Kuşatma altındaki miras: Kudüs

İşgalci İsrail'in başkenti haline getirilmek istenilen Kudüs, ABD destekli sözde ‘Yüzyılın Anlaşması' yalanına rağmen üç ilahi dinin kutsal mekânı olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Mescid-i Aksa'yı ve Kudüs'ü görmeye gidenler hem Peygamberlerin emanetleri hem Osmanlı'nın izleri arasında tarihe yolculuk yapıyor.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Bu alışıldık bir gezi yazısı değil. Nereye gidilir, nereyi görmeli, ne yemelisiniz diye her yerde bulabileceğiniz bilgileri sıralamayacağım. Zira bahsedeceğim yer Kudüs. Elbette turistik amaçla da gidilebilecek bir lokasyon. Ancak bizler için taşıdığı anlam çok daha derin.

İnsan bir yere neden tekrar tekrar gitmek ister? Mesela umreye ya da hacca gidenler mübarek toprakların ve Allah’ın evinin yaşattığı maneviyattan dolayı oraya büyük bir hasret duyar ve yeniden gidebilmek için fırsat kollar.

Kudüs’de de benzer bir duygu ile sarmalanır gidenler. Adım attığınız her yerde bir peygamberin ayak izinin olduğunu bilmek iki büklüm eder sizi. Çoğunluk bir ibadet şuuru ile İslam’ın üç büyük mescidinden birini görmek üzere gelir buraya. Kimileri kulaktan dolma bilgilerle Peygamber Efendimizin Mirac hadisesinde göğe yükseldiği havada asılı durduğu söylenen kayayı görme hayaliyle dolaşır Mescid-i Aksa’yı. Evet Muallak Taşı Kubbetüs Sahra’nın içindedir ancak zannedildiği gibi havada asılı olmadığını görenler biraz da hayal kırıklığı ile döner mahzun mescidden. Oysa muallak taşını havada görmek değildir mesele. Bu hadiseye şahitlik etmiş kayanın altındaki mağarada dua edebilmektir güzel olan ve insanlığın o en büyük yolculuğunu tefekkür etmektir… Mekke ve Medine’den farklı olarak büyük bir sorumluluk hissi ile dönersiniz Kudüs’ten. Adeta dünyanın inanç merkezi olan bu coğrafyanın açık bir hapishaneye dönüştürülmesi yaralar sizi. İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarındaki yükselen duvarlar asırlardır devam edegelen bir zulmün son noktasıdır aslında. Ortaçağ’da haçlı istilasının en kanlı dönemlerini yaşayan Kudüs’te Peygamberlere yaşatılanları dinlerken insanoğlunun ne kadar büyük kötülükler yapabildiğini düşünüp utanırsınız.

YAFA’DA ABDÜLHAMİD’İ YÂD ETMEK

Kudüs ziyaretimizin ilk durağı Yafa. Hz. Ömer zamanında fethedilmiş bir liman kenti. Yüzyılın başında Hayfa’nın kullanılmaya başlamasıyla önemini kaybeden ve 1965’te kapatılan liman işlevsiz hale gelince turistik bir sayfiye şehrine dönüştürülmüş burası. Şimdilerde hayli kötü bir şöhreti de var ne yazık ki.

Osmanlı yadigârı eserler oteller tarafından adeta hapsedilmiş bulunduğu alana. Buna rağmen hâlâ huzurlu bir sığınak her biri. Şehrin tam orta yerinde II. Abdülhamid’in saltanatının 25. yılı anısına yapılan saat kulesi karşılıyor gelenleri. Tıpkı hemen ilerisindeki Mahmudiye Külliyesi gibi TİKA tarafından restore edilmiş. 1812 yılında 2. Mahmud tarafından inşasına başlanan Mahmudiye Külliyesi kurtarılmış bir bölge adeta. Caminin tavan süslemeleri öylesine zarif ki uzun süre izlemekten alamıyorsunuz kendinizi. Kadınlar mescidi olarak kullanılan yapıda da tavanlarda İslam annelerin isimleri yazılmış birbirinden güzel hatlarla.

Yafa’dan sonra El Halil’e geçip üç peygamberin kabrinin bulunduğu Hz. İbrahim Camii’ne gidiyoruz. İlk kez gelenler camiye güvenlik barikatından geçilerek girildiğini gördüklerinde şaşkınlıklarından kurtulamıyorlar bir süre. İsrail’in zamansal ve mekansal bölünme tuzağını uyguladığı ilk kutsal mekan burası.

POLİS GÖZETİMİNDE İBADET

İbrahim Camii’nde Hz. İbrahim ile eşi Sare’nin kabrinin bulunduğu “el-Hadral İbrahimiyye”, Yakup Peygamber ile eşinin kabrinin bulunduğu “el-Hadral Yakubiyye” ve Yusuf Peygamberin kabrinin bulunduğu “el-Hadral Yusufiyye” bölümleri yer alıyor. Tarihi Roma dönemine kadar uzanan Hristiyan, Yahudi ve Müslümanlara ev sahipliği yapan İbrahim Camii, 1994’te radikal görüşlere sahip Baruch Goldstein adlı bir Yahudi’nin düzenlediği silahlı saldırı sonrası İsrail’in güvenlik kontrolünde ziyaret edilmeye başlanılıyor. Sözkonusu saldırıda 29 Filistinli şehit ediliyor. Buna rağmen cezalandırılan yine Filistinliler oluyor. O günden bu yana Hz.İbrahim Camii’ne İsrail’in kontrolünde girilebiliyor. Mescid-i Aksa’da da uzun süredir yapılmak istenilen benzer bir zamansal ve mekansal bölünme. Bu bakımdan Hz. İbrahim Camii’ni ziyaret etmek Mescid-i Aksa’yı bekleyen tehlikeyi görmek açısından çok önemli.

El Halil’in ardından Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya yol alıyoruz. Müslümanların en büyük üç mescidinden biri dünya barışının da kilit noktası. Peygamber Efendimiz tarafından bütün müminlere ziyaret etmeleri tavsiye edilen Mescid-i Aksa ve Kudüs İsrail’in işgal planlarının da düğümlendiği yer. Bu yüzden yediden yetmişe tüm Filistinli Müslümanlar her ne pahasına olursa olsun mescidi boş bırakmamak için mücadele ediyor. Türkiye’den geldiğimizi söylediğimizde yüzlerinde güller açıyor kardeşlerimizin. Aksa nöbeti tutan ‘murabıt’ ablalar muhabbetle kucaklıyor bizi. Kudüslü gençler için çalışan Musa abi, ‘Biliyor musunuz her biriniz bu mescidi aydınlatan bir kandilsiniz’ diyor kafilemizdekilere. Omuzlarımıza yüklediği sorumluluk ne kadar büyük. Günbatımı bir başka güzel oluyor Kubbetüs Sahra’da gün doğumu apayrı güzel. Tam karşı tepesine çıkıp Zeytindağı’ndan izlerken ise yalnızlığı ve mahzunluğu daha da dert oluyor içimize. Neyse ki Selahattin Eyyubi’nin İslam’ın mührü gibi şehrin dört bir yanında ihya ettiği Peygamber makamları var. Her bir makam Kudüs’te Müslümanlığın alameti olarak yüreklerimizi serinletiyor.