Kişisel frenimiz olmalı

Duyarlı Medya Platformu Başkanı Ayşe Altuğ ve Prof. Dr. Ali Murat Vural özellikle afet dönemlerinde insanların çok hassas olduğuna dikkat çekerek sosyal medya üzerinden yapılan dezenformasyonla ilgili şunları aktardı; ''Sosyal medyanın bir kontrol mekanizması yok. Önünüze gelen her bilgiyi heyecana kapılıp hemen paylaşmayın. Önce onu teyit edin. Dezenformasyon toplumda infiale neden olabilir. Bu yüzden kişisel frene sahip olmalıyız.''

MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr

Sosyal medya platformlarının iyi ve kötü yanları her zaman konuşuluyor. Herkesin elinin altında bir telefon var ve bu uygulamalara çok kolay erişip oturduğu yerden bilgisi olmasa dahi her konuda paylaşım yapabiliyor. Sağladığı imkânlar nedeniyle birçok faydaya sahip olsa da sosyal medya bazen bir bilgi çöplüğüne dönebiliyor. Özellikle de gizli kimliklerle paylaşım yapılmasına izin verilmesi kasıtlı olarak yanlış haberlerin yayılmasına neden olabiliyor. Sonrasında o haberin doğru olmadığı kanıtlansa da o yanlış içeriğin etkisi yine de daha fazla olabiliyor. Özellikle afet zamanlarında yapılan paylaşımlara çok daha dikkat etmek gerekiyor. Zira kriz anlarında provokasyon amacıyla paylaşım yapan hesaplar doğru bilginin yayılmasını engellediği gibi arama, kurtarma çalışmalarını da sekteye uğratabiliyor. İyi niyetle ve toplumsal duyarlılığın verdiği refleksle her türlü bilginin peşinden gitmek de kullanıcıları dezenformasyona açık hale getiriyor. Kahramanmaraş depremi sosyal medyadaki dezenformasyonu bir kez daha gözler önüne serdi. Doğru olmayan birçok bilgi nedeniyle zaman zaman çalışmalar dururken bazen de toplumu galeyana getirecek paylaşımlar yapıldı. Yardım etmek amaçlı iyi niyetli yapılan paylaşımlar bile kaosa, umutsuzluğa neden oldu. Sosyal medyada paylaşım yapmadan önce mutlaka teyit almak gerektiğinin altını çizen Duyarlı Medya Platformu Başkanı ve yapımcı-sunucu Ayşe Altuğ ile Prof. Dr. Ali Murat Vural konu hakkında görüşlerini paylaşıp kullanıcılara uyarılarda bulundu.

YANLIŞ HABER GÜVENİLİR BİLGİNİN ÖNÜNÜ KESİYOR

"Telefonları elimize alıp kaynağı ve kimin ürettiği belli olmayan içeriklerde kendimizi kaybetmemeliyiz." uyarısında bulunan Duyarlı Medya Platformu Başkanı ve yapımcı-sunucu Ayşe Altuğ, elinde internete erişimi olan herkesin kendisini gazeteci zannettiğinden yakındı. Altuğ, "Kullanıcının masa başında üretilmiş, sahte haberlerin arasında gerçek bilgiye ulaşması neredeyse imkânsız hale geliyor. Bir kontrol mekanizması yok, üretilen içerikler anında kitlelere ulaşabiliyor. Ortaya atılan manipülatif haberler binlerce insana ulaşıyor ve kişiler bu sahte bilgi okyanusunda boğulmaya terk ediliyor. Elbette sosyal medyanın bizlere faydaları saymakla bitmez ancak deprem, afet gibi durumlarda dikkatli ve akıllıca kullanmazsak faydadan çok zarar görürüz. Deprem haberleri henüz medya kanallarında duyurulmadan ilk olarak sosyal medyadan öğrendik. Enkaz altında kalan bazı vatandaşlar sosyal medya platformları aracılığıyla yardım çağrısında bulundu. Bu inanılmaz bir hız getirdi elbette ancak burada çok ince bir çizgi var. Ne yazık ki nimet olan bir aracı yalan ihbarlar ile arama kurtarma çalışmaları için bir illete çevirebildik. Bu gibi durumda teyitli haber, daha doğrusu haberi teyit etmek çok önemli. Bu anlamda Anadolu Ajansı'nın Teyit Hattı önemli bir rol üstleniyor. Yine güvendiğimiz kişilerin ve resmî kurumların hesaplarından teyit ettirmek yapacağımız en doğru hareket olacaktır." şeklinde konuşuyor.

