Kenan Işık... Tiyatromuzdan bir yıldız kaydı

Gençlik yıllarında tozunu yuttuğu tiyatro sahnesinde bir ömür geçiren, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur ve Şeyh Galip'in Hüsn-ü Aşk'ını tiyatroya uyarlayan, rol aldığı diziler ve sunduğu yarışma programları ile hafızalarımızda derin izler bırakan Kenan Işık'ı bu hafta ebedi hayata yolcu ettik. Geriye coşkuyla alkışladığımız oyunları, sanat hayatımıza kattıkları, meslektaşlarının hüzünlü cümleleri kaldı...

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Sanatseverlerin Ankara Devlet Tiyatrosu ve İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sahnelediği ve rol aldığı oyunlarından, geniş kitlelerin ise Sıcak Saatler, Sayın Bakanım, Dadı gibi diziler ile sunduğu yarışma programlarından tanıyıp sevdiği Kenan Işık, 10 yıl önce geçirdiği beyin kanamasının ardından komaya girmişti.

29 Temmuz'da vefat eden Işık, lise yıllarında başladığı tiyatro hayatını, hasta olduğu güne dek sürdürdü. Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni olduğu dönemde yerli repertuarın arttırılmasına yönelik çalışmalar yaptı.

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'unu sahneye taşıdı. Şeyh Galip'in Hüsn-ü Aşk'ından tiyatroya uyarladığı Aşk Hastası ile tiyatromuzda yeni bir fasıl açtı. Her iki oyunu vesilesi ile röportajlar yaptığımda nezaket ve zarafetle cevapladı sorularımı. Belki de Doğu klasiklerinden biri olduğu için sahnelendiği dönem Aşk Hastası kimileri için zor ve anlaşılmaz bulunmuştu. Bu eleştirileri sorduğumda "Zor bir oyun değil ama tiyatro seyircisinin genel olarak sanattan, sanatsal estetik anlayıştan uzaklaştığını zannediyorum. Sadece seyirci değil, Türkiye'deki aydınların, eleştirmenlerin de ne yazık ki bir kısmı böyle. Bu acı verici bir şey. Bu piyes o kadar da anlaşılmaz değil, 'Bu beni aşıyor' dedi bir seyirci. Aşmıyor çünkü sadece sözün değil fotoğrafın da bir dili vardır. Seyirci bunun farkında değil." şeklinde cevap vermişti.

ŞEYH GALİP'LE VARLIK SORGUSU YAPMIŞTI

"Oyunda felsefeden, tasavvuftan hareketle nasıl bir yolculuğa çağırıyorsunuz seyirciyi?" şeklindeki merakımı da şu cümlelerle gidermişti:

"Şeyh Galip ve öncelikle Hüsn-ü Aşk insanın yeryüzündeki varlığını gerekçelendirmek adına ne yaptığını, ne yapması gerektiğini çok doğru bir biçimde anlatıyor. Bir insanın kendini deşifre etmek, kendini tanımak adına -oyunda da var olan o yolculuk- diyar-ı kalbe giden yolculuğu, kendi kalbine yolculuk yapıyor olması son derece heyecan verici bir şey. Bir nevi nefis terbiyesi, bugün bile hepimizin uygulaması gereken bir yöntem gibi düşünüyorum. Oyundaki cümleler benden çok Şeyh Galip'indir. Orada Sokrat varsa, Platon varsa Şeyh Galip'in ağzından çıkmıştır Sokrat. Düşünce hayatındaki filozofların hatta peygamberlerin bile 'Niçin varız?' ve 'Neden ölürüz?' sorusunun ardına takıldıklarını söyler ki, bu gerçekten önemli bir şey. 'Niçin ölürüz?' sorusunun karşılığını bugün bile arıyoruz."

Beğeni kadar eleştirilerimize de hep kulak verirdi. Malatyalıydı. Anadolu kökenli oluşu, toprağına, kimliğine aidiyet duymasını, yerli bir tiyatro arayışını besleyen bir zemindi kuşkusuz. Hem tiyatromuz hem de kültür hayatımızda eksikliğini fazlasıyla hissedeceğiz.

