Kötülüğü değil, iyiliği yayalım

Psikoterapist Gökhan Ergür, ''Bizim umutsuzluk pompalayan haberlere ihtiyacımız yok. Yapılan yardımları, çıplak elle enkaz kazan insanları, hayatını hiçe sayan madencileri, sahada mücadele eden STK'ları, dünyanın bir ucundan bize yardım için gelen arama kurtarma ekiplerini görmeye ihtiyacımız var. Bizi ayağa kaldıran şey bu eylemler. Elbette ki yasımızı da tutacağız ama bunu yaparken beraber olacağız. Özetle kötülüğü değil iyiliği yayalım. Ancak böyle iyileşebiliriz.''

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Yüzyılın afetinde iki haftayı geride bıraktık. 40 bine yakın vatandaşımızı kaybederken günlerce enkaz altından kaldıktan sonra sağ olarak kurtulan ve hayata tutunan insanlarımızı gördükçe yeniden umutlandık. Fiziksel olarak yaralar sarılmaya başlasa da deprem anını yaşayan birçok insanın psikolojisi olumsuz etkilendi. Ailesini, geçmişini, hayallerini kaybetti insanlar. Ancak bir şekilde hayat devam ediyordu ve yeniden toparlanmak lazım. Bunun için de psikolojik destekler çok kıymetli. Tabii sadece deprem bölgesinde değil ülke genelinde genel bir kaygı ve travma mevcut. Yaşanan büyük yıkım herkesi etkiledi. İnsanlar uyumaya korkar oldu. İşin bu en önemli kısmını psikoterapist Gökhan Ergür ile konuştuk.

Afet dönemlerinde görülebilecek travmalar nelerdir? Depremzedeler özelinde konuşursak bu travmaların ne kadar süre devam etmesi normal?

Günlük hayatta, ruh ve beden bütünlüğümüzü, sağlığımızı olumsuz yönde etkileyen, yaşantımızı sekteye uğratan, duygusal olarak üstesinden gelemediğimiz olaylara biz travma diyoruz. Travmanın şiddetini belirleyen en önemli faktörlerden birisi de olayı doğrudan yaşamak ve yaşanılan olayın ruhsal olarak yıkıcı olması. Hepimizin bir parçasını alıp götüren bu deprem hem çok geniş bir sahada etkili oldu hem de fiziksel olarak ve ruhsal olarak görmediğimiz, yaşamadığımız bir şiddetle gerçekleşti. Bizler travmaya 3 tür tepki veririz yani yaşadığımız travmalar 3 tür rahatsızlık doğurabilir: Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Akut Stres Bozukluğu ve Stres Kaynağı Bilinen Kısa Süreli Psikotik Bozukluk. Travmatik olayın başlangıcı itibariyle 30 gün; ağlama, uykusuzluk, mutsuzluk, sürekli tetikte hissetme hali, yemek yiyememe, suçluluk hissetme gibi durumlar son derece normal ve beklediğimiz belirtilerdir, buna Akut Stres Bozukluğu diyoruz. 30 gün içerisinde yavaş yavaş sonlanmasını bekleriz. Fakat bu belirtiler 30 günü aşıyor ve şiddetinde herhangi bir değişiklik olmuyorsa o zaman Travma Sonrası Stres Bozukluğu aklımıza gelmeli ve bununla ilgili bir ruh sağlığı uzmanından destek almalıyız.

İNSANLAR ACILARINI YAŞAMALI

Depremzedeler farklı bir psikoloji içinde. Aile üyelerini, yuvalarını, komşularını, hayallerini ve pek çok şeyi kaybetmiş durumdalar. Bu noktada deprem bölgesindeki psikolojik destek nasıl olmalı?

Şu an o bölgede yaşayan insanlarımız için yapacağımız en önemli şey psikolojik ilk yardımı sağlamak. İlk olarak onların güvenliğini sağlamak, kişisel ihtiyaçlarını gidermek, fiziksel yaraları varsa tedavi ettirmek, sonra onları dinlemek, yaşadıklarını, üzgünlüklerini, sıkıntılarını yargılamadan, meraklı sorular sormadan, dinlemek. Lütfen afetzedelere yaşadığı olayların detayını sormayın, bırakın kendileri neyi ne kadar anlatmak istiyorlarsa anlatsınlar, konuyu siz açmayın, sadece yanlarında olun, tutamayacağınız sözler vermeyin, aşırı umutlu konuşmalar yapmayın. "Haline şükret, en azından sen hayattasın" gibi cümleler kurmayın. Son olarak da kişilerin dünyayla yeniden bağ kurmasına yardımcı olun, sevdiklerinden sağlıklı haberler almasına, gerekli kurumlara ulaşmasına ve yavaş yavaş da olsa rutinlerine geri dönmelerine imkân sağlamamız gerekiyor.

