Mahmut Fazıl Coşkun: Senaryo, eserin kendisi değildir

Yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun: ''Çalışmalarıma her zaman dışarıdan başka bir bakışı seviyorum ve bu bağlamda projelerimde bir senaristle de çalışıyorum. Her fikre açığım. Çünkü o fikirler bende yeni şeyler çağrıştırabiliyor ama en nihayetinde kafamdakini hayata geçiriyorum. Ayrıca senaryo eserin kendisi değildir. Bu sebeple de senaryolar benim için bir tür not, fikirlerin olduğu bir metin anlamına geliyor.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Organizasyonu ile moderatörlüğünü üstlendiğim "Taş Konak'ta Buluşmalar" adlı etkinlik serisinin altıncısını Yozgat Blues, Uzak İhtimal, Anons, Crossroads ve Derin Mor gibi yapımların yönetmeni Mahmut Fazıl Coşkun'un katılımıyla geçtiğimiz hafta Kalyon Kültür'de gerçekleştirdik. "Deneyim Olarak Sinema" başlığından hareketle, sinema, yönetmenlik ve Coşkun'un filmografisi ile üretim pratiklerine dair konuştuğumuz etkinlikte, başarılı yönetmen şu ara iki farklı proje üzerinde çalıştığını, bunlardan birinin Anons filminin de içinde olduğu, Türkiye'nin modernleşme sürecini tema olarak alan üçlemeden biri olduğunu söyledi.

KENDİ FİKİRLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İSTEYEN BİR YÖNETMENİM

Coşkun söyleşinin başında yönetmenliğin kendisi için ne anlama geldiğini şöyle aktardı: "Önce nasıl bir yönetmen sorusunun cevabını bulmak lâzım. Sadece kendi hikayelerini çeken, kendi filmlerini istediği şekilde anlatan yönetmenler var. Tırnak içinde bu yönetmenlere biraz daha sanatçı diyebiliriz. Buna karşılık daha zanaatçı diyebileceğimiz uygulayıcı bir yönetmen de var. Bunlar kendi projeleri veya kendi yazdığı senaryolar olmak zorunda değil. Dizi olabilir, ticari bir filmler olabilir. İşte tüm bunları üreten, yazılı bir metni görsel hale getiren ve bütün bu unsurları belirleyen insana yönetmen diyoruz. Bense kendi fikirlerini gerçekleştirmek isteyen bir yönetmenim. Bir senaryonun bana ait olması gerekiyor, öteki türlü çok içine giremiyorum. Bazen içselleştirilme problemi yaşıyorum. Para da kazanmanız gerekiyor doğal olarak. Geçen yıl bir dizi yaptım Derin Mor adında. Belgeseller de yapıyorum, şu anda da Tarih TV için hazırlanan bir belgesel serisinin genel yönetmenliğini üstlendim."

İÇİME EN ÇOK SİNEN PROJEM "ANONS"

90'lı yıllarda izlediği Jim Jarmusch filmlerinin ardından daha çok film yapmaya heveslendiğini dile getiren Coşkun, bu zamana kadar filmografisinde yer alan filmlerinde içine en sinenin Anons filmi olduğunu dile getirdi ve ekledi: "Her türlü formatı denemiş biri olarak, uzun metrajlı kurmaca filmler yapmayı daha çok seviyorum. Daha ana akıma yakın ama ana akım olmayan kurmaca film formatını seviyorum. Öte yandan ilginç bir fikir her zaman çok ilginç bir film çıkartmayabilir.

Bazen fikir de filmin önüne geçebiliyor. Bu sadece bir fikrin iyi çekilip çekilememesi ile ilgili değil. Fikir bazen çok 'fazla' gelebilir, bu nedenle daima içerikle biçimin birbiriyle kıvamlı olması gerekiyor. Bu kıvam sanatta çok önemli bir şey. Bu tutmayınca olmaz. Fikir çok iyi olsa da biçimin önüne geçmemeli." Mahmut Fazıl Coşkun, sinema yapmaya başlamak isteyen genç yönetmenlere ise şunları söyledi: "Önce 'Sinema ya da başka bir sanat dalına yeteneğim var mı ve bunu gerçekten yapmak istiyor muyum?' sorusunu sorup, bu soruyu da dürüst bir şekilde yanıtlamak gerekiyor."