HER ZAMAN DOĞRU BİLDİĞİNİN ARDINDAN GİTTİ

Ayşenil Şamlıoğlu / Oyuncu

Bizim Kenan'la çok eski yıllara dayanan bir dostluğumuz var. Ankara DT'deydik ikimiz de. Kenan'ın yönettiği oyunlarda hem oyuncusu hem de yönetmen yardımcısı olarak birden fazla oyunda yer almıştım ve o yılların Ankara'sında çok daha dostluklara dayalı yan yana, omuz omuza birbirlerine destek olarak bir varoluş sürdürmeye önem verilen yıllardı. Ben o yıllarda hep Kenan'la hem sanatsal hem de yaşama dair paylaştığım her ana şükreden biri oldum. O kadar sevgi dolu, karşıdan mesafeli ve ciddi bir hâli vardır Kenan'ın. Ama öylesine sevgi dolu, öylesine yumuşacık ve pamuk gibi bir adam ki. Dolayısıyla galiba öyle anlatmak daha doğru; çocuk gibidir. Dünyanın en sevgi dolu, en yetenekli çocuklarından biri Kenan'dır. Onu bu yönüyle böyle bir yanıyla tanımanın ayrıcalığını hep yaşadım. Her zaman doğru bildiğinin ardından gitti. Her zaman inandığı konularda inandığı adımları attı ve inandığı insanlar adına hiç sakınımsız kendini ortaya atmış insanlardan biridir. Benim için o kadar değerli ki. Sonrasında Kenan'ın 'Gel ve bu görevi kabul et' demesiyle DT'den emekliliğimi istemiştim. Şehir Tiyatroları'na dönüp genel sanat yönetmenliği yaptım.O yıllar boyunca da Kenan hep yanımda hep desteğimdi. Zaten sadece benim değil tiyatro adına ya da bu mesleğin dışındaki alanlarda da her zaman inandığı ve doğru bildiği insanları destekledi. Hiçbir karşılık beklemezdi. Üstelik de Şehir Tiyatroları'nın genel sanat yönetmenliğinden ayrıldıktan sonraki yıllarında Şehir Tiyatroları'nın her zaman destekçisi oldu. Bunu çok iyi bilenlerden biriyim. DT için de öyle. Tiyatro onun en büyük sevdasıdır. Ve tiyatroya gönül veren herkes onun kahramanıdır. O da bizlerin kahramanıydı. Kahramanımız gitti. Onu hep sevgiyle, saygıyla anacağım.

YERLİ VE MİLLİ OLUNABİLMENİN TİMSALİYDİ

Abdurrahman Şen / Gazeteci-yazar

Kenan Işık; sSadece Türk tiyatrosu değil, kültür dünyamız için de çok değerli, birikimli, gerçek anlamda YERLİ VE MİLLİ olunabilmenin timsali bir kayıptır. Gerek Devlet Tiyatrosu'nda gerek İstanbul Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği günlerinde yaptıklarını iyi incelemek lâzım. Şehir Tiyatroları'ndaki Genel Sanat Yönetmenliği günlerinde yazdığım bir eleştiri yazım üzerine davet edip durumu açıkladığı buluşmamızla başlayan dostluğumuz hastalığına kadar sürdü. Kültür ve sanat dünyamızın, özelde de Türk tiyatrosunun başı sağolsun.

ORTAK DERDİMİZ TÜRKİYE İDİ

Bünyamin Yılmaz / Gazeteci

Kenan Işık'ı her hatırladığımda Ahmet Hamdi Tanpınar ve Kemal Tahir'i de hafızam tamamlar. Yerliydi o, sadece yerlilikle kalmamış genel sanat yönetmeni olarak görev yaptığı dönemde Şehir Tiyatroları'nda farkını göstermiş, repertuvarı dünyanın önemli oyunlarıyla birlikte Türk tiyatrosunun önemli isimlerine ve eserlerine de açmıştı. Şeyh Galib'e olan sevgisini Aşk Hastası oyunuyla gösterdi. Görevden ayrıldığı gün sahneden kaldırılan o oyun, estetik seyir zevki ve şiirin gücüyle zihinlerde kaldı. Malatya ve Kahramanmaraş'ta iki önemli etkinlikte birlikteydik. Sesi okuduğu şiirlerle yükselirdi. Özellikle Maraş'ta şiir festivalinde İsmet Özel'den okuduğu şu mısra hâlâ kulaklardadır: 'Suyun sızladığıdır kimseler bilmez.'

Bir televizyon programı sonrası ATV'deki odasına davet etmiş, üç saati aşan sohbetimiz olmuştu. Ortak derdimiz 'Türkiye' idi. O artık milletimizin sinesine emaret. Başımız sağ olsun.