Kendimizle gurur duyacak şeyler yapmalıyız

''Biz milliyetçiliği seviyoruz. Osmanlı ve Selçuklu ile çok gurur duyuyoruz. Tamam arkadaş onlar varmış, gitmiş. Senin de bugün kendinle gurur duyacak bir şeyler yapman lâzım. Hazineden yeme, kasa boşalır, bir de borçlu kalırız.'' diyen ressam Karl Talip Kara, şikâyet etmek yerine çözüm üreterek Galeri Apollon'u kurdu.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Şikâyet etmeyi, eleştirmeyi çok seven bir milletiz. Ancak elimizi taşın altına koymak söz konusu olduğunda aynı ölçüde hevesli değiliz ne yazık ki. Pek çok alanda olduğu gibi sanat cephesinde de durum aynı. Özellikle görsel sanatlar alanında sanatçıların yaşadıkları sorunları gören ve kendisi de tecrübe eden Türk kökenli Belçikalı sanatçı Karl Talip Kara yakınmak yerine çözüm üreterek Galeri Apollon'u kurdu. Dünyanın en büyük Türk Sanatı Platformu olmayı amaçlayan galeri farklı disiplinlerden eser veren tüm sanatçılara kapılarını açıyor.

Yedi yıl önce Türkiye'ye yerleşen Karl Talip Kara, Brüksel'deki Saint-Luc Enstitüsünde güzel sanatlar ve uygulamalı sanatlar üzerine öğrenim gördü. Fransa ve Çin'de de sanat üzerine eğitim alan, dünyanın 38 ülkesinde sanatsal çalışmalar yapan ve yedi yıl önce Türkiye'ye yerleşen Karl Talip Kara ile sanat yolculuğunu ve Galeri Apollon'u konuştuk.

Bir galeri açtınız ve bunu başka sanatçıların da buluşacağı bir zemine dönüştürdünüz. Neden gerek duydunuz buna?

Ben üzerime düşeni yapıyorum. Bir yangın var bir yerde o yangını söndürmek için herkesin üzerine düşeni yapması lâzım. Ben karınca misali üzerime düşeni yapar bir damla su alır giderim o yangını söndürmeye. Sen fil olarak bana gülebilirsin. Ben karınca olmamdan utanmam da sen fil olarak o durumdan kaçtığın için ben senin adına utanırım. Herkes üzerine düşeni yapsa sıkıntı kalmıyor.

Türkiye'de güzel sanatlar okumuş biri ya da alaylı bir sanatçı galeriye bağlı değilse eserlerini sergileyemiyor. Tokyo'da, NewYork'ta, Paris'te, Afrika'da sergileyebilirsin ama Türkiye'de bir fuarda sergileyemezsin. Bireysel olarak bu sene sadece İstanbul Sanat Fuarı kabul etti. Bu çok büyük haksızlık. Bunun bir de maddi tarafı var. Sanatın bir görsel tarafı bir de arka planı var. Orada her şey maddiyata bağlı. Galerist ve organizatörün kazandığı ve üstelik sanatçının eser satışının yüzde 40,50'sini galeriste verdiği bir sistem. Deli rakamlar oynuyor. Burayı kurmamın amacı sanatçı ile sanatseveri aracılar olmaksızın buluşturmak. Burada satışlardan komisyon almıyorum. Buranın belli bir maliyeti var. Bir katını atölye olarak kullanıyorum. Onun maliyetini ben karşılıyorum. Diğer iki katın maliyetini ayırıyorum. Sanatçılar burada eserini sergilemek istiyorsa bunun maliyetini paylaşıyoruz. Benim müşterilerle buluşturmak gibi bir yeteneğim ve sosyal networküm var. Onları sunabiliyorum ve bunun için de sanatçıdan para istemiyorum. Onlar zaten resimlerini sunabilecek mecralar arıyor. Burası bir buluşma mekanı. Sanatseverler de bu şekilde direkt sanatçıdan alıp eserlere iki, üç katı fiyat ödemiyorlar. Şu an her biri birbirinden değerli 50'den fazla sanatçının 100'den fazla eseri sergileniyor Galeri Apollon'da.

Sizi evrensel bir sanatçı yapan nedir?

