Kudüs anadır!

''Samimiyet sizin oynayabileceğiniz bir şey değil. Hissederler, hissetmezler'' diyen sevilen oyuncu Kemal Uçar, sunuculuğunu üstlendiği TRT1'de ekrana gelen Lingo Türkiye'de yarışmacılarla kurduğu sıcak iletişim ile dikkat çekiyor. Gazze'de yaşanan katliama seyirci kalmayan Uçar, sosyal medyada yaptığı paylaşımda ''Biz barış derken bunlar masum Filistin halkına soykırım uygulama peşindeler. Oysa üstadın dediği gibi 'Kudüs anadır! Hiç uğraşmayın, onu yok etmeye gücünüz yetmez!'' ifadelerini kullandı. Uçar ile Lingo Türkiye'yi, oyunculuğu, okur ve yazarlığı üzerine konuştuk.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Onunla ilk göz aşinalığımız büyük ölçüde Ezel dizisi le başladı. Yamak Ahmet'te de çok sevdik. Sonrasında pek çok dizi ve sinema filminde karşımıza çıktı. Başarılı oyuncu Kemal Uçar, sorumluluğunu üstlendiği her karakteri öylesine samimiyet ve içtenlikle giyindi ki yaptığı her iş seyirciden büyük teveccüh gördü. Şimdilerde TRT 1'de hafta içi her gün haber öncesi saat 17.45'te Lingo Türkiye ile ekrana geliyor. Üç etaptan oluşan yarışma dil konusunda belleğimizi canlı tutmak için de güzel bir imkân sunuyor. Zamanın hızla ilerlediği Lingo Türkiye'de yarışmacılar, oluşan kelimeleri bularak ödül kazanmaya başlıyor. Hızlı düşünmenin önemli olduğu Lingo Türkiye'de kaç kelimenin doğru tahmin edildiği değil kasada toplanan ödül miktarı önemli. Bu keyifli yarışma vesilesi ile Kemal Uçar'la bir araya gelip Lingo Türkiye'yi, oyunculuğunu, okur ve yazarlığını konuştuk.

Lingo Türkiye'de olmak ne hissettiriyor size?

Bir kelime yarışması ile ekrana gelmek benim için ekstra bir mutluluk. Çünkü dil hassasiyeti bende çok yüksek. Edebiyat mezunuyum aynı zamanda şairlerin hayatını oynama fırsatım oldu. Bir yandan senaristlik yapıyorum, tiyatro oyunları yazıyorum. Böyle bir yerden denk gelmesi güzel oldu.

Bir yandan TRT'de Lingo Türkiye var. Bir başka kanalda Kim Milyoner Olmak İster'de Kenan İmirzalıoğlu ekrana geliyor. İkiniz de Ezel'de birlikte oynamıştınız. Ekranda karşı karşıya olmak nasıl bir his?

Bu çok güzel bir şey. Çok kıymetli bir insandır Kenan abi. Ona da çok yakışan bir yarışma. Ben o konuda çok şanslıyım. Tam istediğim gibi bir yarışmanın içine düştüm. Kendimi daha çok ifade edebildiğim, insanlarla daha çok sohbet edebildiğim çok süratli bir yarışma. O biraz daha ağır tempoda ve Kenan abiye çok yakışıyor.

Lingo Türkiye'nin ritmi farklı sanırım...

O yüzden kendimi çok rahat hissediyorum burada. Ama O'nun da çok güzel Türkçe'si vardır. Böyle kaliteli isimlerin hep beraber benzer işler yapması da kaliteyi yükseltir. Kenan Abi rakibin de fazlası ama çok şükür ratinglerimiz de gösteriyor ki seyircide karşılık bulmaya başladık. O yüzden de birbirimizi ileriye itelim. Arada tabi bunun şakası yapılıyor.

TRT ile geçmişe dayanan bir bağınız var. Hayatınızda nasıl bir yeri var TRT'nin?

Bu beni çok heyecanlandıran bir şey. Çok fazla söylenir biraz da klişe olduğu düşünülür ama orası benim içi evden fazlası. Çünkü Ankara'da öğrenciyken benim için okuldu TRT. O tedrisattan geçmiş olmanın verdiği harika bir avantaj var. Şimdi o kanalın içinde çok değerli birtakım işlerde bulunma şansı da benim için başka bir yerde oyunculuk yapmaktan daha değerli. Kanal benim için bambaşka bir yerde duruyor o bakımdan. İşyeri gibi değil orası. O yüzden de daha fazla sorumluluk hissettiğim bir yer. Çocukluğumuzun kanalı.

TRT'de pek çok projede rol aldınız ama en çok ilgi gören Yamak Ahmet oldu galiba...

Yamak Ahmet bizim bile hiç anlamadığımız şekilde seyirciye ulaşan, insanların çok samimi bulduğu bir Ramazan işiydi ve şimdiki dizilere göre birazcık minimal bir işti. Oradaki nahiflik çok sevildi. Şimdi yazayım sosyal medyaya Yamak Ahmet çekeceğiz diyeyim bak nasıl karışır ortalık. Neden öyle oluyor biliyor musunuz? O minimal işi biz nasıl inanarak ve keyifle çektiysek o geçiyor demek ki seyirciye. Şanslı işlerimden biri de odur.

