Meğer ne çok önyargı biriktirmişiz

Netflix'de 12 Kasım'da yayınlanmaya başlanan Bir Başkadır toplumu terapi odasına sokan diziler furyasının son örneği. İçimizde ne çok önyargı, tahammülsüzlük, çatışma ve ezber biriktirdiğimizin altını çizme derdinde. En azından böyle bir görüntü veriyor. Peki gerçekten böyle mi?

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Tiyatro izleyicisinin tarzına aşina olduğu Berkun Oya bu kez bir dizi ile daha geniş kitlelerin gündemine oturdu. Bir Başkadır dizisi hakkında herkes hemen her şeyi söyledi. Akademisyenler makale çapında değerlendirmeler yaptı. Dizi eleştirmeleri türlü, çeşit yorumlar yaptı. Felsefeci Dücane Cündioğlu bile bu çok konuşulan mevzuya bigâne kalamadı. Dizinin oyuncuları çeşitli mecralara röportajlar verdi. Senarist ve yapımcı Berkun Oya ise anlaşılan o ki sekiz bölüm boyunca söylediklerinin üstüne söz söylemek istemiyor. Ya da konuşmak değil konuşturmak ya da konuşulmak istiyor.

Berkun Oya’nın ezber bozan bir kalem olduğu malûm. Majör kanalların aşk, nefret, intikam, ihanet, entrika, zengin patrona aşık sarsak kız sarmalında dönüp duran dizi mantığının aksine sıradan, ortalama bir karakter olan Meryem üzerinden hikâyesini kuran Berkun Oya, farklı sınıflardan gelen, birbirlerine karşı önyargılı Meryem, Peri, Gülbin, Gülan, Yasin gibi karakterlerin kesişen hayatları ve hesaplaşmalarını anlatıyor seyirciye. Dizinin en farklı ve dikkat çekici özelliklerinden biri ilk kez başörtülü bir kadının başrolde oluşu. Evet, konaklı, ağalı dizilerde şalını başının yarısına kadar örtüp perçemlerini mutlaka gösteren kadınlar, dönem dizilerinde kaçınılmaz şekilde kapalı görünmek zorunda kalanlar olmuştu. Ancak güncel bir hikâyede akışı hafifletmek için tülbentli mutfak insanları dışında ilk kez bu kadar ‘gerçek’ bir başörtülü izledik. TRT’de bile hâlâ cesaret edilemeyen bir şeyin Netflix gibi bir mecrada yapılmış olması da ayrıca manidar. Özel kanalların ve yapım şirketlerinin uzun yıllar sahne gerisinde yoldan geçen vatandaş olarak bile ‘başörtülü’ kadın görüntüsüne tahammül edemediği bir noktadan bu aşamaya gelinmesi Peri karakteriyle somutlaşan laik, ulusalcı çevre için çok büyük bir adım. Neden ‘büyük bir adım’ olduğunu anlamak isteyen gençlere arşivlerden 1990’lara ait televizyonlarda yapılan ‘başörtüsü’ konulu tartışma programlarını bulup izlemelerini öneririm.

AKVARYUMDA YAŞAYAN BEYAZ TÜRKLER

Bir Başkadır’ı ‘başka’ kılan bir diğer yanı tam da bu laik-muhafazakâr kutuplaşmasında gerilimi her şart altında diri tutan beyaz Türkler’e kendi gerçekliğini göstererek ayna tutması. Meryem’in terapisti olarak karşımıza çıkan Peri, geldiği aile, çevre ve aldığı eğitim sebebiyle toplumun geneline ilişkin hissettiği keskin önyargılar ve nefrete varan duygulardan rahatsızlık duyuyor. Bununla baş etmek üzere kendisi gibi ‘beyaz Türk’ olduğunu düşündüğü terapist arkadaşı Gülbin’den destek alıyor. Peri’nin “Çoğunluk onlar, güçlü olan onlar. Biz akvaryumda yaşıyoruz” diyerek yaşadığı yabancılaşmayı itiraf etmesi cidden etkileyiciydi. ‘Millet’ dediğimiz çoğunluğa tepeden bakanların bu çoğunluğu hesaba katmadan iktidara varamayacaklarını anladığı bir zamanda bu gecikmiş aydınlanmanın yansıması gibiydi bu sahne. Gülbin’in ‘Nedir ellerindeki güç?’ sorusunu ise cevapsız bırakıyor Peri. Hemen ardından gelen yoga sahnesi o cevabın inançla ya da inanmakla bir bağlantısı olduğunu düşündürüyor. Çünkü Peri, herkesle, her şeyle arasına kibirden çok yüksek duvarlar kurmuş ve kendini alabildiğine yalnızlaştırmış bir şehirli.

Dizideki iki imam tiplemesi alabildiğine soft işlenmiş. Settar Tanrıöğen’in canlandırdığı ve başlangıçta bir ‘şeyh’ ya da dini lider gibi algılanmaya müsait ifadelerle bahsedilen Ali Sadi Hoca’nın dini bilgisine itibar edilen emekli bir imam olduğu anlaşılıyor. Üstelik Ali Sadi Hoca’nın Meryem ve Yasin üzerindeki etkisi de Peri’nin zannettiği kadar akıl tutulmasına yol açacak ölçüde bağlayıcı değil. Dizide her ne kadar ‘olumlu’ imam portresi çizilmeye çalışılsa da Ali Sadi Hoca’nın eşinin ölümünden sonra adeta ‘dağılması’ hani derler ya hayatın olağan akışına ters. Kaldı ki hocanın başını açan kızının telkini ile dünyaya dair hiçbir hayali ve beklentisi olmadığını fark edip yollara düşmesi, hayatın anlamını aramaya koyulması sekiz bölüm boyunca alttan alta verilen mesajın en üst perdeden bir dindar karakter tarafından da onaylanması anlamına geliyor.

