Kurtuluş, makul ve mutedil insan olmakta

Yazdığı kitaplarla tabiatı, fıtratı hatırlatan ve esası unuttukça kaybedeceğimiz vurgusunu yapan yazar Erol Erdoğan, “Yeryüzünün şımarık değil de makul ve mutedil insan olarak kullanımına dair kişisel ahlakın, bunun yanı sıra ulusal ve evrensel bir hukukun da gelişebildiği bir dönem olabilirse bu dönemden yine de kârda çıkabiliriz.” diyor.

ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com

Sosyal medyada virüs haberlerinden sonra en sık rastlanan şeylerden biri ev içi etkinlikler. Kimi 30 yıllık çeyiz sandığını, kimi kitaplığını, kimi dijital çağ öncesi fotoğraf albümlerini dökmüş ortaya. Bir temizliktir ki sormayın. Ortalık biraz naftalin biraz lavanta… Fonda Mirkelam ve “Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam…”

Yazar Erol Erdoğan ile günün modasına uygun, internet üzerinden görüntülü söyleştik. Mesafeyi de sosyalliği de koruduk. Tabiatı, fıtratı, oyun, aile ve korona günlerini konuştuk…

Hep deriz ama hiç bu kadar ‘olağan üstü’sünden geçmemiştik. Ne olacak? Neye yarayabilir bu tecrübe?

Yeryüzünün şımarık değil de makul ve mutedil insan olarak kullanımına dair kişisel ahlakın, bunun yanı sıra ulusal ve evrensel bir hukukun da gelişebildiği bir dönem olabilirse bu dönemden yine de kârda çıkabiliriz. Ama bunun tersini düşünmek için elimizde gerekçeler de var. Kur’an-ı Kerim’de insanoğlunun tarihine vurgu yapan ayetler gibi. Vurdumduymazlık, ders almama, zalimlik, şımarıklık biraz da insanın tabiatında var.

İnsanla ilgilenen biri olarak yıllarca söylediniz durdunuz. İçinizde şöyle bir his var mı; “Tabiat, fıtrat, oyun dedim. Anlamadınız. Buyur işte, ne oldu! Eve hapsolmanız mı lazımdı aileyi görmeniz için?” Hiç diyor musunuz bunu?

Hayır. Olmaması için de dikkatliyim. Şundan dolayı; birtakım konularda önsezileri olanların veya söyledikleri bir dönem sonra doğru çıkan insanların “Ben size dedim inanmadınız, bak başınıza ne haller geldi!” sözlerinin de bir şımarıklık eseri olduğunu düşünüyorum. İnsan sözünden; büyük konuşmasından vurulur. Hatırlatmak gerekebilir ama o hatırlatmayı da şımarıklık içerisinde ortaya çıkan tablodan kendimizi müstağni sayarak yapmamak doğrudur diye düşünüyorum.

Zamanla evde kalmanın önemini de anladık. Ama devamında şimdi biz nasıl zaman geçireceğiz diye başka bir panik başladı sanki. Ne diyorsunuz buna?

Türkiye’deki krizin yönetiminde başta kim varsa onları da bir açıdan kutlamak isterim. Çünkü insan ve toplumların psikolojisi, sosyolojisi alışkın olmadıkları kuralları kabul etmede zorlanır.

65 yaş üstü uygulanan sokağa çıkma yasağı ilk günden uygulansaydı sanıyorum çok ciddi toplumsal sorunlar yaşanabilirdi. İkincisi de evden kaçmayı özgürlük sayıyorduk. “Ya çok sıkıldım hadi biraz dolaşayım, arkadaşların yanına gideyim…” Bunların hepsi evden kaçışın özgürlük anlamına geldiği durumlardı. Şimdi durum tersine döndü. Eve kaçış bir özgürlük, çünkü hasta olmak tutsaklık anlamına gelecek. Bizim özgürlük alanımız şimdi ev. Aslında insanın hep öyle olması gerekirdi ama o dönem kapitalizm insanı sürekli sokağa çektiği için biz de o sokağa kaçanlardan olduk biraz. Şimdi eve dönüş yapıyoruz. Bu evi yeniden fark etme ve tanıma süreci. Önümüzdeki aylarda bu süreçte psikolojimiz nasıl olacak ev ile ilişkimiz nasıl sürecek onu ayrıca sanıyorum gözlemlemek gerekecek.

