için hobi sadece. Hayat her an fırsatlar çıkartıyor karşımıza. Oyunculuk benim için bu fırsatlardan biriydi, ben de fırsatı iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Sektöre girişim bir fırsatın kapımı çalmasıyla ve benim onu değerlendirmemle oldu.
Müzikle ilgili planınız yok mu?
Bağlamayı elime alana kadar müziğe dair bir yeteneğim olduğundan haberim yoktu. Hasbelkader elime bir bağlama geçti. Birkaç tıngırdatmadan sonra, bildiğim şarkıları çıkarabildiğimi, müzik kulağım olduğunu fark ettim. Amatör olarak devam ettim, daha sonra piyano ve şan eğitimleri aldım ama müzik benim için bir hobi ve büyük ihtimal de hobi olarak kalmaya devam edecek ama şiire, şiir yorumlamaya karşı bir tutkum var.
Kimler var mesela şiir dünyasında sizi alıp götüren?
İsmet Özel en sevdiğim isim diyebilirim. Zarifoğlu bir de tabii, buz dağının şairi. Dert ve hayatı anlama üzerine iki büyük usta… Günümüz şairlerinden de Cemil Mor ve İsmail Kılıçarslan favorilerimdendir.
Şiir ve müzikle bu kadar ilgili olmak oyuncu olarak sizi nasıl etkiliyor?
Şiir insanın ruhuna dokunan bir şey, oyunculuk da ruhla alakalı bir şey yani büründüğünüz karakteri hissetmekle alakalı. Şiirin bana bu anlamda bir katkısı oluyor sanırım. Başka duyguları yakalama, onları anlama ve empati kurabilme noktasında büyük bir nimet şiir benim için. İşin ruhuna inebilme yeteneğimi besliyor.
Oyunculukla ilgili de bir eğitim süreciniz oldu sanırım…
Elbette, ilk olarak diksiyon, sunuculuk ve spikerlik eğitimi almıştım. Sevgili Cem Öğretir, Salih Nayman ve Nur Hekimoğlu gibi isimlerin vesilesiyle şiir seslendirmeye başladım. Ancak hocalarım dediler ki “Mehmet ses tonu tamam, çok güzel ama sadece sesine odaklanınca hissettiğimiz şeyi, sana bakınca göremiyoruz. Sesindeki duyguyu yüzünde ve bedeninde de görebilmeliyiz…” ben de hemen “Hocam onu nasıl yapabilirim?” dedim. “Oyunculuk eğitimine başla, bu eğitimle biraz daha destekle kendini. Şiir okurken bu eğitim senin mimiklerine daha hâkim olmanı sağlayacak.” dediler. Sonrasında değerli Can Gürzap’ın eğitimlerine katıldım ve oradaki kıymetli hocalarımdan ders aldım. Bu yönlendirmeyle oyunculuğa profesyonel anlamda adım atmadan önce eğitimlerimi almaya başlamış oldum. Sanırım olması gereken de buydu.
Oyunculuğa nasıl başladınız?
Oyunculuk eğitimi aldığım dönemde modellikle de uğraşıyordum. Bu süreçte sinema filmi teklifi aldım. Görüşmeye gittiğim o gün aslında omuzlarıma ağır bir yük yüklendi ve bana filmin başrolü olma teklifi geldi. Tabii biraz tedirgin oldum ama çok da mutlu oldum. Bahsettiğim fırsat buydu. Fırsat ayağıma geldi, ben de bunu en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştım. Bu filmdeki performansım ikinci filmin de başrolünü getirdi bana. Sonrasında uluslararası bir filmde yer aldım. Şimdi de ilk dizim Emanet’de rol alıyorum.
Bu günlerde Emanet dizisiyle ekrandasınız. Neden bu yapımda olmayı seçtiniz?
Dizinin bence en öne çıkan özelliği ismi; Emanet. Siyasi görüşü, inancı, hayat görüşü ne olursa olsun ülkemizde çok önemli bir kavramdır ‘emanet’. Dizide insanın emaneti için nasıl fedakârlıklar yapabileceğini, o emanete nasıl sahip çıkabileceğini izliyoruz. Bana göre bu işin can alıcı noktası bu.
Oynayacağınız karakteri seçerken hikâyesi güçlü olsun mu diyorsunuz yoksa kendimi göstereyim gibi bir kriteriniz mi var?
Karakterin hikâyesi benim için en önemli şey, anlatılan şeyin altında yatan bir derdin olması lazım. En başta söylediğim ‘hayata dair bir dert’ kavramı karakter seçimlerime de yansıyor. Projenin bir hedefinin olması, bir yere varması da önemli tabi. Fakat karakterin büyüklüğü veya küçüklüğü ya da hedefine ulaşıp ulaşamaması değil, karakterin amacı için verdiği mücadelenin gücü, idealine olan tutkusu benim için önemli olan faktörler…
Kötü karakterin sempati toplaması çok rastlanılan bir durum değil. Ozan karakteriyle bunu yakalamış gibi duruyorsunuz. Emanet dizisinde canlandırdığınız Ozan karakteri ile ilgili neler söylersiniz?
Sosyal medyadan gelen geri bildirimlere bakılırsa üzerine epey konuşulan bir karakter oldu Ozan. Ben her şeyden önce Emanet’in kıymetli seyircisine teşekkür etmek istiyorum. Ozan ile beni ayırıp; Ozan’a sinirlenip beni kucaklayabildiler, kocaman bir gönle sahipler. Bu benim için çok anlamlı. Karakter seçiminde benim dikkat ettiğim şey burada da aynıydı yani karakterin nereden gelip şu an ne olup nereye gittiğiydi.
Ozan otuzlu yaşlarında akıllı, insanlarla iletişimi sağlam, yakışıklı, kendine güveni olan bir müzik öğretmeni. Yaşadığı büyük ve trajik bir kayıptan sonra dikiş tutturamıyor fakat mücadeleyi de bırakmıyor. Bunun en önemli kanıtı da psikiyatrik tedaviyi kabul etmesi aslında.