Avantajım Belçika'da bir yabancı olmak. Okulumda bir Hong Konglu, bir İranlı bir de ben vardım yabancı olarak. Diğer üç yüz talebe Avrupa yerlisi yani Belçikalı, Fransız, İtalyan ve İspanyol'du. Onların içinde üç, dört yabancıydık. Yabancı olmanın ne olduğunu biliyorum. Irkçılığın ne olduğunu da biliyorum. Irkçılık yapanları da anlıyorum çünkü insanlar bilmiyor neye düşman olduğunu. Liseyi bitirip üniversiteye geçeceğim zaman daha farklı kültürlerle de tanıştım. Brüksel'in avantajı o. Ufacık bir şehirde 50'den fazla kültürle karşılaşabiliyorsunuz. Nato var, Avrupa Komisyonu var bunların kültürleri de burada. Bir cafeye gidiyorsunuz 20-30 farklı kültürden insan bir arada onlarla konuşabiliyorsun. Okullar sayesinde çok fazla gezmek nasip oldu. Belçika, Hollanda, Almanya, Fransa, İsviçre, İspanya, İtalya'yı gördüm. İnsanlar kültürel olarak zenginleştikçe insanlarla iletişimi de kolaylaşıyor. Kendine dönüyorsun. Dünyanın bir parçası değil dünya senin bir parçan oluyor. Bana soruyorlar Belçikalı mısın Türk müsün yüzde yüz ikisiyim de. Neden ayırayım ki kendimi? İtalya'ya gidince İtalya'yı seviyorum bayılıyorum. Gastronomi mutfağına da sanatsal mutfağına da müzikal mutfağına da hepsine bayılıyorum. Çin'e ya da Amerika'ya gidince de aynı.

Genel kültüre hâkim olduğun zaman Balzac'ın 200 sene önce Sartre'ın 100 sene önce konuştuğunun halen güncel olduğunu görebiliyorsun. Toplumsal, sınıfsal sorunlar her zaman olmuş. Onlara vâkıf olunca aslında benim özel bir insan olmadığımı da anladım. İnsanları ayıran aileden almış olduğu kültür. Ne kadar farklı bir ülke olsa da onun kültürünü benimsediğim zaman o toplum, o kültür benden biri oluyor ben de onlardan biri. Her ülkenin kültürel olarak neyi zenginse benimsiyorum. İyi veya kötü tecrübedir. Hayatıma girmişse onun en güzel yanını alırım eklerim ve böylece o benden bir parça olur. Ben de ondan bir parça olurum. Bu konuda milliyetçilik yapmanın gereği yok. Türkiye'nin ırkçı, milliyetçi olması mümkün değil. Mantıksız bir şey. Türkiye Osmanlı fethetmeden önce de dünya medeniyetlerine kucak açmış topraklardı.

Ama aynı zamanda bu topraklarla da sıkı bağlarınız var.

Biz milliyetçiliği seviyoruz Türkiye'de. Osmanlı ve Selçuklu ile çok gurur duyuyoruz. Tamam arkadaş onlar varmış, gitmiş. Senin de bugün kendinle gurur duyacak bir şeyler yapman lâzım. Hazineden yeme, kasa boşalır, bir de borçlu kalırız. Çocuklarının seninle gurur duyması için sen de bir şeyler yap. Kültürüne sahip çık, milliyetçi olmak istiyorsan yine ol. Ben Türkiye'yi seviyorum, bayılıyorum bu ülkeye. Parayla başka ülkeye gitmem. Ama bu ülkeden gurur duymaya devam edebilmem için benim de bir şeyler ortaya koyabilmem lâzım. Hedefim Türk sanatı dünyada bir yere gelsin, bir ismi olsun. Osmanlı sanatı değil sadece. Bir tek Osman Hamdi'de kalmayalım. O yapmış, eyvallah. 90 milyon insan o hazineden yiyoruz. Her sene binlerce insan güzel sanatların farklı dallarından mezun oluyor. Şu 100 yılda her sene beş bin kişi mezun olsa hiç çıkmadı bir Osman Hamdi daha?

Niye orada takılıp kaldık?

Yenilikten korkuyoruz. Benim şahit olduğum bu. Hazır paketler gelmesini istiyoruz. Yedinci senemi dolduruyorum burada. Birkaç kişiye projelerimi anlattım. Vay projelerimi çalarlar falan umurumda değil. Oldu ki ben yapamadım, benim yapamadığım yerde onlar yapsın veya devam ettirsin. Paylaşmaktan da, el ele vermekten de korkuyoruz. Ya beni çarparsa? Çarparsa çarpsın arkadaş. Kör müsün tedbirini alsaydın. Batı'da dikkat edersek bilgiler açık kaynakta. Akademik olarak da. Geçenlerde tezhip alanında güzel sanatlar okuyan İran sanatında uzmanlaşmış birine "Tavuz kuşunu çok güzel çizmişsin. Telifini ödeyeyim, senin adını da koyayım eserime. Kullanabilir miyim" dedim. "Yok, olmaz" dedi. Kabul etmedi. Sanat paylaşımdır. Eğer sana böyle bir kabiliyet verilmişse onu paylaşmadığın sürece o sendeki kayıptır. Eskiden üstatlar da öyle diyormuş; sendeki bilgiyi paylaşmadığın sürece usta değilsin, hoca değilsin. Bu anlamda özgüven sıkıntımız var.