İlk aşamada kişilerin göstermiş olduğu bedensel ve ruhsal tepkileri normal karşılıyoruz ve bu aşamada bir terapi sürecine girişmiyoruz. Sadece dinlemeye, anlamaya ve yanında olmaya çalışıyoruz ve bu süreçte duygusal regülasyonun (dengelenmenin) sağlanmasını bekliyoruz. Şu an birçok uzman arkadaşımız sahada gerekli gözlemleri ve acil müdahaleleri yapıyorlar. Zamanı geldiğinde de terapi süreçleri başlayacak. İnsanların acılarını yaşamasına müsaade etmemiz gerekiyor. Yas süreci dediğimiz şey tüm duyguların yaşanması ve yavaş yavaş şiddetini kaybetmesi sürecidir. Biz bu duyguların yaşanmasına müsaade etmezsek ya da bu süreci dondurursak ilerleyen zamanlarda daha büyük problemler doğar. Fakat iyileşmek için de kişilerin yavaş yavaş normal yaşantılarına dönmesi gerekiyor. Ama şu an bunları konuşmak için biraz erken.

UYUYAMAMAK ÇOK NORMAL BİR SÜREÇ

Depreme vatandaşlar uykuda yakalandı. Bu kimi vatandaşta uyumaktan korkmaya neden oluyor. Hatta tüm Türkiye'de bir korku hâkim. Bu korkuyu nasıl atlatacağız?

Çok açık ve net söylemem gerekiyor ki şu an afetzedelerin ve bizlerin uyuyamaması çok normal çünkü beynimiz teyakkuz halinde. Peki ne oluyor da beyin teyakkuz haline geçiyor? Travma sonrasında beynimizde bulunan korteks bütünüyle devre dışı kalır ve bizler alt beyin ile hareket etmeye başlarız. Alt beyinde bulunan amigdala bu tür kriz anlarında devreye girer. Amigdala korkudan sorumlu alandır ve beyni dış tehlikelere karşı korumaya çalışır. Aktive olduğunda sürekli tetikte kalır ve çevreden gelebilecek tehlikeleri hızlıca tespit etmeye çalışır. Mesela afet bölgesinde bulunan birçok insan sürekli olarak şu an yeniden depremi hissetmeye odaklı şekilde yaşıyorlar ve sürekli çevrelerini etrafında bulunan eşyaları, sesleri kontrol ediyorlar çünkü amigdala devrede ve olası bir tehlike anında bizi korumaya çalışacak. Beyin bu haldeyken yani sürekli tetikteyken rahatlayamaz, uyuyamaz.

Depremi doğrudan yaşamış insanların sağlıklı bir şekilde uyuyabilmesi için önce kendilerini güvende hissedecekleri bir ortama ihtiyaçları var, şu an bu güven duygusu ne yazık ki yıkılmış durumda ve bu duygunun sağlanması üç-dört hafta sürebilir. Ve bu insanlar sevdiklerini, evlerini, geçmişlerini kaybettiler, bunu doğurduğu yoğun acıyı unutmamamız gerekiyor. İlk aşamada uyumaları kolay olmayacaktır fakat yavaş yavaş amigdala devreden çıkacak ve uyumak kısmen daha kolay olacaktır. Depremden doğrudan etkilenmeyen fakat travmaları tetiklenen ya da yoğun korku duyan insanların şu aşamada çay, kahve tüketimini azaltması, haber bültenlerini ve sosyal medyayı daha az takip etmeleri ve gün içerisindeki fiziksel hareketliliklerini arttırmaları gerekiyor. Amigdalayı susturmanın en kestirme yolu nefes ve kas egzersizleri yapmaktır.

DUYGU İSTİSMARI YAPILIYOR

Çocuklara ayrı bir parantez açmak istiyorum. Depremzede çocuklara nasıl yaklaşmak gerekir?

