'Kadınlar ilişkiler konusunda erkeklerden daha çok konuşuyor'

MEHMET EMİN DEMİREZEN

emin.demirezen@aksam.com.tr

35 yaşında bir PR’cı olan Perihan’ın, güzel gittiğini düşündüğü hayatı bir gecede altüst oluyor. Önce kocası tarafından terk ediliyor. Bir yandan çocuklarıyla ilgileniyor bir yandan da arkadaşlarıyla buluşup vakit geçiriyor aslında bütün amacı yalnızlığını gidermek... “35 Çok Güzel Gelsene”, kitabının yazarı gazeteci Pınar Çelikel’le 35 yaş klişesini masaya yatırdık. 

Kitabın ortaya çıkış sürecini sizden biraz dinleyebilir miyiz?

Yazıyla iç içe bir hayat yaşayınca çevrenizdeki herkes sizden bir kitap bekliyor. Ben de buna ısrarla itiraz ediyordum. Çünkü yazdığım şeyler tam olarak beni tatmin etmiyordu. Ama bir yandan çevremde duyduğum olaylardan yola çıkan hikâyeler yazmaya devam ediyordum. Zaman içinde bir hikâye uzadı, detaylandı ve roman haline geldi… 

Hikâyeler çok tanıdık…

Aslında birilerimiz bir yerlerde bu hikâyeleri hep yaşıyor… Farklı ortamlardan, farklı gelir düzeyinden bir sürü arkadaşım var. Sosyolojik yapı ve farkındalık değişse de temeldeki durumun hiç değişmediğini görüyorsunuz bir süre sonra. Malum benim işim bakmak, incelemek ve detayları görmek üzerine. Aklım öyle çalışıyor. Hep bir kayıt halindeyim. Bakkal Ahmet Efendi’nin karısı da hayatını bırakıp sevgilisiyle kaçabiliyor; önemli bir şirketin CEO’su da 30 yıllık karısını üç ayda boşayabiliyor. Bir de üzerine trilyonlar ödüyor tazminat olarak. İki ay süren evlilikler de var, maddi nedenlerden dolayı bir ömür sürmek zorunda olanlar da. Binlerce hikâye yani anlayacağınız… Ben aradan bir kesit alıp gösterdim sadece. Herkesin hikâyesi olabilir bu. Eminim çok tanıdık gelecek okuyanlara.

Bu kitap, insanlara nasıl bir umut veriyor?

Çevremde aşırı pozitif olmamla tanınırım ben. Çünkü bence mutlu olmak bir seçimdir bana göre. Onu seçmek, istemek ve bunun için emek vermek gerekir. Bunu kimse sizin yerinize yapamaz. Biliyorum dünyanın en acayip dönemine denk geldik. Her sabah bizi mutsuz edecek pek çok haberle uyanıp zaten güne 2-0 yenik başlıyoruz. Ama marifet tüm olumsuzluklar arasında sevgiyi ve mutluluğu büyütüp büyütemediğimizde. Hep çok büyük şeyler peşindeyiz ama biraz daha minimal düşünüp çevrenize sevgi ve neşe vermeniz bile bir sürü şeyi değiştirir. 100 kişi böyle düşünse kocaman bir mahalle değişir. İnsan nefes aldığı sürece bir ümit vardır. Vazgeçmemek gerekir. İşte kitap sıradan bir hikâye üzerinden temelde bunları söylüyor.

Gerçek hayatta yaşanılan şeyleri kitapta anlatmak daha mı kolay yoksa daha mı zor? Neden?

Kadınlar aralarında çok konuşurlar malum. İster dedikodu deyin, isterseniz de dertleşme. Aslında herkesin tanık olduğu bir dolu ilişki hikâyesi vardır. Sorun, anlatsınlar. Elbette benim de. Kimi, “Yok artık daha neler?” dedirtir, kimi de “Olacak iş değil”. Ama işte hepsi hayatın içinde yaşanan şeyler. Anlattıklarımın gerçek gibi hissedilmesi, insanların okuduklarında kendilerini bulmaları için gerçek hayattan biriktirdiklerimin önemi çok büyük. Zor olan kendi hikâyenin içine bunları eklemek. Bire bir aynısını yazmak mümkün değil. Hikâye ilerlerken aralarda ekleniyor gerçek hayatta duyduklarım. Bence gerçek tadı da bu veriyor.

Sıradaki planlar, hedefler neler? 

