MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr
Kültürel mirasımızın önemli bir başlığı olan çini sanatı, Orta Asya Türk kültürüne ait eserlerden başlayarak Anadolu Selçuklu dönemi, Beylikler dönemi ve 13. yüzyıldan itibaren de Osmanlı devrine kadar uzanan büyük bir zenginlik. Özellikle 17. yüzyılda İznik çinileri ile zirveye ulaşan bu sanat dalı dünyada da hayranlık uyandırıyor. Ancak çini sanatımızın eşsiz örneklerinden bir kısmı bugün ülkemizde değil. Çeşitli nedenlerle yurt dışında bulunan nadide İznik Çinileri'nin ülke topraklarında da sergilenmesi için kolları sıvayan İstanbul Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü Çini ve Seramik Atölyesi sanatçıları, "Osmanlı Saray Çinileri" projesi ile 15. ve 17. yüzyılları arasında Osmanlı döneminini izlerini yansıtan ve kayıp olarak nitelendirilen eserleri, yeniden kültürümüze kazandırmak amacıyla özel bir koleksiyona imza attı. "Kültürel mirasımızı koruyarak geleceğe aktarmak" misyonuyla harekete geçen sanatçılar, dünyanın önde gelen müzelerinde sergilenen eserlerin orijinallerine sadık kalarak hazırladıkları "İznik'ten Dünyaya KAYIP ÇİNİLER" sergisini ziyaretçilerin beğenisine sundu. Çini sanatının dönemsel özellikleri ve üsluplarını yansıtan bu özel koleksiyonda 33 eser yer alıyor.
Koleksiyonda yer alan eserlerin çömlekçi çarkındaki üretiminin yanı sıra modelleme, kalıplama ve bezeme aşamaları geleneksel yöntemlerle yapıldı. Sanatçıların Osmanlı saray nakkaşlarının geliştirdiği Hatayi, Baba Nakkaş, Natüralist, Şam İşi ve Rumi üsluplarında hazırladığı eserlerden oluşan özel koleksiyon, 27 Eylül tarihine kadar İstanbul Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü sergi salonunda ziyarete açık olacak. Biz de Akşam Cumartesi eki olarak bu özel koleksiyonu yerinde gördük ve sanatçılarından süreci dinledik.
Kültürel mirasımıza sahip çıkmak istedik
Başak Özerkan
Röprodüksiyonunu hazırladığımız 33 eserin orijinalleri çeşitli nedenlerle yurt dışında sergileniyor. İngiltere- Bristish Museum, Yunanistan-Benaki Museum, Fransa-Louvre Museum, ABD- Metropolitan Museum Of Art, Katar-Museum of Islamic Art, Portekiz-Calouste Gulbenkian Museum, Kuveyt-Homayzi Collection gibi dünyaca ünlü müzelerde yer alıyor. Tabii neden buradalar bu konuda net bir bilgi yok elimizde. Biz kültürel mirasımıza sahip çıkmak amacıyla yola çıktık en nihayetinde. Biz onlara ulaşamıyorsak kendi atölyemizde röprodüksiyonunu yapalım ve insanlarımız bunu görsün istedik. Replika değil bunlar. Replika birebir aynısı demek. Biz aslına sadık kalarak yeniden yapmaya çalıştık. İki yıllık bir çalışmanın ürünü bu eserler. İlk bir yıl araştırma ve literatür tarama aşaması oldu. Gidip görme şansımız olmadı tabii. İlk olarak bu seriye balık formundaki kandil eser ile başladık. Daha sonra eserlere karar verdik. Kimi çininin fotoğrafları çok netti. Yani arkası, önü, sağı, solu, altı, üstü vardı. Ama kiminde sadece önden fotoğraflar vardı. Gerisini biz desen bilgimiz olduğu için tamamladık diyebiliriz. Formlarımızı Emre Atırcıoğlu hazırladı. Çömlek çarkında formları kendisi çekti. Kolay bir süreç değildi. Bazı objelerin yapımı birkaç ay sürdü. Farklı tekniklerde yapılmış eserler var burada. Her eserin farklı bir hikâyesi oluştu. Bunu bir iş olarak görmedik açıkçası. Manevi anlamda doyurucu bir çalışma oldu. Fırını her zaman büyük bir heyecan ile açtık. Çinide son sözü fırın söyler. Böyle bir sergi ile eserleri ziyaretçilerle buluşturmak çok kıymetli. Her eserde bir QR kod var. Burada eserle ilgili bilgiler yer alıyor. Merak edenler sergiyi gezerken bunları inceleyebilir.
Nadide olan eserleri seçtik
Eda Özcan Yıldırım
Bize ait ancak kendi topraklarında olmayan eserleri, bizim kültürel mirasımızı, anavatanında sergilemek için yola çıktık. Ülkece böyle bir derdimiz var çünkü. Yurt dışına çıkarılan kültürel mirasımızın ülkemize dönmesi konusunda Bakanlığın da çalışmaları var. Biz de naçizane bir farkındalık oluşturmak istedik. Çini sanatçıları olarak bu alandan başladık. Dönemini en iyi yansıtan, en nadide eserleri seçmeye çalıştık. Balık formundan bahsetmiştik. Bu başka yerde göremeyeceğiniz bir form aslında. Yine Baba Nakkaş üslubunun en özellikli eserlerini seçtik. A'dan Z'ye bütün süreç bu çatı altında yapıldı. Büyük bir emek ve sabırla ilerledik. Ve bu süreçte farklı duygulara kapıldım. Öncelikle ortaya çıkan desen ve formlardan dolayı dönemin sanatçılarına büyük bir saygı duydum. Sonra hüzünlendim. Neden bu eserler kendi vatanımızda değil diye. Ve en sonunda bu eserleri tek bir çatı altında orijinalleri olmasa da toplayabildiğimiz için sevindim. Kendi yorumlarımızı kattığımız da oldu. Bu da çok heyecan vericiydi. Bu anlamda manevi anlamda bizi tatmin eden bir süreçti. Şimdilik sergimiz eylül sonuna kadar açık. Ancak daha fazla açık kalabilir. Biz eserlerin farklı şehirleri de dolaşıp insanlara ulaşmasını istiyoruz.