Kabuk bağlamayan bir 'YARA' hakkında

Kısalarla Söyleşi-Yorum'un bu haftaki konukları YARA kısasıyla yönetmen Onur Güler ve başarılı oyuncu Tülin Özen. Güler bu filminde dünya toplumlarında asla kabuk bağlamayan bir yarayı; kadına yönelik şiddet ve istismarı izleyici karşısına çıkarıyor. Bunu yaparken ise konuyu asla dramatize etmeden ve hikayeyi dizi kurgusuna sokmadan tümüyle potansiyel gerçeklikten besleniyor.

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

Kısalarla Söyleşi-Yorum’un üçüncü bölümünden herkese merhaba. Bu haftaki konuklarım güncel bir konuya parmak bastığı YARA adlı kısasıyla yönetmen Onur Güler ve başrol oyuncusu Tülin Özen. YARA henüz çok yeni bir film ve festival sürecine başlamadı. Dolayısıyla bu filmi bir festivalde değil Instagram’da keşfettim. İzlemek istediğimi belirten bir mesaj yolladım hemen yönetmenine. YARA adeta tüm dünya toplumlarında asla kabuk bağlamayan, ülkemizin de şiddetle kanayan bir yarasına dikkat çekiyor. Kadına şiddet, tecavüz, istismar… Kendisine zorla tecavüz eden kayınpederini uzun vadede bir ilaç vasıtasıyla öldüren Nur’un bu sırrını, kayınpederin ölüm raporunu yazmak için eve gelen doktor Bahar da öğrenir. Peki, şimdi ne yapacaktır doktor hanım? Durumu polise bildirmeli midir, yoksa onu tecavüz edip hamile bırakan ve istemediği bir çocuğu dünyaya getirmesine neden olan, kayınpederini öldüren Nur’la arasında bir sır olarak mı tutacaktır bunu? O bu ikilemi yaşarken hiç şüphesiz aynı ikileme seyirciyi de dâhil ediyor YARA. Nihal Yalçın ve Tülin Özen‘in başarılı oyunculuğu, güçlü sinematografisi ve doğru bir yönetimle iyi bir kısa film olarak kabul edeceğimiz ve muhtemelen önümüzdeki aylarda film festivallerinde adını sık sık duyacağımız YARA, aynı zamanda konusu ve bu konuyu işleyiş tarzıyla da ayrı ve önemli bir yerde duruyor. Kadına tecavüz olayını dramatize etmeden, hikâyesini dizi kurgusuna sokmadan tüm gerçekliğiyle objektif bir anlayışla gözler önüne seren YARA, benzer konudaki sinema çalışmalarından da kolaylıkla ayırt edilebilir bir durumda.

ONUR GÜLER: TOPLUMSAL HİKÂYELER PEŞİMİ BIRAKMIYOR

Onur, Haliç Üniversitesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunu. Birçok tiyatro oyununda yönetmenlik yaptı. 5 yıldır kendisine ait bir sanat akademisi var. Sinema ise Onur’un hayatına şöyle dâhil olmuş: “Üniversitede olduğum dönemde Selim Evci’nin Film Yapım atölyesine gidip film çekmeyi öğrenmeye çalıştım. Çünkü teknik bilgim yoktu. Hem bunu geliştirip hem de o havayı teneffüs etmek istedim. Atölyeden sonra Selim hocanın yanında kalıp reklam – klip ve sinema filminde reji asistanlığı yaptım. Bu benim için çok güzel bir deneyim oldu. 2013 yılında senaryosu bana ait olan Boşluk kısa filmini çektim. Film, Altın Koza Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü aldı. 2019 yılında son kısa filmim olan YARA Kültür Bakanlığından proje desteği ve eylül ayında İzmir’de düzenlenen 19. Sinema Burada Festivali’nde Kısa Film Proje Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. Şimdi festival süreci başlayacak.” Şu anda Nisan 2021’de çekmeye hazırlandığı filminin senaryosu üzerinde çalışan Güler, bu kısa filmin uzun metrajlı halini de projelendirmeye başlamış. Onur aynı zamanda yedi kadının yaşadığı farklı durumlara dair belgesel proje planlıyor.

YARA’nın çıkış noktası ne oldu?

Suçluların kanunlardaki boşluklardan yararlanıp salıverildiğini gördükçe bu durumun kişilerde kendi adaletlerini sağlama isteği doğuracağını düşündüm. Hikâyelerimde seyirciyi merak edecekleri bir dünya içine koymayı çok seviyorum. Ölüm raporu yazan birçok doktorla görüşüp, taziye evlerine gittim. Senaryo, dört ay gibi bir sürede ortaya çıktı.

YARA gündeme dair nasıl göndermelerde bulunuyor?

Film, evrensel hukuk ilkelerine bağlı kalınarak kişilerin haklarının korunması gerektiğine dikkat çekiyor. Böyle giderse kişiler kendi adaletlerini sağlamak zorunda kalacak. Kadına şiddet durumu da artık buraya doğru gidiyor. Tacize uğrayan kadın maalesef adalet yönünde ikinci plana atılacağından korkuyor. O yüzden ya susuyor ya da karşı taraftan kendini korumaya çalışarak kötü sonuçlar ortaya çıkıyor. Özellikle toplumun her kesiminin uzlaştığı kadına şiddet konusunda daha duyarlı olmak hepimizin boynunun borcu.