Dezenformasyonun ne olduğunu bilmek gerektiğinin altını çizen Altuğ, "Dezenformasyon sahte haberlerin yanı sıra, doğru ya da farklı tarihli bilgi ya da görsellerin kasıtlı olarak manipüle edilmesi, yalan bilgi ile yan yana getirilerek paylaşılması demek. Kasıtlı olarak yanlış haber üretmek için mesai harcayan kişi veya gruplar var. Özellikle bu tip içeriklerin yayılmaması için daima tedbirli olmak gerekiyor çünkü değiştirilmiş bilginin toplumda yaygınlaşması olayların çok tehlikeli bir hal almasına neden olabiliyor. Art niyetiniz yok ancak her önünüze çıkan haberi teyit etmeden kitlelere ulaştırıyorsanız siz de bu zincirin bir parçası oluyorsunuz. En dikkat edilmesi gereken husus bu. Dezenformasyona hizmet eden haberler çok tehlikeli, toplumda infial doğurabilir. Korku ve panik havası estiğinde ve bu deprem gibi insanların daha da hassas olduğu ve çok zarar gördüğü zamanlarda yapılıyorsa, insanların umutlarını yok edici etkisi ile kişilerin yanlış kararlar almasına sebep olabiliyor. Korku ve endişe içinde olan kitlelere doğru bilgiyi aktarmak, kanıt sunmak dahi bazen yeterli olmuyor. Çünkü yanlış haber her zaman doğru bilgiden daha hızlı yayılıyor. Oysa sosyal medya kullanıcıları her paylaşıma inanmayıp bilgileri güvendiği hesaplardan teyit ettirse ve yalan haberi paylaşmayarak dolaşımının önünü kesse orada biter. Ama ne yazık ki çoğu zaman kişiler doğruluğuna bakmadan paylaşım yapıyor, güvenilir bilginin sesinin daha da kısılmasına neden oluyor."

Sosyal medyadaki dezenformasyonun geleneksel medya ile ilgili olduğundan da bahseden Altuğ şunları aktardı: "Geleneksel medya ile sosyal medya artık birbirini besler hale geldi. Sosyal medya da konu olan bir haber veya görseli ana haberlerde görmemiz mümkün. Aynı şekilde TV de yayınlanan bir haber, program veya bir dizinin içinde ki olayların yankısı sosyal medyada devam ediyor. Bu süreçte geleneksel medyaya yansıyan pek çok içerik sosyal medyada da kullanıldı. Manipüle edilen bilgiler ise ne yazık ki yüzlerle ifade edilebilir boyutta. Barajın yıkıldığından tutun da arama kurtarma ekiplerinin enkazdan afetzedeleri çıkarırken hangi partiye üye olduklarını sorduğu gibi aslı olmayan, sakin bir zamanda okunduğunda asla ihtimal verilmeyecek yığınlarca bilgi günlerce dolaşımda tutulmasını örnek olarak gösterebilirim. Birlik ve beraberliğe, umuda ve küçücük de olsa mutlu bir habere ihtiyaç duyulan bu zamanlarda böylesi yıkıcı etkisi olan paylaşımlara sebep olabilecek her türlü davranıştan uzak kalmak gerekiyor. Ne yazık ki henüz çok genç olarak nitelendirebileceğimiz sosyal medya haberciliği, örneklemini her zaman geleneksel medyadan alıyor. Bu anlamda gerek kendisini medyacı olarak kabul eden, gerek içerik üreticisi olarak sınıflandıran birisi çok sayıda kişiye hitap ettiğini bilmeli ve özdenetim mekanizmalarını mutlaka hayata geçirmeli. Sosyal medyayı iyi okumamız gerekiyor. Bunu hem kendimize hem de çocuklarımıza öğretirsek sosyal medyadan maksimum fayda alabiliriz. 'Medya değişirse toplum değişir'"

