Kötülük bitmez sen tarafını seç!

Sanat ambalajlı magazin dünyamızın şiddet temalı son (Keşke ve İnşallah gerçekten son olsa) filminin aktörü Ozan Güven olayında bir sessizlik oldu başlarda. Hakkı teslim edilesi bazı isimler tepki de gösterdi. Peki soru şu: Bazı değerli yönetmenler şiddetin ne kadar fena bir şey olduğunu anlatan, mesela “Sen Anlat Cihangir” adında cesur diziler çekecekler mi?

ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com

Hiç inanmadığım, inandırıcı bulmadığım, hafızalar yoklanırsa kendi kendini imha edeceği kesin bir beylik cümle var: Biz ne ara bu kadar kötü olduk!

Biz diye kolektif hale getirilen her ne ise, o hep böyle bir şeydi. “Biz”in içinde, içimizde hem hasletten, iyilikten; hem düşüklükten, kötülükten çok iz var. O yüzden yeni bir durumdan bahsetmiyoruz.

Ama çok kalabalık, iç içe ve hızlı bir etkileşim içindeyiz. Kötülük diye bahsettiğimiz fiiller, durumlar, sözler hızla yaygınlaşıyor, yaygınlaştıkça normalleşiyor, normalleştikçe meşru hale geliyor. Şaşırtmaz oluyor. Evet. Galiba kötünün kötüsü, kötülüğün şaşırtmaması. İsyansa, buna isyan edilir.

Bir başka sıkıntı da kötülüğü görmek, tavır takınmak gerektiğinde önce kimin yaptığına bakmak, ondan sonra pozisyon almak. Büyük sıkıntı! “Bekle ve gör!” bir dış politika stratejisi ise tamam da, taciz, saldırı, şiddet gibi konularda biraz sakat bir duruş. Sanat ambalajlı magazin dünyamızın şiddet temalı son (keşke ve inşallah gerçekten son olsa) filminin aktörü Ozan Güven olayında da böyle bir sessizlik oldu başlarda. Hakkı teslim edilesi bazı isimler tepki de gösterdi bu arada. Ne yazık onlardan kimisi ironinin kurbanı oldu. Mesela oyuncu Nihal Yalçın #OzanGüvenyalnızdeğildir yazdığında gerçek tehlikenin farkında mısınız, demek istiyordu. İstihzayı kavrayamayanların hışmına uğradı. Bir başka oyuncu Hazal Kaya hiç sağa sola sapmadan yazdı; “Ya ben şuna takılıyorum. Ne zannediyorsunuz? Mesela bu, kadın, çocuk, hayvan döven öldürenlerin 3 kolu, 5 bacağı mı var? Hepsi toplumdan soyutlanmış psikopatlar mı? Asla! Çoğu çevresinden saygı, sevgi, takdir gören birileri. Önümüzdeki örnekte olduğu gibi… #OzanGuven”.

Hazal Kaya bu tür olaylarda sessiz kalma ile kınama ikileminin arkadaşlık damarına da vuruyor; “Bu şiddeti uygulayan en yakınınız da olabilir, dostunuz, kardeşiniz de… Sırtını sıvazlayıp görmezden geleceğinize yaptığı şeyi kabul etmediğinizi belirtebilirsiniz. Gerçek dostluk bunu gerektirir.” Şimdi Ozan Güven’in dostları düşünsün! Sonuçta uzaylı da olsa onlar da insan!