SIRADAN HAYATLARIN SAHİCİLİĞİ

Peri’nin Meryem’le son seansında söylediği “Su akar çatlağını bulur. Bastırılan duygular kim olduğumuzu tanımaya ve ne istediğimizi öğrenmeye taşıyacak köprülerdir bizi. Duygularımızı bastırmak üzerimizde bir yük oluşturur. Bazen kaldıramayacağımız kadar ağır olur bu duygusal yük ve olumsuz etkilerini de sağlığımız bozulmadan anlayamayabiliriz.” şeklindeki cümleler aslında bütün karakterleri değişim ve dönüşüme davet ediyor. Seyircinin diziye bu kadar ilgi göstermesinin bir nedeni de sosyal medyadaki yorumlarda sık sık tekrarlanan ‘sahiciliği’. Beyaz Türkler ve orta sınıf için Meryem çok tanıdık. Her gün evlerine, ofislerine temizliğe gelen, yemeklerini yapan genç kadınlardan biri. Hâli, tavrı, giyinişi, evini ve çevresini çekip çevirmedeki maharetiyle pek çoğumuzun iyi bildiği bir karakter Meryem. Abisi Yasin yaşam tarzına aykırı da olsa bir gece kulübünde güvenlikçi olarak çalışan, ailesine düşkün, sorumluluk sahibi, karısının yaşadığı psikolojik problemleri çözmek ve onu anlamak için çırpınan, sabaha karşı gece kulübünden gelip namazını kılan bir yurdum insanı. Zengin semtlerde hizmet sektöründe üç kuruşa çalışıp kıt kanaat geçinen milyonlardan sadece biri. Yaşadıkları yokluk ve yoksunluğa rağmen sorunlarını bir şekilde çözüp hâline şükreden, mutlu olabilen çoğunluğun özeti Meryem ve ailesi.

Buna karşılık terazinin diğer kefesinde yer alan beyaz Türkler kadrosunda ise seküler hayatın dibine vurmuş kadınlar ve erkekleri görüyoruz. Yeni sürüm ıssız adam modeli olan Sinan, alışıldık dizi matematiğinde kadınları harcayan, tüketen erkek profilinin aksine kadınlar tarafında aşağılanan, dalga geçilen, ‘hiç’leştirilen biri. Sinan lüks bir rezidansta yalnız yaşarken arayıp, sormadığı annesi adeta bir çöp evde yaşıyor. Yaşlı kadına oğulluk yapan ise karşı komşusu olan bir genç. Çekirdek ailelerin bile çözülüp unufak oluşuna dair bu küçük hikâye bile başlı başına çok şey söylüyor.

Dizinin en farklı ve dikkat çekici özelliklerinden biri ilk kez başörtülü bir kadının başrolde oluşu.

ASIL DÖNÜŞEN KİM? 

Ancak Mahzun Kırmızıgül filmlerinin daha estetize edilmiş hâli gibi duran Bir Başkadır’ın tartıştırmak istediği çok fazla konu başlığı var. Sözgelimi Peri’nin başörtüsü konusundaki tutucu yaklaşımına tahammül etmekte zorlanan Gülbin, beyaz Türk gibi görünse de aslında Kürt kökenli ve PKK yanlısıdır. Bunu da ablası Gülan’la kavga ettikleri sırada sarf edilen cümlelerden anlarız. Gülbin’le Gülan arasındaki ciddi gerilim her karşılaşmalarında sert kavgalarla sonuçlanır. Başörtüsünü savunur görünen Gülbin’in -sonradan zenginleşen orta sınıf muhafazakârları temsil eden- ablasıyla kavga ederken ‘Görmüyor musun bizi nasıl birbirimize düşürdüklerini? 35 sene önce annemin karnına o tekmeyi atan, içerdeki bu garibe sebep olan, şimdi bizi birbirimize düşürenin ayağının altını öpüyorsun. Nasıl böyle dönüşebildin?’ şeklindeki isyanı Nişantaşı’nda klinik açmış, seküler ve modern yaşam tarzının tüm gereklerini yerine getirerek beyazlaşmış, sisteme biat etmiş bir Kürt için nereden baksak çelişkidir. Bir psikoloğun sorunlarını çözmek için kaba kuvvete başvurmasını zaten hiç söylemiyorum. Bunca hesaplaşma arasında keşke Gülbin de zulme uğrayan bir ailenin ferdi olarak PKK gibi terör makinası, çocukları dağa kaçıran bir örgütün yanında oluşuyla ilgili bir özeleştiri yapabilseydi.

“Hepimiz kardeşiz, bu kavga ne diye” tonunda ilerleyen yapımda Netflix dizisi olmak bunu gerektirir diyerek yer verilen kimi sahneler ve Ali Sadi Hocanın kızıyla ilgili imalar belli ki bir nabız yoklama. Belki de gelecek tepkilere, yorumlara göre devam etmesi muhtemel yeni sezon bölümlerinde işin dozu artırılacak ya da azaltılacak.

Öykü Karayel, Fatih Artman, Funda Eryiğit, Alican Yücesoy, Tülin Özen, Defne Kayalar, Bige Önal, Settar Tanrıöğen, Derya Karadaş gibi isimlerin güçlü ve parmak ısırtan oyunculuğu da dizinin en büyük kazançlarından.