Arama kurtarma ekiplerinin enkaz altında ve afet bölgesinde çocuklarla ve yetişkinlerle kurmuş olduğu iletişimi hayranlıkla izliyorum. Muhteşem bir hoşgörü, anlayış ve nezaket. "İşte psikolojik ilk yardım böyle yapılır" dedim ekran başında. Hepsine buradan tek tek teşekkür ediyorum. İnsanın hayatta başına gelebilecek en büyük felaket anne ve babasını kaybetmektir. Bu çocuklarımız ebveynlerini kaybettiler ve hayatları boyunca unutamayacakları bir yara aldılar, bize düşen bu yarayı bir nebze de olsa hafifletebilmek. Bu yavrularımızın dünya ile olan tüm bağları koptu, bizler bu bağların inşasında öncü olmalıyız. İlk aşamada onlara güvenli bir ortam sağlamalıyız. Çocuk bu ortamda yaşadığı sıkıntıyı, derdi, üzgünlüğü anlatabilsin, paylaşabilsin diye. Bunu yapmanın en etkili yolu da çocuğun yaşıtlarıyla oyun oynamasıdır, resim yapmasıdır, şarkı söylemesidir. Onlara baskı yapmadan, yanlarında olduğumuzu hissettirerek, yaş gruplarına uygun bilgilendirmeler yaparak, dinlemek, anlamaya çalışmak şu aşamada oldukça önemli.

Çocukların çoğunun ekranda yüzlerini gördük. Yüzlerin buzlanmadan verilmesi çocukların ileride psikolojini bozar mı?

Bu artık bir reklam ve tık malzemesine dönüşmüş durumda. İnsanların acıları üzerinden, hassas duyguları üzerinden bir duygu istismarı uygulandığını düşünüyorum. Yemek yerken ağlayan bir çocuğun videosunu izlemek hepimizin içini acıtıyor ama o çocuk büyüyecek ve belki de hayatının en kötü anı olarak o anı kaydedecek beyni ama o an internet dünyasında asla kaybolmadan sürekli önüne düşecek. Lütfen bu konuda biraz daha hassas olalım, mahremiyete saygı duyalım.

Sadece "HAKLISINIZ" demek yeterli!

Bölgede birçok STK, medya mensupları, siyasetçiler vardı. Kiminin davranışları çok eleştirildi. Deprem bölgesinde ki insanlara nasıl yaklaşmak gerekiyor?

Üzülerek söylemem gerekiyor ki bazı siyasi figürler sahada sınıfta kaldı. Yaralanmış grubun ve bireyin halinden anlamadılar, kimi o grupları galeyana getirdi kimi ise yeterince ilgili yaklaşamadı. Tarihimizin en büyük dramlarından birisini yaşıyoruz ve bölgedeki insanlar her şeylerini kaybettiler. Afet kaynaklı travmalar sonrasında büyük bir öfke olur, insanlar bir suçlu ararlar, çünkü canları yanmıştır ve buna bir sorumlu bulup rahatlamak isterler. Bu anlarda alt beyin çalışır yani bizim en ilkel yanımız, hayatta kalmak için her şeyi yapan yanımız. Dolayısıyla bu anlarda çok sağlıklı düşünemeyiz. Sahada bulunan siyasetçilerimizin ve çalışanların bunu unutmaması gerekiyor. Afetzedeler bağırabilir, ters davranabilir, memnuniyetsizliklerini dile getirebilir. Lütfen alttan alalım, sadece "haklısınız" deyip onların yanında duralım. Lütfen.

Sosyal medyada insanlar çok aktif. Genelde olumlu paylaşımların yapılmasını savunan bir taraf varken kimi de gerçekleri gösterin diyor. Paylaşım yaparken insanlara ne gibi uyarılarda bulunmak istersiniz?

Bizim yağma haberlerine, parçalanmış insan görüntülerine, umutsuzluk pompalayan haberlere ihtiyacımız yok. Yapılan fedakarlıkları, yardımları, çıplak elle enkaz kazan insanları, hayatını hiçe sayan madencileri, sahada kendisini unutup mücadele eden STK'ları, devlet görevlilerini, ücretsiz yemek dağıtan, çay servisi yapan patronları, dünyanın bir ucundan bize yardım için gelen arama kurtarma ekiplerini görmeye ihtiyacımız var. Bizi ayağa kaldıran bu güzel eylemler. Elbette ki yasımızı da tutacağız ama bunu yaparken beraber olacağız, geride kimseyi tek başına bırakmayacağız. Özetle kötülüğü değil iyiliği yayalım ancak böyle iyileşebiliriz.