Kalbim dans pistlerinde techno müzik için atıyor

UYGAR TAYLAN

uygartaylan@gmail.com

Bu yıl Berlin’de 20’incisi düzenlenecek olan Redbull Music Academy’ye Türkiye’den üç isim katılıyor. Geçen yılın Warm Up birincisi Loradeniz ise yarışmanın iddialı isimlerinden biri. Amsterdam’da yaşayan İstanbul doğumlu müzisyen Loradeniz’le müzik ve yarışma heyecanını konuştuk.

Detroitli müzik efsanesi Jeff Mills’in 1998 yılında Berlin’de bir antrepoda ilk dersini vermesiyle macerasına başlayan Redbull Music Academy, 20’inci yaşında yine Berlin’e dönüyor. Bu yıl 8 Eylül – 12 Ekim tarihleri arasında dünyanın dört bir yanından 61 müzisyenin katılacağı Akademi’de genç yetenekler, ustalarla buluşma fırsatı yakalayacak. Üstelik 38 farklı ülkeden katılımcının yer alacağı Red Bull Music Academy’e bu yıl Türkiye’den Akkor, Robogeisha ve 2017 Redbull Music Warm Up birincisi olan Loradeniz katılacak. Amsterdam’da yaşayan, İstanbul doğumlu müzisyen Loradeniz’le yarışma ve müzik üzerine konuştuk.

Klasik piyano eğitimi alıp üzerine Utrecht Sanat Üniversitesi’nde müzik tasarımı yüksek lisansı yapmışsın. Klasik müzikten çağdaş müziğe geçiş sürecinde perspektifin nasıl değişti? 

Perspektifim yavaş yavaş, deneyerek, okuyarak, dinleyerek ve izleyerek değişti, değişiyor. Öyle çat diye klasik müziğin kurallar dünyasından çıkıp kendi kurallarını yaratabildiğin çağdaş müziğe geçiş ya da kafama göre bir şarkı yapmak çok akıcı ilerlemedi tabii başta, sınırsız olmak limitledi, sıfırdan bir müzik yazarken hangi notadan başlayacağımı hiç bilemedim. Sonra bir yerden başlamak lazım diyerek bir girizgah yapmış bulundum.   

Anladığım kadarıyla işinin bir diğer kısmı da ses üretmek ve üzerine kompozisyonlar yaratmak. Yaşamın içindeki hangi sesler müzikal anlamda sana ilham veriyor? 

Konuşma tonlamaları, hayvan sesleri ve yapılmış müzikler ilham verici oluyor. Benim için seslerden ziyade görüntüler daha efektif aslında, ses kaynaklarını oluşturmak, onları toplamak, kaydetmek ve müziği tamamlamak için. 

Amsterdam’da hayat nasıl gidiyor?

Çok keyifli geçiyor. Güven veren ve güzel bir şehir burası. Oturdu artık düzenim, sosyal hayatım, alışkanlıklarım, işlerim. Buraya taşındığımda öğrencilik kariyerimin de sonuydu. İlk kez okul yoktu hayatımda, hayatımın bir başka dönemine burada girdim, bağımsız olarak kendi şirketimi açtım, özel ders veriyorum, buradaki kurumsal şirketlerle müzikal çalışmalar yapıyorum ve de tabii müzik üretiyorum. 

Daha önce Amsterdam’da bulunan Red Bull Music Stüdyoları’nda kayıt yapma hakkı kazanmıştın. Senin için nasıl bir deneyim oldu?

Amsterdam Red Bull Müzik Stüdyosu’nda kayıt yapacağımız haberi geldiğinde, Mert Gençer’le birlikte tam 3 gün öncesinde Jello’yu geliştirip kaydetmeye karar verdik. Sürprizli ve keyifli bir kayıt süreci oldu ikimiz için de. 

Bu yıl da Red Bull Music Academy’ye katılma hakkı kazanan 3 isimden biri oldun. Kendini nasıl hissediyorsun? 

Çok mutluyum ve şanslı hissediyorum. Sadece Akademi›yi kazandığım için değil aynı zamanda bu deneyimi Berlin›de yaşayacağım için de. Hayatımda hep hatırlayacağımı düşündüğüm bir 15 gün var ki önümüzde, kimsenin uyumayı planlamadığı, eminim tüm katılımcılar için güzel şeylere sebep olacak bu süreç. 

Muhtemelen techno gibi BPM’i hızlı parçaların yoğun olduğu bir yarışmaya Ambient & New Age gibi daha düşük tempolu bir janrıyla katılıyorsun. Bu seni düşündürüyor mu? 

Kısmen düşündürüyor ama heyecan vererek, keyifle. Kalbim dans pistlerinde techno, house için atıyor. Bir süredir yaptığım ve paylaşmak istediğim müzikler de bu esintileri taşıyor diyebilirim. Yayınladığım müzikler ambient & new age tarzına girmiş bulunsa da, bundan ibaret değil ilgim olan müzik türleri. Belki bu sene Berlin’de olması “hızlı parçaların yoğun olduğu bir yarışma” fikri oluşturmuş olabilir, öte yandan bu seneki katılımcılarının yaptıkları müziklerin janrı yelpazesi geniş. RBMA’de müzik üretirken de güzel karışımlar oluşacağına inanıyorum. 

Jello kayıt videosunda Charles Bukowski’ye gönderme yapmışsın. Sana nasıl bir ilham verdi?

Bir gönderme yok aslında, öyle denk geldi. Bukowski hayran olduğum bir yazar. Kendisinin bir şiir kitabını okuyordum “Sifting Through the Madness for the Word, the Line, the Way”, aynı gün evde looplar üzerinden bir parça yapayım diye oturmuştum. Sözsüz vokaller bir ritim altyapısı üstünde. Baktım müzik var, söz yok, şiirler var, rastgele açtım kitabı, oturdu sözler ve de hissi hissime. Bu şarkıyı kaydetmek yoktu aklımda, sadece deniyordum sonra olaylar farklı gelişti tabii. 

BERLİN; ESNEK BAĞIMSIZ VE DERİN

Elektronik müzikle ilgili biri olarak yarışmanın düzenlendiği Berlin şehri senin için ne anlam ifade ediyor? 

Beni olduğumdan daha cesaretli birine evirdi Berlin, bana birçok anlam ve duygu ifade ediyor. Esnek, bağımsız, derin ve karakterli bir şehir benim için. Bu sene akademiye başvurmamın sebebi de Berlin’de olmasıydı. İlk Berlin maceramdan sonra yaptığım müzikler de daha cesurca çıktı ortaya, Akademi›de ortaya çıkacak olan müzikler ve tüm etkileşimler de bu şehrin büyüsünden nasibini alır diye düşünüyorum.

Hayranı olduğun isimler arasında Alman piyanist & besteci Nils Frahm’ın da olduğunu görüyorum. Tanışma imkânın olsa ona ne söylemek isterdin? 

Tanıştığımızda önce sarılmak istiyorum ona bir süre, sonrasında konuşuruz (gülüyor). Herhâlde, “Senin ruhunu seviyorum!” diye sohbete başlar, merak ettiğim şeyleri sorarak devam ederdim sindire sindire. Bu sene akademi, Funkhaus Berlin’de gerçekleştirecek, Nils Frahm da son albümünü orada kaydetmişti. Bunlara tesadüf demek yersiz olur, bence o da orada olacak!