Çok gezen biri olarak özlüyor musunuz şehir dışına çıkmayı?

Şu anda bir özlem yok. Elbette toprakla buluşmak, gökyüzünü seyretmek, ağaca dokunmak güzel şeyler ama şu anda sonuçta bu modern, azgın ve şımarık dünyanın bir mensubu olarak bir ceza aldığımı düşünüyorum. Allah şefkatini merhametini esirgemesin.

O gezdiğiniz günlerin birikimiyle ortaya çıkan Saklambosi kimin için yazıldı?

Çocukluğumuzdaki oyunlarda kullandığımız tekerleme, mani, sayışmaca gibi oyunların söz unsurlarından yola çıkarak sosyolojik, kültürel tahlillerin yapıldığı bir çalışma bu. Dolayısıyla bazen bir edebiyat metni bazen bir sosyolojik metin olarak görünebilir. Bazen bir etimoloji çabası görülebilir, böyle bir kitap. Sinop’tan bir okuyucumuz sosyal medyadan şöyle bir mesaj paylaştı “Tekerlemelerin MR’ını çekmişsiniz!”.

Sadece Saklambosi’de değil, İnsan Mevsimi’nde ve Oruç Mevsimi’nde de bir nostaljik tat var. Şimdi sanki yazdıklarınızın bir uygulama alanı çıkmış gibi geliyor bana. Ne dersiniz?

Okuyucunun önemli bir kısmı bunları gerçekten nostalji denemesi gibi algıladı. Bu bir yönüyle doğru. Elbette bunu istiyorum. Çünkü hatırlamadan dönüşüm mümkün değil. Ama benim esas önemsediğim ikinci kısım. İnsan Mevsimi kitabında bir cümle vardı. Aslında o cümle bütün yazı çalışmalarımın da özetidir. “İnsan kaybettiğinde mevsimine dönmelidir.” Kadim olan yaşanırsa zaman ve mekân etkisiyle özünü koruyarak yeni duruma kendini uyarlar. Zaten bugün dijital platformlardaki yeni oyunlar, o oyunu oluşturan yazılımcıların sokaklarından, inançlarından, geleneklerinden, izler, anlamlar semboller taşıyor. Biz onlara yeni diyoruz ama onlar eskinin yeniden üretimidir.

Sorunuzun bir başka yönüne de şöyle bir cevap vereyim. Evet, bugün bir nostalji olarak değil hayatın gerçeği olarak önümüze geldi. Mesela Oruç Mevsimi’nde israfla ilgili çok uzun bahisler vardır. İsrafın hem günümüz insanı için, hem bizden sonraki nesillerin ve tabiatın hakkına girmek olduğunu anlatan metinler vardır. Bugün tam da onu yaşıyoruz.

Korku ve tedbir arasında
Korku insanın doğasında olan bir şey. Tedbir de bir ölçüde vardır ama biraz da kültür meselesi. Eğitimle geliştirebileceğimiz, görerek çeşitlendirebileceğimiz, bazılarını üst kuşaktan miras alabileceğimiz, bazılarını günün şartları çerçevesinde yeniden form olarak üretebileceğimiz bir şey. İnsanlar korkuyorlar ama aynı orantıda tedbirli değiller. İçselleştirilmesi için zannederim bir zaman gerekiyor.

YAŞADIKLARINIZI MUTLAKA YAZIN

Bugünlerin bir âdeti de okuma tavsiyesi almak. Siz ne önereceksiniz?

