ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 28 Mayıs – 12 Haziran tarihleri arasında düzenlenen Beyoğlu Kültür Yolu Festivali tüm hızıyla devam ediyor. İstanbul'un kültür ve sanat yaşamını dünya sahnesine taşıyan Beyoğlu Kültür Yolu Festivali, 12 Haziran'a kadar sürecek bin 500'den fazla etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Festival kapsamında kurulan 3 açık hava sahnesi, 15 sokak sahnesi ve 4 cadde etkinliği festival coşkusunu kentin dört bir yanına taşıyor. Alanında duayen yerli ve yabancı 4 bin 953 sanatçının katıldığı 40 mekân ve 62 salonda, 53 kültür-sanat kurumu paydaşı ile düzenlenen etkinlikler, 7'den 70'e herkesi sanatın birleştirici gücü altında İstanbul'da bir araya getiriyor. Atatürk Kültür Merkezi'nden Galataport'a uzanan 4,1 kilometrelik Beyoğlu Kültür Yolu rotası üzerinde gerçekleştirilecek Beyoğlu Kültür Yolu Festivali'ni Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan ile konuştuk. Akşam Cumartesi için sorularımızı yanıtlayan Demircan, "Biz bu şehri geliştirmeyi istiyoruz, sanatçısıyla, toplumuyla, herkesle. Tüm amacımız bütüncül olarak şehre değer katmak ve başka bir yere taşımaktır." diyor.
DİĞER ŞEHİRLERE DE ROL MODEL OLUYORUZ
Kültür Yolu projelerinin toplumsal bağlamda düşünsel zemini nedir?
Toplumlar bir arada yaşıyorlar. Yaşadıkları yerin adı da şehir. Bu şehirde geliştirdikleri yaşam tarzına kültür diyoruz. Bu birikimle bu şehirde oluşan yeni ihtiyaçları çözerken sanatçılar önderlik yapıyor. Bu noktada bir üçlü söz konusu. Şehir, kültür ve sanat. Bu üçü bir dinamiktir. Dünyada insanlar, kendi şehirlerini geliştirebilmek, kültürlerini tazelemek, onları yeniliklere kavuşturmak ve şehrin gelişmesini sağlamak için kültür festivalleri, etkinlikleri yaparlar. Bunun en güzel örneği de kültür başkentleri uygulamasıdır. Bu uygulama, dışarıdan bakıldığında kendilerinin tanıtımı gibi dursa da aslında diğer bir yönüyle de kendi varlıklarının önemli olanlarını ön plana çıkartarak, oradaki halka ve insanlara sanatsal yaklaşımları sunmaktır. Biz de kültür yolunda şehrin tarihi mekanlarına, antik kentlerine, yapılarına ve mimarlarına dikkat çekerken, yenilerin de bu ilhamla yeni yapılar oluştururken veya üretirken bu ruhla yapacaklarına inanıyoruz. Bu bir kültürel aktarımdır. Bu moda için de böyledir gastronomi için de. Bu vesileyle tarafları toplamış, ön plana çıkarılması gerekenleri ön plana çıkarmış, varsa bir temanız, onun altını doldurmuş bir halde bunu yaparsınız. Ama bunun içerisine eğlenceyi de katarsınız. Çünkü eğlenerek öğrenmek diye bir kavram var. Dolayısıyla kültür başkentleri kavramı, uzun yıllardır dünyada var. Şehirler kendini kültürüyle ve sanatıyla anlatır. Aslında şehir bunu kendi vatandaşı için yapar. Onları motive etmek ve onları desteklemek için... Bir diğer neden de geçmişten ilhamla üzerine yeni bir şey koyup, inovasyonda iddia sahibi olmak ve çizgiyi bozmadan dünyada marka sahibi olmak... Bu dünyada var olan bir gelenek. İşte kültür başkentleri ilhamıyla Beyoğlu Kültür Yolu'ndan maksat, şehrin önemli değerlerinin önünü açmak ve buradan diğer şehirlere bunu yaymak, onlara da bir yol haritası oluşturmak. Çünkü bunu yapmak isteyenler nasıl yapılırı merak ediyor. Bu etkinlikleri yaparken aynı zamanda rol model de oluyoruz.