Gelenekli sanatlarda klasik üslubu bozmayalım yaklaşımı da var

400 yıldır tezhip yapıyorlar. Bıkmadınız mı? Geleneksel yeniliğe açık değilse yok olmaya mahkumdur. En ustası zaten yapmış müzede duruyor. Bir hocam vardı akademide. Sınav gününde "Konu serbest beş tane kroki yapın" dedi. Yılsonu sınavı. 24 talebeyiz. Birbirimize bakıyoruz. Sınavın süresi dört saat. Konu serbest ama sınıfın içerisindeyiz. Dışarıdan ilham alacak bir unsur da yok. Aramızdan biri "Hocam bize ne çizeceğimizi söylemek göreviniz değil mi?" diye sordu. "Yok, benim görevim sizin ilham kaynağınızı nasıl bulacağınızı ve eserinizi nasıl en iyi şekilde icra edeceğinizi anlatmak. Siz burada sanatçı adaylarısınız. Sanatçı olmanız için bütün bilgimi vermek görevim ama sanatçı olmak için ne çizeceğini söylemek benim işim değil." Benim için en üst level öğretmen kafası budur. Bunu da Türkiye'ye, bu topraklara, Ortadoğu'ya da aşılamak mecburiyetindeyiz. Zaten geleneksel sanat kavramının silinmesi lâzım. Türk sanatı çatısının altında farklı geleneksel sanatların branşları olabilir. Yeni nesile gelenek dediğin köşe bucak kaçıyorlar. Yeni nesillerin evine bu sanatları sokmadığımız zaman bunlar kaybolacak. Anadolu'yu geziyorum çöplerde kilim, çini görüyorum. Sen kullanmıyorsun diye o çöp olmuyor. Bu topraklar dipsiz kuyu gibi o kadar büyük kültürel zenginliğe sahip ki. Bu kadar hoyratça kullanılmaması için hocalarımızın da bu sanatları güncellemeleri gerekiyor. Dünya sadece Türkiye'den, İstanbul'dan ibaret değil. Bu ülke dünyanın bir parçası olduğunu söylüyorsa ve sanat alanında da eşdeğerde görülmek istiyorsan dünya piyasasında ne oluyor takip etmeli ve onlarla rekabet etmeli. Akademisyenler keşke dünya üniversiteleriyle rekabet etse. Yan odadaki meslektaşı ile rekabet ediyor. Öyle talebeler yetiştir ki hattat da ABD'de, Kuveyt'te, Katar'daki hattatla rekabet etsin. Tezhip sanatçısı yetiştiriyorsan hangi mecrada olursa olsun işini satabilsin. Kuveytli de İranlı da karşıma gelse senin öğrencin ondan iyisini yapabilsin. Dünya ölçeğinde rekabet edin edecekseniz. Nişantaşı'nda onlarca galeri var ben bunlarla rekabet etsem n'olur?

Neye sahip olduğumuzun farkında değiliz galiba...

Türk sanatı Türkiye'den ibaret değil. Türkiye sanatsal olarak dünyanın merkezi olabilir. Dünyanın dört bir yanından Türkiye'ye gelip ağzı açık gidiyorlar. Biz Türkiye'de yaşayıp onların neden ağzının açık kaldığını anlayamıyoruz, ne kadar acı. Kalbim yaralanıyor. Neden Türkiye'de kalıyorsun? Çünkü dünyanın dört tarafından milyonlarca kişi burayı görmek için mutfağı, sanatı, felsefesi, edebiyatı, tasavvufu, dini için geliyor. 15 bin yıllık bir kültürden bahsediyoruz. Ta Japonya'ya kadar sanatsal benzerliklerimiz var. Avrupa'nın bugün kullandığı bütün eserler, başarılar, baroktan klasik sanatlarına hepsinin temeli bu topraklar

Biz paketlemesini iyi yapamıyoruz. Sunmayı da bilmiyoruz. Fransız gelsin bunu yapsın. Mimarlar, arkeologlar gelsin Almanya'dan, oradan küratörler, organizatörler gelsin. Tamam da sende o bilgi yok mu? Yok diyorsan iki kere ayıp. Bazı akademisyenlerle konuşuyorum. E, onlar yapabiliyor. Sen niye yapamıyorsun arkadaşım? Senin yapamayışın farkındaysan daha ayıp.