Korona günlerinden önce önerdiğim şeyi, bugünler için de öneriyorum. Yazın! Çünkü her insanın az veya çok bir yazma yeteneği olduğunu düşünüyorum. İlla yazar olsunlar demiyorum. Sonuçta yazarlık başka bir şey olabilir. Ama yazmak her insanın az veya çok başarabileceği bir şeydir. Bu konudaki inancım çok kati, şüphesizdir. Başta “Korona Günlüğü” olmak üzere kesinlikle yazma kabiliyetlerini kullanmalarını, geliştirmelerini, zaten yazanların da bugünü fırsat bilmelerini öneriyorum. 

“DÜNYA PABUCU YARIM ÇIK DIŞARIYA (GİR İÇERİYE) OYNAYALIM” 

Bu tekerleme bugünlerde biraz değişikliğe uğrayabilir galiba, ne dersiniz?

O çok güzel bir söz, müthiş bir değer var orada. Modern insanın çok ihtiyaç duyduğu bir şey.

Biz bugün ne yapıyoruz, birisine küsüyoruz ve gönül almak için bir şey yapmıyoruz ya da bize küsen birisine canın cehenneme diyebiliyoruz. Ama bu tekerlemelerde bir gün önce oyundaki bir durumdan dolayı, bir kırgınlık olabilir, oyun kaybetme olabilir, oyunbozanlık olabilir; ondan dolayı bir gün önce araları bozuşan oyun arkadaşlarının bir gün sonra nasıl da gönül almaya çalıştığını, kızdırma yöntemi de dahil arkadaşını dışarı çıkarma çabasını görüyorum. Sokağa çıkalım değil ama gönül alma kısmı bence korona günleri için de geçerli.

Bugünlerde hem çocuklar hem yetişkinler için evde zevkli vakit geçirmenin yolları neler?

Birincisi aile bireyleri sürekli birlikte bir şey yapmak zorunda olmadıklarının farkında olmalılar. Bunu özellikle söylüyorum. Herkes ailenin birlikte ne yapabileceğine dair öneri listeleri sunuyor. Bundan şöyle bir endişem var; aile üyeleri birbirine bağımlı hale gelmemeli ya da birbirlerini baskılamamalı. Tek başımıza da vakit geçirebilmemiz gerekir. Bu alışkanlığımızı terk etmemeliyiz ve bu kültürü kazanmalıyız ama aynı zamanda aile bireylerinin birlikte olması da lâzım.

SÖZ SÖYLEME YETENEĞİNİZİ GELİŞTİRMEK MÜMKÜN

Evde bir araya gelince ne oynayalım?

Ben ısrarla daha çok söz söyleme yeteneğini geliştiren oyunlar öneriyorum. Bir masal oluşturabilirler. Yani ailenin bir üyesi bir masal cümlesinin girişini söyleyebilir ve aile bireyleri sırayla hayal güçlerini de kullanarak bir masal oluşturabilirler. Eğer bu önerim dikkate alınırsa korona günlerinin sonunda yüzlerce aile masalının ortaya çıkabileceğini tahmin ediyorum. Bu aynı zamanda bu sürecin bir aile masalına, hikâyesine nasıl yansıdığını da göstermesi bakımından kıymetli olacaktır. Bir kelimenin son hecesinden ya da son harfinden bir kelime üretme oyunu oynanabilir. 3 taş 5 taş 9 taş oyunları evde çok rahat oynanabilir. İsim-şehir, adam asmaca, bom türü oyunlar oynanabilir. Gölge oyunu bugünlerde evde çok rahat oynanabilecek oyunlardan. Tekerleme, mani öğrenilebilir, öğretilebilir.

Sizin favori tekerlemeniz hangisi?

Saklambosi’yi yazmadan evvel sorsaydınız muhtemelen birkaç tekerlemeyi söylerdim ama yoğunlaştıkça her tekerlemenin gerçekten çok sevimli, kendince bir derya olduğunu fark ettiğim için bir tanesini seçip söylemek zor artık. 50 tekerlemeyi peş peşe söylemek istiyorum. Çünkü her biri ansiklopedi kadar büyük. Onların her biri yüzlerce, binlerce yıllık yoldan geliyorlar. Şöyle düşünün; siz yüzlerce yıllık binlerce yıllık yoldan gelmiş birisine “Hele bir anlat deyin” bakalım neler anlatacak…