ASLINDA BU 20 YILLLIK BİR HİKAYE
Kültür yolu projelerin aslında uzun bir çalışmanın sonuç ürünü. Doğru mu?
Son 20 yıldır burada hizmet edenler var. Başta sayın cumhurbaşkanımız, Kadir başkanımız, bakanımız, Beyoğlu'nda hizmetler yaptı. Bu hizmetleri yaparken somut mirasımız nelerdi; AKM, Taksim Camisi, Atlas-Emek Sineması, bir sürü mimari örnekler, Galata Kulesi ve Galataport... Bütün bunlar aslında somut mirasımızın restore beklediği alanlardı. 20 yılda bunlar yapıldı, içine bir hayat kondu. Aslında bu 20 yıllık bir hikâye. Dolayısıyla bu zaten çok evvel başladı ve asla bu bir tesadüf değil. Bütün bu iş ve düzenlemelerin ardından, mekanların tamamlanması ve Galataport'un da açılması festivalin başlangıcı oldu. Böylesine restore edilmiş mekanlar olmadan da olmazdı bu festival, bu ses çıkmazdı. Kısaca bütün bunlar hasretle beklendi, günü geldi ve başlandı.
TÜM AMAÇ ŞEHRE DEĞER KATMAK
Hem teknik hem de içerik olarak festivalde çok farklı nitelikte etkinlikler var.
Çeşitlilik olmadan festival olmaz, kültür de olmaz. Şehir eksenli olarak toplumsal kültürü yeni yaklaşımlarıyla ön plana çıkarmaya çalıştık. Galataport'taki tarihi saat kulesi önemli bir tarih ve yeni eklentileriyle tamamen çağdaş bir form. Orada bir sürü yapı restore edildi. Tarihi yapılar eklentileriyle de birlikte onlara uygun bir şekilde ortaya çıkarıldı. Gelene ek yapmışız ve gelenek olmuş. Kültür dediğimiz de tam olarak böyle bir şeydir. Her türlü içerik ve teknik formda, etkinlikte ortak amacımız yaşadığımız dünyayı dönüştürmek... Her zaman kültür, geçmişi anlatır. Sanat da artık onun birikimiyle bugün yaşadığımız ve yaşayacağımız bütün yenilikleri anlatır. Kültür ve sanat kavramı böyle birbirini tamamlayan bir iki parçadır. Öte yandan bu festivallerdeki düşünsel zemini doğru anlatmalıyız ki bu işin sadece eğlence faaliyeti olmadığı ortaya çıksın. Tüm olay bütüncül olarak şehre değer katmak ve başka bir yere taşımaktır.
FESTİVAL ASLINDA BİTMİYOR
Festival tarihlerini ilerleyen yıllarda daha geniş tutmayı düşünür müsünüz?
Bizim şu an ilk yıllarda yapmaya çalıştığımız şey markalama çalışması. Kalıcı hedefimiz, yerli ve yabancı herkes için, "Bakın İstanbul'da Beyoğlu'nda, AKM ile Galataport arasında birçok tarihi mekânlar, müzeler, eserler vardır ve buralar gezmeye, görülmeye, fotoğraf çekmeye değer yerlerdir." olgusunu ve algısını yerleştirmek. Bunu yaparken de olabildiğince çok sanatçıyı burada buluşturabilmek. Biz insanlara bir yol çiziyoruz. Bu olgu oluştuktan sonra belki bu etkinliğin yapılmasına bile gerek kalmayabilir. Bütün bunlar aslında bir ilgi çekmektir. Örneğin Milano deyince insanların aklına moda gelir çünkü tekstil orada güçlüdür. İstanbul ve Beyoğlu deyince de kültür, sanat, tarihi eserler gelebilmeli. Ve insanlar buraya bunun için gelmeli. Kısaca kültür yolu festivalinin tarihi teknik olarak bitse de aslında devam ediyor. Sonuçta festival bittiğinde insanlar da "Bitti, artık gitmeyelim buralara" demeyecekler. Festival ve yaptığımız etkinlikler buradaki sosyal hayata bir katkı sadece. Amacımız burayı daha da parlatmak. Mevzu şehre değer katmak ve ön plana çıkarmak.