Yaşamaya ilgimi canlı tutmak için çırpınıp duruyorum. Bundan sonra da hayat iştahımı kaybetmeden yaşamaya, hayatın getirdikleriyle mutlu olmaya çabalamaya devam... Kitap bana sabrı öğreten bir aracı gibiydi. Hayatımda hiç bu kadar uzun süre tek bir şeye vakit ayırmamıştım. Büyüklerin sözünü dinledim ve her gün aynı saatte bilgisayarın başına oturdum. Kimi zaman beş sayfa yazdım, kimi zaman iki satır. Geçen hafta yeni bir hikâyeye başladım bile. Yazmaya devam yani. Bir yandan da sosyal medyada gazeteciliğine devam. Hedef mi? Bilmem hedef sayılır mı ama gönlümden geçen kitabı okuyanların, “Ben tek değilim, herkes benzer şeyler yaşıyor ve bir şekilde hayat devam ediyor,” demelerini sağlayabilmek. İnanın yalnız olmadığını ve beş yıl sonra hayatın gündeminin bambaşka olduğunu fark etmek iyi geliyor insana. Yeter ki sağlık olsun.

YAŞANMIŞLIKLARIN ROLÜ ÇOK BÜYÜK

“Yaş 35 yolun yarısı” derler... Sizce 35 yaş hayatın hangi evresi?

Bunca şair, düşünür özellikle 35’i işaret ediyorsa vardır bir bildikleri. Hepimiz yaşarken pek çok şeyin sadece kendi başımıza geldiğini düşünüyoruz. Oysa benzer durumlar, benzer duygular farklı zamanlarda herkesin başına geliyor. Bence 35’te fragman bitiyor ve asıl şimdi başlıyor. O yaşa kadar hangi okula gideceğim? Ne olacağım? Nasıl para kazanacağım? gibi dertlerle uğraşmaktan asıl soruları sormaya fırsat bulamıyor insan. Mesela en temeli: Hayattaki amacım ne? Ben kimim? gibi. Üç yıl önce, beş yıl sonra herkese oluyor bu. İşte 35 bunun temsili rakamı bence.

Kadınlar için 35 yaş neden önemlidir?

Kadınlar için de geçerli söylediklerim. O zamana kadar yaşananlar birikiyor birikiyor ve süzgeçten geçip kadınların asıl istedikleri şeyleri fark etmelerini sağlıyor. Yani “Kadınlar ne ister?” sorusunun yanıtını 35’ten önce vermek biraz güç gibi. Tabii unutmamak lazım yaş almak kadar yaşanmışlıkların da rolü büyük oluyor. Hayata yaklaşım, olaylara verilen tepkiler bile farklı oluyor. Dünyanın, hayatın ve kendinin farkına vararak yaşamak öyle tatlı ki. Ne demek istediğimi kadınlar çok iyi anlıyordur. Gerçi annem, “Sen bir de 50’den sonrasını gör. Çok daha tatlı,” diyerek merakımı cezbediyor. Onu da göreceğiz.

KONFORLU HAYATLARI BİR KENARA BIRAKMAK KOLAY DEĞİL

Boşanmak kimileri için bir travma sebebi. Peki boşanmadan sonra nasıl bir hayat söz konusu oluyor? 

Konforlu hayatları bir kenara bırakıp bir anda baştan başlamak kolay değil. Zor iş. Hele ki boşanmayı isteyen siz değilseniz. Sonra ciddi bir özgüven eksikliğine de neden oluyor. İstenmeyen insan olduğunu düşünüyorsun bir süre. Kimilerine göre başarısızlık gibi algılanıyor. “Yapamadın, bir adamı idare edemedin…” İşin maddi bölümü daha sonra geliyor. Bence pek çok evlilik maddi bağımlılık yüzünden de devam ediyor. Var da var yani… 

Ama nefes aldıkça her şeyin çözümü de var demektir. Hayat senin istediklerini değil, gelişimin için gerekenleri önüne getiriyor. Bunu kabullendikten sonra da çok tatlı bir hayat başlıyor. Kesin bilgi.

Boşanmaktan bahsetmişken günümüzdeki evliliklerin bir önceki kuşak kadar uzun sürmemesinin sebebi nedir?

Baştan söyleyeyim ben ‘sonsuza kadar mutlu yaşadılar’ türü aşklara hala inanıyorum ve bunun peşinden inatla gidilmesi gerektiğini savunuyorum. Kızıyorum da boşanmalara. Her kız gibi masallarla büyüdüm çünkü. Diğer yandan da yaşadığımız çağın iletişim problemlerinin, tatminsizlik sorununun, kadın ve erkek rollerinin nasıl evrim geçirdiğinin de farkındayım. Sevgi üzerine, aşk üzerine bir hayat hayalim. Herkes hesapsızca bunun peşinden gitmeli bana göre. Ama galiba artık bunu tek kişiyle sağlamaya kimsenin gücü yok. Kimse kendinden ödün vermek istemiyor, hep bir alternatif olduğunu düşünüyor. Herkesin hikâyesi farklı tabii, her durum özel ama hepsinin gerisinde ciddi bir tatmin sorunu var.