Tiyatroda da ekranda da galiba samimiyet önemli bir avantaj...

Samimiyet sizin oynayabileceğiniz bir şey değil. Hissederler, hissetmezler. Herkes için iyi taktik. Samimi görünelim işler iyi gitsin, denilebilir ama öyle olmuyor. Oyunculuk kısmını soruyorsanız orası çok çalışmakla olan bir şey. İlk başta gereken teknik çalışması yapılmalı, başka türlü olmaz. İşin teknik kısmını hallettikten sonrası samimiyet kısmı. Nasıl oluyor bilmiyorum da artık ne oynarsanız oynayın ona inanacaksınız. Onu yargılamayacaksınız. Onu haddinden fazla büyük bir şey olarak düşünmeyeceksiniz. Cengiz Topel oynarken de Payitaht Abdülhamit'te Ahmet Nuri Efendi'yi oynarken de böyle yaklaştım. O karaktere inanmak işin teknik kısmını hallettikten sonra bence birinci formülü. Diğeri de son olarak da galiba kendim için söylemiyorum bunun için ama Allah vergisi bir şey de olmalı. Bazı insanlarda o enerji olduğu zaman iş yolunda gidiyor.

Anadolu'dan İstanbul'a gelip bu sektörün içine girmenin avantajı ya da dezavantajı oldu mu?

Küçük yerde büyümenin başka büyük avantajları vardır. Dağılmazsınız, rüzgâr sizi çok alıp götürmez. Gitseniz bile biri sizi tutup tekrar 'Dur bakalım gel buraya' der. Bugün 38 yaşımdan baktığımda 'İyi ki Adana'da büyümüşüm. Ankara'da üniversite okumuşum' diyorum. En büyük avantajı şu oldu. Yarışma için dönüp söyleyelim. Oraya Türkiye'nin her yerinden insanlar geliyor. Ben onların hepsini tanıyorum. Senelerdir tiyatro ile gitmediğim şehir kalmadı. Onlarca şehirde film ve dizi çektik. Şimdi onların dilini biliyorum, onların şakasını, neye duygulandıklarını çok iyi takip edebiliyorum.

Peki iyi ki oynamışım dediğiniz işler hangileri?

Dublörün Hikâyesi için her sahneye çıktığımda bunu düşünüyorum ama Ankara Sanat Tiyatrosu'nda ilk profesyonel olduğum oyun Haliyle Belalı Aile hep bir başka yerde. Gencecik bir adam sahnede, hocaları olan isimlerle beraber sahneye çıkıyor. İyi ki o gün oradaymışım. Onu onun için diyebilirim. Televizyon için mesela Yedi Güzel Adam dizisi ve Bütün Saadetler filmi bir tarafta tiyatro için de Belalı Aile ve Dublör başka bir tarafta.

Sizin senaristlik ve oyun yazarlığı tarafınız da var. Yazarlık tarafınızı nasıl besliyorsunuz?

Biraz çalışkan biriyim. Bunun için senelerce kafa yordum. Amerikan Edebiyatı mezunuyum. Edebiyat mezunu olmak bir avantaj. Lisede iken de Türk edebiyatım çok iyiydi. Hâlâ da okuyorum elimden geldiğince.

Neler okuyorsunuz mesela? Bu okumalar size ne katıyor?

Bu ara delirmiş durumdayım. Üç farklı şey okumaya çalışıyorum. Biraz Cumhuriyet Tarihi'ne kafa yordum. Öncesi, sonrası, hocaların biraz okuyun dediği kitaplar. Bu biraz kişisel merak. Roman okumayı çok hafife alanlar var. Onlara gülerek bakıyorum. Başkasının hayatını mı okuyacağım diyorlar. O sana yüzbinlerce şey verebilir. Özel bir şeyler okumaya başladığım dönemler kesin onunla ilgili bir şeyler yazacağım dönemlerdir. Cumhuriyet tarihinden bir hikâyenin senaryosunu çalışmaya başlıyorum. Yazarken neye dikkat ediyorum; o ara kendimi nasıl hissedersem, neyle alakalı hissedersem onu yazmaya çalışıyorum. Bunu bir ek iş gibi yapmanın avantajı da bir yere proje yetiştirmeyeceğim için o bana bir rahatlık veriyor.

"SAVAŞ DEĞİL İNSANLIK DRAMI"

Sosyal medyada çok aktif değilsiniz ama Gazze'deki soykırımla ilgili paylaşımlar yaptınız, sessiz kalmadınız. O anlamda dünyada olup bitenlere nasıl bakıyorsunuz?