KÜLTÜR ÇOK PAYDAŞLI BİR ŞEY OLMALI Kİ KÜLTÜR OLSUN
Festival çok paydaşlı bir oluşum aynı zamanda. Birçok partneriniz var birlikte yürüdüğünüz...
Evet kültür yolu festivallerinde birçok partnerimiz var. Sivil toplum kuruluşları etkinlikler yapıyor. Bu işe gönül vermiş sahada birçok organizasyonlar var. Biz tüm bunları destekliyoruz. Verdiğimiz destek onların işinin tamamını kapsamıyor belki, ama onlar da kendilerinden katıp bu işi aşkla yapıyor. Kültür çok paydaşlı bir şey olmalı ki kültür olsun. Bu festivaldeki diğer tüm paydaşlarımıza da dikkat çekmek istiyorum, onların katılımını önemsiyoruz. Sanatçılara "Gelin emeğinizi sergileyin, biz de kurulum masraflarını verelim" dedik. Kendileri de bu fırsatı değerlendirdi. Ama kimsenin emeğini, fikrini cebimize koymadık. Bütün partnerlerimizin duygusu bu ve zaten devlet de bunun için var.
REFİK ANADOL TAM OLARAK BİR KÜLTÜR SANAT İNSANI
Refik Anadol'un hem sanatını hem de çalışmasını festivale dahil etmek de çok kıymetli. Ve ilk kez bu festivalde sergilenecek bir iş tasarladı...
Refik Anadolu çok mütevazı bir insan. İç dünyası çok güzel birisi. Çok eskiden beri tanıyorum. Bu çalışmasında Rumi'yi anlatıyor. Kendisi tam anlamıyla bir kültür sanat insanı. Modern ve çağdaş bir sanatçı. Aynı zamanda kökünde var olan değerlerini modern ve çağdaş araçlarla anlatıyor. Onu farklı kılan da sanıyorum tam olarak bu. Kendisini gönülden destekliyorum. Biz sonuçta devlet kurumuyuz ve bakanlığımızın en önemli hedefi Anadolu'daki kendi kültürümüzü geliştirmek, aktarmak ve dünyaya tanıtmak. Refik Anadol da bunu dijital sanatıyla yapıyor. Partnerlerimizin de tamamı bu duyguda. Çağdaş sanatta kendi kültürümüzü aktarıyorsak kıymetli ama kültürümüzü görmeden sırf ithal ediyorsak o zaman kendi kültürümüzü ıskalıyoruz demektir.
İNSAN İLHAMINI KENDİ ÇEVRESİNDEN ALIR
Misyon ve vizyonunuz nedir peki?
Kültürel değerlerimizi, somut veya somut olmayan mirasımızı gençlere aktarmak ve onlara ilham yaratmak. Çünkü insan ilhamını kendi çevresinden alır ve onun üzerine yeni bir şey koyar. UNESCO da böyle söyler, her şehir kendi kültürel değerlerini bugünün normlarında ve düzeninde geliştirmelidir, sunmalıdır. Kendi insanına ve tüm insanlığa ulaşacak değerler üretmek her şehrin hedefidir. Bizim de hedefimiz budur. Biz bu şehri geliştirmeyi istiyoruz, sanatçısıyla, toplumuyla, herkesle. Elbette aynı zamanda tanıtmak, turist de gelsin istiyoruz. Bu da bonustur. Kültür bir şehri var etmektir. Buna çok ihtiyaç var. Şöyle bir şey anlatayım. Bundan 50-60 yıl evvel, zamanın belediye başkanı, Galata Kulesi'nin şapkasının restorasyonu için bir yarışma düzenlemiş. İki genç bu yarışmaya katılır. Biri statikçi diğeri de mimardır. 20'li yaşlarda ikisi. Belediye başkanı da bu işi onlara vermiş. Sonra bu iki genç ofis kurmuşlar. Ve en son hangi işi yaptılar, Çanakkale Köprüsü... Ben onlarla görüşüyorum. "Bizim ilhamımız Galata Kulesi" diyorlar. Ortada modern bir köprü var ama ilhamı Galata Kulesi. İşte biz de tam olarak bunu yapmaya çalışıyoruz.