Gelelim dost deyince akla gelenlere… Vaktiyle şair, yalan kadar velud (doğurgan) bir hayvan bulunmaz demiş. Çünkü her yalanı gizlemek için yeni bir yalana ihtiyaç duyulur. Acaba diyorum, yalanın doğurganlık bakımından ikizi şiddet olabilir mi? O da bir göründü mü, peşinden sürüsünü getiriyor. Şiddet haberlerinin ardından, kız arkadaşına şiddet gösterdiği iddia edilen Ozan Güven’in dostlarının konuya tepki gösterip göstermedikleri konulu yeni bir tartışma açıldı. Göster göster! Sen de kına, sen de tepki göster. Arkadaşlar, bir sakin olun, diyesim geldi sosyal medya ahalisine. Konu sinema salonu rantı değil, çevreci görünümlü çevre rantı değil, kimseyi bir şeye mecbur edemezsiniz, sadece durduğu yeri görürsünüz. Olay biter. Yani bu cephede de durumlar kara ama hiç komik değil. Ne yaparsın, her zaman her şey çok güzel olmuyor…

Ozan Güven ve ciddi biçimde dövdüğü iddia edilen kız arkadaşının durumu mahkemelik. (Konu yargıda, dolayısıyla insani değerler ve hukuk bakımından ‘iddia edilen’ ifadesi de sorumluluk ve zorunluluk) Detayları gün be gün takip ediyorsunuz zaten. Karşı atakları yargıda boşa düşen Ozan Güven yine de kendi açısından savunmasını yapacaktır. Biz işin sosyal medyaya yansıyan ve tartışılan taraflarına bakıyoruz. Bunu mimleyip koyalım. 

KÜFÜRSÜZ HAYAT MÜMKÜN!

Cümle, KADEM’İN kampanyasına ait. Amacını, niyetini, talebini bu cümle ile dile getiriyor KADEM. Bu bir inanç ve/ya temenni aynı zamanda. Sosyal medyanın imkân ve kirliliğini, yarar ve zararlarını tartışırken, başlamış bu anlamlı girişim aslında zor bir mecrada var olmayı hedef edinmiş durumda. Zor. Pekiyi imkânsız mı? Bilmem? Acaba tüm samimiyet meselesinde olduğu gibi kendimizi yoklayarak mı başlasak teste? Gözlem ve paylaşımlara devam edeceğim. Ama biraz zamana ihtiyacım var. Bakalım başarabilecek miyiz anlamayı ve anlatmayı. Ama şimdilik şu kadarını söylüyor ve desteğimi bildiriyorum; bence de #küfürsüzhayatmümkün.

MİNİ TEST ŞİDDETE BAKARKEN ŞAŞI MISINIZ? 

Aklımıza takılan sorular da oldu bu meyanda;

-216 alan kodu değiştirilmeli mi? Bundan sonra bu sayıyı şiddet eğilimiyle ilişkilendirmek söz konusu olur mu? Uzayda hayat ve şiddet var mı?

-Bazı değerli yönetmenler şiddetin ne kadar fena bir şey olduğunu anlatan, mesela “Sen Anlat Cihangir” adında cesur diziler çekecekler mi? ( Allah korusun!)

-‘Babil’in asma bahçeleri arasında hangisi dolaşacak, Fi mi, Pi mi, Çi mi?

-Şiddet sapkınlarının marifetleri tekil mi, çoğul mu algılanmalı? Mahalleliye mi mal edilmeli, yoksa afacan çocukların kendi yaramazlıkları mı?

-Vicdan temizleyen baklava dilimli Atatürk süveteri anchormanden kiralanabiliyor mu?

Aklıma bir başka adli vaka geldi bu arada… Bir ‘sanatçı’ onca başarılı dizi ve sinema filminden, şöhretten sonra, bir uyuşturucu operasyonu ile gündeme geldi. Alıcıydı, satıcıydı, kullanıcıydı bilemem, o işe mahkemeler baktı. Seneler evvelki hadise. Sonra halkla ilişkiler şeysileri türlü hayır hasenat işlerini, bağışını, ibadetini, sanata maddi katkılarını peyderpey servis ettiler. O tarihe kadar ne dini, diyaneti, ne modern/klasik sanat aşkı vardı gündemde. İşte Allah’ın hikmeti, o yargı sürecinden sonra haberdar olduk bütün cevherden. Zaten seviliyordu, hatalar da hafızadan silindi, gitti. Böyle işte… Bazen Atatürk süveteri dayağı, bazen halı tozu saklar…