Ne hissediyorsam onu dile getirmekten çok fazla çekinmiyorum. Burada hiçbir planım, programım olmuyor. Ama sosyal medyanın da her günün insanı haline de gelemiyorum. O da yok içimde. Bütün belirli gün ve haftalarda bir şey paylaşayım, hayır. Çünkü öyle bir mahalle baskısı da oluşmaya başladı. Niye bununla ilgili bir şey demiyorsunuz filan. Ne hissediyorsam orada olmak istiyorum. Bütün dünyanın gözü önünde, yanı başımızda savaş falan yok bir insanlık dramı var. Ülkemizde II. Dünya Savaşı ve orada yaşanan insanlık dramları ile ilgili filmler çok seyredilir. Ama şimdi insan şunu demeden duramıyor; 'Şu an siz bunu yaptığınızın farkında mısınız?' Bize işgal yıllarında topraklarımızla ilgili mücadele verirken

'Bakın buralarda böyle şeyler yaptınız' diyerek bazı ithamlarda bulunuyorlar. Bize bir kelime söyletmeye çalışıyorlar. 'Bunu yaptınız siz.' Biz de senelerdir diyoruz ki 'Tamam kurullar toplansın, oturalım belgelere bakalım.' Orada kimse yok. Bugün canlı yayında seyrediyoruz soykırımı yine kimse yok. Bunu görüp de yazmamak mümkün mü? Oralarda bir şey söylüyorsam çok hissettiğim gibi yazdığım içindir. Sadece hissettiğim insan olmaya çalışıyorum. Bu süreçte çok da güzel duruyoruz ülkece. Burada bir düşünce birliğimiz de var. Rusya-Ukrayna Savaşı'nda da oradaki duruşumuzla çok güzeldi. Ben de bu toprağın bir ferdiyim. Burası benim de vatanım hissettiklerimi ara sıra dile getiriyorum. Lingo Türkiye'de Cumhuriyet Bayramı'na özel bir bölüm çektik. Orada bir konuşma yapmam istenilmişti. Bundan bahsetmeden geçemedim. Çünkü yaşananlara bakıp kendi Cumhuriyetimizin de değerinin farkına varalım.

İYİ OLMAK İSTEYEN OYUNCU TİYATRO YAPAR

Bu sezon Dublörün Hikâyesi adlı tek kişilik oyununuz devam ediyor. Hangi ekiple sahneliyorsunuz?

Tiyatro Mitos en yakın arkadaşım ve eşinin kurduğu bir tiyatro. Onlar o işi çok güzel sahiplendiler. Ben de bu taraftan onlara destek oluyorum.

Tek kişilik oyun mu daha konforlu yoksa ekip halinde sahneye bir şey çıkarmak mı?

Hangisinin enerjisi oyuncuya ne katar ne kazandırır?

Dublörün Hikâyesi bizim 10-12 senelik hayalimizdi. Sonra İKSV Tiyatro Festivali'nde metin olarak seçilince biz de iyice hızlandırdık. Pandemi de bizi durduramadı ve sahneye taşıdık. Ama ekipçe bir şey yapmak da başka bir haz. Tek başına oynamak çok büyük sorumlulukmuş. Bazen beni yoruyor ve korkutuyor. Her oyun öncesi korkuyorum. Normalde bu kadar olmaz bende. Çok stresli bir insan değilim ama o sorumluluk fazla. Bir de ekip halinde bir şey yaptığınızda onun kulisi başka. Benim kuliste yalnızlıktan duvarlara bakıyorum son 25 dakika. Oyun öncesi hazzı başkadır. Onu özlüyorum biraz. Bu biraz daha sorumluluk istiyor. Tabi ben sahnede tek başımayım ama geride 15 kişi ile çıkarttık biz o oyunu. O bile çok çılgınca bir şey.

Özel tiyatroların durumu nasıl sizce? Süreç nereye getirdi sizleri ve seyirciyi?

Çok şükür tiyatro seyircisi tiyatroya aynı sadakatle devam ediyor. Sinema çok ciddi bir kriz yaşıyor. Tiyatroda biz daha iyi durumdayız. Ama derseniz ki bunun ekonomik karşılığı var mı? Ne yazık ki orada sıkıntılarımız var.

Son dönemde en popüler dizi oyuncuları bile tiyatroya kaçıyor. Bu kaçışın sebebi nedir?

Genel oyuncu sayısını düşündüğümüzde çok fazla değil. Gelenlerin sebebi de birincisi orada alınan haz gerçekten anlatıldığı gibi bir haz. Orada birebir bir şey yaşamak, anlık seyircinin gözünde onu görmek gerçekten çok güzel. İşinde daha iyi olmak isteyen oyuncu zaten tiyatro yapar. 30 gün provada farklı şeyler deniyorsunuz. Yarın bir gün bir film projesine dahil olduğunuzda cebiniz çok dolu olacak. O yüzden çok akıllıca bir şey. ABD'de de farkındaysanız çok ünlü oyuncular devamlı tiyatro yapıyorlar. Kendimizi müthiş bir hazırlama yöntemi. Sadece bunun için bile çok yararlı. Tek kişilik oyunumda 14 kişiyi oynuyorum. Düşünebiliyor musun kaç tane sinema veya televizyon işine hazır karakter var cepte.