Bundan sonraki çalışmaların da sosyal sorunlar içeren konular üzerine mi olacak?

Ülkemizde ve dünyadaki jeopolitik konumumuzdan dolayı toplumsal hikâyeler peşimi bırakmıyor. Tabi anlatmak istediğim sosyal sorunları anlatan didaktik hikâyeler değil. Bu tarz hikâyeleri televizyonda herhangi bir dizide izleyebilirsiniz.

Hedefim, toplumun her kesiminin keyifle izleyebileceği sanatsal estetiği olan hikâyeler anlatmak. Yurdumuzun hikâyelerini anlattıkça hem seyirci yönünden hem sanatsal başarı yönünden önümüzde bir engel kalmayac

TÜLİN ÖZEN: BU KONULARDA EN ÖNEMLİ NOKTA HASSASİYET

Bu kısa filmde oynamayı kabul etmemdeki en önemli unsur yönetmenin konuya saygılı, özenli ve iyi niyetli yaklaşımıydı. Bence böyle bir konu işliyorsanız en önemli konu bu hassasiyet. Bu hassasiyet olmadan ya didaktik ya da özensiz bir iş yaparsınız zira. Gerçekten oynadığınız karakterin yerinde olsam öyle bir durumda ne yapardım bilmiyorum. Bence filmin en güzel tarafı da, bizi böyle bir durumu gerçekten birebir yaşamadan, ne yapacağımızı bilemeyeceğimiz gerçeğiyle yüzleştirmesi. Öte yandan kadın cinayeti ve şiddet olayları hakkında ve bu konuların sinema gibi medya ürünlerinde yer alması konusunda çok dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda yöneten ya da oynayan insanların ‘Biz her şeyin en doğrusunu biliyoruz’ hissi yaratmasının çok anlamsız olduğunu düşünüyorum. Oradan sadece bir avuç insanın birbirini alkışlayacağı ve takdir edeceği bir iş çıkar. Ama bence sinemayla yapmamız gereken bir bakış açısı, bir samimiyet yakalamak ve bir bilinmezliği ya da ikilemi ortaya çıkarmak, hissedilebilir ve hatta belki de konuşulabilir bir hale getirmek. Oyunculuk ve oynamanın bendeki karşılığı, öyküleri toplamak, gerçek diye kabul edilenlere, hayallerle alternatifler sunmaya aracı olmak. Sinema mı, dizi mi yoksa tiyatro mu beni daha mutlu ediyor konusunda ise şunları düşünüyorum: Hepsinin iyisi mutlu, kötüsü çok mutsuz ediyor. Neden, çünkü ben her yaptığım işi aynı hassasiyetle ve heyecanla yapıyorum zaten. Hiç birinde daha az çalışarak, daha az heyecanlanarak ve daha az özenerek iş yapmadım. Soluğum yettiği kadar hepsinde yaratabileceğim ânı yaratmaya çalışıyorum, emeğimi hiç sakınmadan hareket ediyorum. Onun için hepsinde mutluyum ve sonucunda da iyi, ya da en azından, seyircinin aklına ve heyecanına saygılı işler olmalarını talep ediyorum. Tüm bunların dışında şu ara nasılım, iyi sayılırım. Kafamı herkes gibi pandemi ve gelecek kaygısı meşgul ediyor. Dünya olarak yaşanılan sanallığın, nobranlığın, kabalığın bencilliğin ve hırsın, insanlığı fiziksel ve psikolojik, politik ve de ekolojik olarak nereye götüreceğini merakla takip etmeye çalışıyorum.

KISACILARA NOT: 17. AKBANK KISA FİLM FESTİVALİ BAŞVURULARI BAŞLADI

Sinema sanatı üzerinde kısa filmlerin etkin rolünün bilinciyle, Türkiye’de bu alanda bir platform oluşturan ve alanında öncü etkinliklerden biri haline gelen Akbank Kısa Film Festivali, 22 Mart - 1 Nisan 2021 tarihleri arasında 17. kez düzenlenecek. Geçtiğimiz yıl 74 ülkeden toplam 2.217 kısa filmin başvurduğu “Yarışma Bölümü” için son başvuru tarihi 25 Aralık 2020, Cuma olarak açıklandı. Ulusal ve uluslararası olmak üzere iki ayrı kategoride gerçekleştirilecek 17. Akbank Kısa Film Festivali Yarışma Bölümü’ne başvuran eserler arasından, festival jürisinin değerlendirmeleriyle belirlenecek Ulusal Yarışma bölümünde “En İyi Kısa Film” 35.000 TL, Uluslararası Yarışma bölümünde “En İyi Uluslararası Film” ise 5.000 Dolar ile ödüllendirilecek. 17. Akbank Kısa Film Festivali, “Festival Kısaları”, “Dünyadan Kısalar”, “Kısadan Uzuna”, “Deneyimler”, “Belgesel Sinema”, “Perspektif” “Özel Gösterim”, ve “Forum” ile yurt içi ve yurt dışından geniş katılımlı atölye çalışmaları ve söyleşileriyle 22 Mart - 1 Nisan 2021 tarihleri arasında sinemaseverlere keyifle izleyecekleri bir program sunacak. 17. Akbank Kısa Film Festivali yarışması başvuru formları, Akbank Sanat’tan ya da www.akbankkisafilmfestivali.com ve www.akbanksanat.com adreslerinden temin edilebilir.