Kültür politikalarının neresindeyiz?

Lütfi Sunar, Osman Ülker ve Firdevs Bulut Kartal'ın hazırladığı Geleceğin Türkiyesinde Kültür Politikaları Raporu'nda; çok tartışılan ve eksikliği sıkça vurgulanan kültür politikaları konusu ele alınıyor. Geçen hafta İLKE Vakfı tarafından açıklanan rapor genel anlamda bir durum değerlendirmesi olarak dikkat çekiyor.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Kültürel iktidar tartışmalarında havan su dövmeye devam ediyoruz. Sürekli durum tespiti yapılıyor, sorunlar ve çözüme dair fikirler üretiliyor. Ancak sahada bütün bunların karşılığını yeteri kadar gördüğümüzü söylemek zor. Zira uzun yıllardır çeşitli gerekçelerle öncelikler sıralamasında en gerilere attığımız kültür-sanat başlığı halen 'hayati' derece önemli sayılmıyor. 'Muhafazakar' kesim tarafından 'başarısızlık' üzerinden bir değerlendirme konusu olabiliyor en fazla.

Geçen hafta İLKE Vakfı tarafından açıklanan Geleceğin Türkiyesinde Kültür Politikaları raporunun bu anlamda bir farkındalık oluşturmasını umut ediyorum bütün iyi niyetimle.

Muhafazakar kesimde sivil toplumun ilgi alanına girmeyen kültür-sanatın epey geç de olsa İLKE Vakfı tarafından ele alınması da ayrıca takdire değer.

Lütfi Sunar, Osman Ülker ve Firdevs Bulut Kartal'ın hazırladığı Geleceğin Türkiyesinde Kültür Politikaları Raporu'nda; çok tartışılan ve eksikliği sıkça vurgulanan kültür politikaları konusu ele alınıyor. Mevcut durum veri temelli ele alınarak geleceğe dair öneriler sunuluyor. Kamu, yerel yönetimler ve özel sektörün kültüre yönelik yaklaşımları, tercihleri ve yatırımları ortaya konuluyor. Bu kapsamda kültür alanı ve aktörler Kültür Bakanlığı'nın serencamı, kültüre ayrılan kaynaklar, yerel yönetimlerde kültür politikaları, özel sektörün kültürle ilişkisi ve Türkiye'de yabancı ülkelerin kültürel aktiviteleri çerçevesinde ele alınıyor.

Kültürel alanın şekillenmesine katkı yapan başlıklar üzerinden değerlendirmelere yer verilen

raporun en çarpıcı vurgusu Türkiye'de kültür politikalarında bir bütünlük olmadığı. Rapora göre Türkiye'de son yirmi yılda farklı kültürel sektörlerde önemli gelişmeler yaşansa da bu gelişmelerin bütüncül bir şekilde gerçekleşmemiştir. Bu sebeple kültürel alanda var olagelen parçalılık sürmektedir. Bu bağlamda Türkiye'nin gelişmeleri dikkate alan ve gelecek odaklı bir kültür politikası ve stratejisine acilen ihtiyacı bulunduğu görülmektedir.

Rapordaki şu tespit de üzerinde düşünmeye değer: "Türkiye'de kültür alanı gittikçe daha tartışmalı bir hal alıyor. Bir tarafta 200 yıldır devam eden batılılaşma çabaları ve dinamikleri kültürel alanı şekillendirmeye devam ederken diğer tarafta tarihsel ve toplumsal kimliğin yeniden üretiminin bir zemini olarak görülüyor. Bunlara eklemlenen kültürel alanın endüstrileşmesi, küreselleşme ve yerel alt kültürlerin açığa çıkma dinamikleri kültürel alanı gittikçe daha karmaşık ve tartışmalı hale getiriyor. Görünürde ideolojiler arası bir çatışma alanı gibi algılanan kültürde, aslında daha derinlerde egemen toplumsal gruplar ile bastırılmış toplumsal gruplar arasında bir gerilim olduğu gözden kaçmaktadır. Türkiye'de bir kültür endüstrisi tam anlamıyla oluşmasa da kültürün sermaye tarafından endüstriyel kullanımı söz konusudur."

SERMAYE KÜLTÜRDE BELİRLEYİCİ

Raporda kültür ve sermaye ilişkisi hakkındaki bölüm de hayli dikkat çekici:

"Türkiye'de müzik endüstrisi, film endüstrisi, yayıncılık endüstrisi, görsel sanatlar, gösteri sanatları ve tasarım gibi yaratıcı sektörlerde bir kültür endüstrisinin oluşup oluşmadığı tartışmalıdır. Ancak kültürün endüstriyel üretiminin ve tüketiminin oluştuğu gözlemlenmektedir. Bu kapsamda toplumsal ve finansal bir fayda yaratan bir kültür-sanat alanının olmadığı görülmektedir. Yine de son zamanlarda müzik, film ve yayıncılık alanlarının bir endüstriyel karakter kazandığını görmekteyiz. Bu alanlarda öne çıkan içeriğin daha çok küresel kültür formlarının yerelleştirilmesi veya sunulması şeklinde olduğu görülmektedir. Türkiye'deki kültürel endüstri gittikçe küresel kültür alanının belirlenmiş bir uzantısı haline gelmektedir.

Bu trendde Türkiye'de kültür sanat alanına yatırım yapan veya destek veren sermaye gruplarının tercih ve eğilimlerinin de belirleyici bir rolü vardır. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Borusan, Doğuş ve Zorlu gibi sermaye grupları kurdukları vakıflar, yayınevleri, topluluklar ve sponsor oldukları faaliyetlerle özellikle Batılı kültür ve sanat formlarının yayılmasında önemli roller oynamışlardır. Bu anlamda, ayrıca bu gruplar bünyesinde yer alan Garanti, Yapı Kredi, Akbank gibi bankaların da kültür sanat alanına belirleyici müdahalelerde bulundukları görülmektedir. Mesela buna mukabil "muhafazakâr" olarak nitelenen sermaye gruplarının ve bankaların -son yıllarda biraz artmakla birlikte- benzer bir ölçek ve süreklilikte kültür sanat alanına yatırım yapmaları veya destek vermeleri söz konusu değildir. Yukarıda anılan ve benzeri sermaye gruplarının geçmişte Türkiye'de modernleşme etrafında bir ulusal kültür oluşturulmasına destek verdiğini ve günümüzde de küreselleşme seyrini takip ederek küreselleştirici kültür enstrümanlarına yatırım yaptıklarını görmekteyiz"