ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Sizleri bu hafta başka bir genç ve yetenekli yönetmen Erdil Onur Kocatürk tanıştıracak ve onun uzun metrajlı belgesel filmi "Ailem Sahakyan: Samatya Sahakyan Korosu" hakkında bilgilendireceğim. Ailem Sahakyan: Samatya Sahakyan Korosu belgeseli, 1461 yılında kurulan ve Türkiye'nin en eski kilise korolarından olan Samatya Surp Kevork Kilisesi Sahakyan Tıbrastas Korosu hakkında çekilmiş uzun metraj bir belgesel. Belgeselde Sahakyan Korosu'nun kültürel ve sanatsal birikimi ile güncel durumu, koro üyelerinin ve atalarının hikâyeleri seyirciyle buluşturulurken aynı zamanda İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Samatya'nın tarihte ve günümüzde İstanbul ve Anadolu Ermenilerinin yaşamlarında nasıl bir yeri olduğu da irdeleniyor. Kendisiyle sohbet ettiğimiz Kocatürk belgeseli hakkında şunları söylüyor: "Sahakyan Korosu'nun Ermeni kimliği, kültürü ve müziği için ne kadar önemli olduğunun bilincinde olan, tamamı amatör müzisyenlerden oluşan koro üyeleri, büyük bir özveri ile sürdürdükleri koro çalışmalarını ve sonuçlarını bizlerle paylaşıyorlar. Belgeselde, koronun 2020 yılının yeni yıl konserine doğru giden sürecini ilk provalardan itibaren adım adım takip ediyoruz. Onların heyecanına ortak oluyoruz. Şimdi sıra bu heyecanı tüm Türkiye toplumu ve dünya seyircisi ile paylaşmakta..."
Onur, seni daha yakından tanıyabilir miyiz?
1994 İstanbul Fatih doğumluyum, 2000 yılından bu yana Samatya'da yaşıyorum. İstanbul Üniversitesi'nde lisans eğitimimi Radyo Televizyon Sinema alanında tamamladım. 2017 yılında yaşadığım semtteki hikâyeleri kayıt altına almak ve ortak hafızaya katkı sunmak amacıyla ''Mahallem Samatya'' isimli çevrimiçi bir belgesel serisi denemesi için yola koyuldum. Mahallemdeki hikâyeleri arama yolculuğum 2018 yılında, şuan hala editörlük yaptığım Onbironsekiz isimli Türkiyenin ilk podcast platformu ile tanıştırdı beni. Onbironsekiz'de de insan hikâyelerini kayıt altına alarak podcast içerikler üretmeye başladık. Yani 2017 yılından beri önce amatör ardından profesyonel olarak insan hikâyelerini farklı formatlarda içeriğe dönüştürme ve kayıt altına almak gibi bir merakım oldu.
Bu belgesel nasıl bir düşünce sürecinin ürünü?
İnsan hikâyelerini kayıt altına alma merakım doğrultusunda mahalledeki yaşamla kurduğum bağ kuvvetlendi. Yaşadığım semti, mekânı, sokakları, insanları, hikâyeleri gördükçe ve tanıdıkça bende buraya dair bir iş üretme fikri belirdi. Bu fikrimi gene Samatya'da tanıştığım ardından İstanbul Üniversitesinde hocam olan Dr. Selçuk Gürsoy ile paylaştım ve onunla birlikte beni Sahakyan Korosu'na götürecek belgesel yolculuğuna başladık.
Böyle bir konuda belgesel film yapma teklifinde bulunduğunuzda karşı topluluktan nasıl bir dönüş aldınız, sizi nasıl karşıladılar?
''Mahallem Samatya'' projesi insanlara yapmak istediğim işi, ''derdimi'' ve yaklaşımımı anlatmak noktasında çok önemli bir referans oldu. Ben yaşadığım mahallenin hikâyelerini kayıt altına almak istiyordum ve Sahakyan Korosu'nu mahallenin ortak bir değeri olarak gördüğümü belirtip, bu hissime insanları ikna ederek yola koyuldum. Kısa bir tanışma sürecinin ardından koronun katıldığı bütün etkinliklerde neredeyse korodan önce yerimizi almamız, çekim sürecini ciddiyetle yürütmemiz insanlarda bir güven duygusu oluşturdu. Belgeseli çekmeye iten hissi doğru ifade etmemiz ve işi ciddiyetle yürütmemizin sonucu insanlarda her türlü sorun, sıkıntıda destek olma ve yanımızda olduklarını bildirdikleri bir yaklaşım ortaya çıktı.
Belgesel yapım ve araştırma sürecinde nelerle karşılaştınız toplulukla ilgili, sizi şaşırtan şeyler oldu mu?
Samatya'da yaşayan birisi olarak kilise yaşamının bu kadar katmanlı olduğunu tahmin etmezdim. Dışarıdan çok sınırlı görünen, yalnızca dini ritüellerin yerine getirildiği, bayramlarda, cenazelerde insanların bir araya geldiğini düşündüğüm kilise aslında bambaşka bir yermiş. Kilise gözlemlediğim kadarıyla Ermeni toplumu için yalnızca bir dini mabet değil aynı zamanda korosuyla, spor koluyla, tarih koluyla, çeşitli topluluklarıyla insanların bir aradalıklarını sürdürdükleri sosyal bir alan aynı zamanda. Kilise yaşamı dışında beni çok etkileyen bir diğer konu koro üyelerinin neredeyse tamamının amatör müzisyenlerden oluşması. Koro üyeleri arasında bireysel olarak çeşitli müzikal eğitimler alanlar olsa da çoğunluğun kilisede çocukluklarından bugüne duydukları sesler dışında bir eğitimi yok. Farklı meslekleri, yaşamları ve sorumlulukları olan insanların büyük fedakârlıkla koroya ayırdıkları zaman onları ''amatör'' olarak tanımlanamayacak bir müzikal donanım sahibi yapmış.
Bundan sonraki çalışmalarınız da benzeri konular üzerine mi devam edecek?
İnsan hikâyeleri, yerel hikâyeler, toplumsal hafızaya dair hikâyeler ilgimi çekiyor. Yakın zamanda bir iş seyahati için Antakya'da bulunmuştum, Antakya'nın en eski yerel gazetesi olan Antakya Toplumcu Halk Gazetesi ve gazetenin sahibi Sinan Seyfittinoğlu ile tanıştım. Kendisi bana gazetenin kuruluşunun 50. Yılı vesilesiyle hazırladığı "Antakya'nın 50 Yılı- Çok iyi adammış benim babam" adlı kitabını hediye etti. Bu kitapta Antakya Toplumcu Halk Gazetesi'nin kurucusu ve Sinan Seyfittinoğlu'nun babası Nezih Gassan Seyfittinoğlu'nun yaşamı, gazetecilik serüveni anlatılıyor. Aynı zamanda Antakya'nın 50 yılını her bir detayıyla, anılarla, ekonomik, sosyal, siyasal, yerel gündemlerle tek tek anlatıyor kitap. Kitap anlatıyor dedim ama aslında kitapta Sinan Seyfettinoğlu 50 yıldır gazetesinin yarattığı toplumsal hafızayı bize aktarıyor. Bundan sonraki çalışmam henüz araştırma aşamasında olsam da büyük bir aksilik çıkmazsa Antakya Toplumcu Halk Gazetesi ile ilgili olacak diyebilirim.