FİLM, YÖNETMENİN DÜNYASIDIR

Coşkun, üretim pratikleri hakkında ve bir senaristle nasıl çalıştığına dair şöyle konuştu: "Her zaman işlerime dışarıdan başka bir bakışı seviyorum ve bu bağlamda projelerimde bir senaristle de çalışıyorum. Her fikre açığım. Çünkü o fikirler bende yeni şeyler çağrıştırabiliyor ama en nihayetinde kendi kafamdakini hayata geçiriyorum. Ayrıca senaryo eserin kendisi değildir. Bu sebeple senaryolar benim için bir tür not, fikirlerin olduğu bir metin." Yönetmen Coşkun, 'Film yönetmenin dünyasıdır' genel geçer tanımı ile ilgili ise şunları söyledi: "Film kolektif bir iş, bir sürü birimi var, pek çok kreatif insan bir araya geliyor ve bunların filme katkıları oluyor. Dolayısıyla tek başına bir yönetmenin filmi diyemeyiz ama bir yönüyle de diyebiliriz. Bu çok teknik bir tartışma. Sonuç olarak bir film yönetmenin dünyasıdır elbette."

KISA FİLMCİLİK ÇOK ZOR BİR İŞ

Coşkun söyleşide kısa filmcilikle ve kendisini en etkileyen kısa filmle ilgili de konuştu: "Bana göre kısa film çok zor bir iş. Açıkçası tekrar kısa film yapım sürecine girmek istemem. Çünkü ben daha uzun bir süreye ihtiyaç duyuyorum. Kısa film şu an Türkiye ve dünyada uzun metraja geçmek ve öğrencilik etabı olarak algılanıyor. Aslında kısa filmcilik öykücülük gibi. Ben kısa filmci olsam öykü kitapları okurum herhalde, Çehov'dan başlayarak. Beni çok etkileyen bir kısa film var, yıllar önce izlemiştim, çok hoşuma gitmişti. Benim için onu aşan bir film de hatırlamıyorum, adı Konformist idi. Yanlış hatırlamıyorsam, bir gün adamın biri uyanıyor ve herkesin ters hareket ettiğini fark ediyor. Kendisi normal ve düz ilerlerken herkes geriye doğru hareket ediyor. Aslında tek 'normal' olan kendisi iken yürümeye çalıştığında birilerine çarpıyor. Sonra pratikler yaparak kendisi de geriye doğru gitmeye çalışıyor ve en sonunda o da herkes gibi geriye doğru hareket etmeyi 'başarıyor'. Uyum ve uyumsuzluk üzerine çok güzel bir kısa filmdi."

SİNEMA TÜRKİYE'DE BİR AKIMA DÖNÜŞMEDİ

Coşkun, Türk sinemasının isim veya ekol olamaması konusundaki düşüncelerini ise şöyle aktardı: "Türk sinemasının kendine has bir dili olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de sinema bir akıma dönüşmedi. Bunun nedenlerini bilmiyorum. Türkiye'de Türk yönetmenlerin kendince bir kimliği var. Bunun son derece karışık, çözmesi kolay olmayan bir şey olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu karmaşanın bizim bir kimliğimiz olduğuna inanıyorum. Bu nedenle Türk sinemasında tek bir dil olmasının da kolay olmadığını düşünüyorum."

OYUNCUNUN GÖREVİ ZATEN İYİ OYNAMAK OLMALI

"Ben iyi oyuncuyla çalışmak istiyorum. Yönetmenlik oyunculuk öğretme işi değildir, Türkiye'de bazen böyle algılanabiliyor." diyen Coşkun, setteki oyuncu yönetmen diyaloğu ve çalışma tarzı ile ilgili şunları söyledi: "Oyuncunun görevi zaten iyi oynamak olmalı. Oyuncuya doğru komutu vermek ve doğru yönlendirmek önemli ama oyuncuyu oynatamazsın, bu yönetmenin işi değil, olmamalı. Sanırım bu konuda biraz farklı düşünüyorum. Bir film setinde diğer birimlerin işini nasıl iyi yapması gerektiği gibi, oyunculuk da öyle. Yönetmenin görevi ona işini öğretmek olmamalı."

SENDİKALAŞMA KIYMETLİ AMA...

Mahmut Fazıl Coşkun, sinema ve dizi sektörümüzdeki çalışanlar için sendikalaşma konusuyla ilgili düşüncelerini ise şöyle dile getirdi: "Sendikalaşma kıymetli ama sinemayı son derece zor duruma düşüren de bir şey oldu. Çünkü sendika sürekli fiyatları arttırıyor ve şu an film yapmak çok çok pahalı hale geldi. Bunda platformların da etkisi var elbette. Onlar çok yüksek paralar verebiliyor ve insanlar bizim yaptığımız filmlerden de aynı paraları istiyor. Doğal olarak biz de o platformlarla rekabet edemiyoruz. Bu nedenle film yapmak çok pahalı bir hâl aldı. Zaten Türkiye'de fonlar da çok az..."