Kavuğu almak kolay da taşıyabiliyor musun?

İsmail Dümbüllü'nün Münir Özkul'a vererek gelenek haline getirdiği “Kavuk'un son sahibi Şevket Çoruh, Dümbüllü'nün ölüm yıldönümünü hatırlamadı. Sosyal medya hesabını aktif olarak kullanan, en son ‘İyi ki doğdun büyük usta” mesajıyla her fırsatta sanat hayatında en büyük pay sahibi olduğuna vurgu yaptığı Müjdat Gezen'e vefa gösteren Şevket Çoruh, sözkonusu ‘Kavuk'unu taşıdığı İsmail Dümbüllü olunca nedense unutuverdi.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi, orta oyunu ve tuluat sanatçısı İsmail Hakkı Dümbüllü’nün vefat yıldönümü idi 5 Kasım. 1973 yılında geçirdiği bir trafik kazasının ardından hayatını kaybetmişti sevilen halk sanatçısı.

Sosyal medyada büyük ismi hatırlayanlar arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı, TiyatroTiyatral, Emine Ün, Behzat Uygur hatta Gelecek Partisi Beylikdüzü İlçe Başkanlığı bile vardı. Ancak bütün bu isimler arasında gözler bir kişiyi aradı.

Kavuklu Hamdi ile başlayıp İsmail Dümbüllü’nün Münir Özkul’a vererek gelenek haline getirdiği “Kavuk’un en yeni sahibi olan Şevket Çoruh, İsmail Dümbüllü’nün ölüm yıldönümünü hatırlamadı. Sosyal medya hesabını aktif olarak kullanan, en son ‘İyi ki doğdun büyük usta” mesajıyla her fırsatta sanat hayatında en büyük pay sahibi olduğuna vurgu yaptığı Müjdat Gezen’e vefa gösteren Şevket Çoruh, sözkonusu ‘Kavuk’unu taşıdığı İsmail Dümbüllü olunca nedense unutuverdi.

UNUTMAK BU KADAR KOLAY MI?

İsmail Dümbüllü’den Münir Özkul’a ve daha sonra Ferhan Şensoy ve Rasim Öztekin’e emanet edilen, Türk Tiyatrosu’nda güldürü geleneğinin sembolü olan “Kavuk”, 20 Eylül 2020’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) de desteği ile Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda düzenlenen Kavuk Devir Teslim Töreni’yle Rasim Öztekin tarafından Şevket Çoruh’a teslim edilmişti.

Günlerce bu anlamlı mirası neden Şevket Çoruh’un hak ettiği, ideolojik tavır ve duruşunun bu tercihte hiiiiç etkili olmadığı yazıldı çizildi. Tek başına bir özel tiyatro kurup, ayakta tutma başarısı göstermesi Kavuk’u taşımayı en çok hak eden kişi oluşuna delil olarak gösterildi. Oysa Arka Sokaklar’daki asabi komiser rolü dışında akılda kalıcı bir oyunculuğu bile yok Şevket Çoruh’un.

Gelenek tiyatrosunun biricik sembolünü bu kadar çok hak eden kişinin Dümbüllü’yü vefat yıldönümünde hatırlamayışı tam da bu yüzden son derece manidar. Geleneğe sahip çıktığı iddiasındaki birinin iddiasında ne kadar samimi olduğunu görmek için bu bile yeterli. Ama tabi bağzıları için ‘samimiyet’in hiç önemi yok. ‘Kendi’ mahallesinden olsun, ‘ideoloji’sini deli gömleği gibi sallasın yeter. Tiyatroymuş, sanatmış bunlar oyunun bir parçası. Sahne ışıkları sönünce sahici olanla olmayan daha net görünüyor. 

KARABAĞ’DA GÖR NE OLDU

Azerbaycan, Ermenistan’a karşı büyük bir bağımsızlık mücadelesi veriyor. Güçlü Azerbaycan ordusu karşısında adım adım hezimete uğrayan Ermenistan, cephedeki korkaklığının acısını sivillerden çıkarıyor. Tıpkı yıllar önce Hocalı’da, Karabağ’da yaptığı gibi sivillere yönelik saldırılar düzenliyor. Ermenistan’ın yaptığı bu katliamları bilmeyenler ‘savaş karşıtlığı’ maskesi altında katliamlara göz yumanların tuzağına düşüyor. Buna mahal vermemek ve toplumsal hafızayı canlı tutmanın en güçlü yolu ise sanat ve edebiyat. Azerbaycan düşünce ve edebiyat dünyası bu anlamda çok münbit isimlere sahip. TEDEV Yayınları tarafından bir araya getirilen Azerbaycan Edebiyatında Karabağ Hikâyeleri işte bu acılı yakın geçmişin izlerini bir araya getiriyor. Ganire Paşayeva ve İmdat Avşar’ın hazırladığı antolojide Sabir Rüstemhanlı, Elçin Efendiyev, Ejder Ol, Elçin Hüseynbeyli, Akil Abbas gibi isimlerin Karabağ hakikatini tarihe not düşen hikâyeleri yer alıyor. Eserin takdim yazısında “...Bu eserde yer alan hikâyeler; yirminci yüzyılın son çeyreğinde, hür dünyanın gözleri önünde, üstelik de tarihin canlı olarak kaydettiği en kanlı katliamlardan biri olan “Hocalı Soykırımı”na maruz kalan; Ermenistan’ın, Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini işgal etmesi nedeniyle, binlerce yıllık ata yurtları Dağlık Karabağ’dan; Şuşa, Hankendi, Kelbecer, Laçin, Zengilan, Cebrayıl, Gubadlı, Ağdam ve Fuzulî’den göçe zorlanan, sürgün edilen; bugün dahi kendi evine dönemeyen ve sürgün hayatı yaşayan bir milyon Azerbaycan Türk’ünün yaşadığı insanlık dışı “vahşetin” edebiyata ve bu yolla da ebediyete yansıyan yüzüdür...” diyor İmdat Avşar. Karabağ’da yaşananların Azerbaycan edebiyatında çok geniş yer bulduğunu hatırlatan Doç. Ganire Paşayeva ise bunun nedenini ve önemini şu cümlelerle özetliyor:

“Azerbaycan’ın yetenekli yazarları tarafından insanın içini ürperten hikâyeler, okuyanı hüzne boğan şiirler yazıldı, vahşet sahnelerini canlandıran filmler çekildi, yaşanan trajediyi anlatan tiyatrolar sahnelendi. Karabağ hadiselerinin içyüzünü; uğradığımız zulmü, yaşadığımız vahşeti, yarım kalan hayatları, yetim kalan çocukları, parçalanan aileleri, yitik sevdaları, uğradığımız ihanetleri, verdiğimiz mücadeleleri, çektiğimiz yoklukları anlatan edebi eserlerimizin, Azerbaycan’ın bu haklı davasının kardeş Türkiye’de ve Azerbaycan dışındaki ülkelerde de sanat ve edebiyat yoluyla tebliğ edilmesinde büyük yarar vardır. Karabağ’daki bütün bu olaylar, savaşlar, sürgünler, facialar çok güçlü ve büyük bir edebiyat olan Azerbaycan edebiyatına geniş bir şekilde aksetmiştir. Öte yandan sanat ve edebiyat yoluyla yapılan propagandalar her zaman siyasetin önünde yer almış, siyasetten daha güçlü ses getirmiştir. Bu nedenle Karabağ ile ilgili siyasi mücadelemizin bu yönden de desteklenmesine ihtiyaç vardır.”