AHLAKİ ÇÖKÜNTÜNÜN KULLANIM ARACI HALİNE GELİYOR

"Sosyal medya platformlarının yani yeni medya araçlarının derdi bilgiyi, duygu paylaşmak ve dikkat çekmektir. Normalde çok yararlı ve işlevsel bir tarafı vardır. Ancak bazı zamanlarda öfke söylemi olarak kullanılıyor. Bizde bilgi sahibi olmadan herkes fikir sahibi. Ve yalan haber her zaman daha çabuk kabul görüp yayılır." diyen Prof. Dr. Ali Murat Vural, kimliği gizleyerek yapılan paylaşımların bu mecralara zarar verdiğine dikkat çekiyor. Klavye başında insanların kahramanlık peşinde olduğunu dile getiren Prof. Vural, "Toplum genel anlamda çok öfkeli. Çünkü son yıllarda pandemi, terör ve arkasından deprem geldi. Bundan dolayı insanlarımız çok yıprandı. Ve dolayısıyla da tahammülsüzlük yükseldi. İnsanlar rahatlamak içini dökmek, duygularını paylaşmak istiyor. Ve herkesin elinin altında bir iletişim aracı var, sosyal medya. Kimi kimliğini saklayarak paylaşım yapıyor. Zaten sorunun büyük bir kısmı da buradan doğuyor. Bu isimsizliğe dur demek lazım. Çünkü sahte hesaplardan çok zarar geliyor. Gerçek anlamda gündem maddesi üzerine bilgi veremeyeceği zaman özellikle felaket ortamı fırsat bilinerek manipülasyona, dezenformasyona ve misenformasyona neden olunuyor. Manipülasyon bilerek yanıltıcı yönlendirme yapmak; dezenformasyon, yanlış bilgiyi sunmak; misenformasyon ise bilginin yanlış olduğunu bilmeden yayma anlamını taşıyor. Bunları sosyal medyada herkes yapabiliyor. Çünkü burası kontrol edilemiyor. Dolayısıyla çağın en güzel araçlarından biri olarak kabul edilen sosyal medya platformları mükemmel yararının ötesinde zehirleyici tarafıyla öfkenin kusulduğu ve biz ile öteki duygusunun yaratıldığı bir mecraya dönüşüyor. Kasıtlı söylemler ya da yıkıcı paylaşımlarda insanlara zarar veriyor. Afet dönemleri de hassasiyetin yüksek olduğu dönemler."

Kahramanmaraş depremi ile birlikte sosyal medyada yaşanan sorunları örneklerle açıklayan Prof. Vural, "Baraj patladı olayı çok konuşuldu. Bu aslında şehrin sokaklarından çıkıp sosyal medyada yayıldı. Sosyal medya yayımcısı arkadaşın da o heyecanla olayı paylaşması durumu büyüttü. Önü arkası teyit edilmeden yapılan paylaşımla durum karıştı. Başka örneklerde var. Ne ne yazık ki bu dönemde kötü amaçlı kullanıldığı oldu. Bir ahlaki çöküntünün kullanım aracı haline geliyor zaman zaman. Tabii doğru ihbarlarla yapılan yönlendirmeler de oldu sosyal medya üzerinden. Burada da aslında ortamın suçu yok. Ona yazan elin tercihi söz konusu. Yunanlı kurtarma ekibinin bir çocuğumuzu göğsüne bastığı kare vardı. Bu fotoğraftan, paylaşımdan düşmanlık çıkmaz, barış çıkar. Ve bu paylaşım herkese umut verir. Zehirleyici bir paylaşımda bulunmanın anlamı yok. Biz bir köprü ülkeyiz. Ve bu köprü üzerinde çok fazla oyuncu var. Perde arkasında çok fazla kişinin iştahı kabarıyor ve bunların oyuncakları var. Bu oyuncaklarında sokakta satın aldıkları kişiler var. Ve bunlar sürekli üretir. Aklıselim davranmalı ve bunlara inanmamalıyız. Kasıtlı bir yönlendirme yapılıyor ve bunu yapanlar zevk alıyor." şeklinde konuşuyor.

Kullanıcılara uyarılarda bulunan Prof. Vural kişisel frenden bahsetti: "Heyecana kapılıp bilgiyi paylaşmadan ya da yorum yapmadan önce sakin olup bir teyit edin. Çünkü sonradan yaptığını o paylaşım daha zararlı bir sona neden olabilir. İnsanlar kontrol mekanizmaların çalıştırmalı. Emin olduktan sonra paylaşmalı. Yoksa iyi niyetle yapılan paylaşım o suça sizi de alet eder. Bu yüzden sansür demiyorum kişisel frene sahip olmalıyız."