Joan Yago: Tiyatro her zaman var olacak

Canlı tiyatro bundan üç bin yıl önce de vardı. Bundan sonra da var olmaya devam edecek. Dijital olan hiçbir zaman tiyatronun asıl tohumunu silemeyecek. O hep var olacak. Dolayısıyla tiyatronun dijital ortamda olmasından korkmamak gerek ve ben de korkmuyorum.''

ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr

GalataPerform tarafından düzenlenen ve Türkiye'nin ilk "Oyun Yazarlığı Festivali" olma özelliğini taşıyan Yeni Metin Festivali, bu yıl onuncu kez tiyatroseverlerle buluştu. 1 Kasım'da başlayan festival, seyirci ve tiyatrocuları bir araya getirdi. Festival kapsamında tiyatro sanatının farklı alanlarında önemli isimlerle atölyeler, oyun okumaları, söyleşiler gerçekleşti. Bu yıl hem çevrimiçi hem de fiziksel olarak gerçekleşen festival, dünya tiyatrosunun önemli isimlerinden biri olan Joan Yago'yu ağırladı. Institut del Teatre de Barcelona Oyun Yazarlığı ve Yönetmenlik derecesine sahip, oyun yazarı, senarist ve yönetmen La Calòrica adlı tiyatronun kurucusu Joan Yago, 20 Kasım'da BAU Konservatuvar'da Yeni Metin Atölyeleri kapsamında bir atölye gerçekleştirdi.

Atölyenin ardından sorularımı yanıtlayan Yago'yu önce daha yakından tanıyalım: "Arkadaşlarımla 11 yıl önce bir tiyatro grubu kurdum. Hayatımın çoğunluğunda bu grup çatısı altında üretimlerde bulunuyorum. Bunun haricinde oyun yazarlığı yapıyorum. Bir üniversitede oyun yazarlığı dersi veriyorum. Bununla beraber dizi ve televizyon için de yazarlık yapıyorum. Kurduğumuz tiyatro grubu hem seyirci hem de eleştirmenler bakımından tanınıyor ve takdir ediliyor. Bundan yıllar önce çok zorlanarak geldiğimiz bir konum bu. Şu an çok iyi durumdayız ve yaptığımız oyunlarla tüm İspanya'yı turluyoruz. Kendi tiyatro grubumla daha çok üretmek istediğimiz için televizyona da iş yapmaya başladık. Paris, Roma ve Montreal'de oynayacağımız "Sıradışı Kadınlarla Sıradan Görüşmeler" adlı oyunumuz için de aşırı derecede heyecanlı ve mutluyum."

AYASOFYA'YI UZUN YILLARDIR GÖRMEK İSTİYORDUM

İstanbul'a ilk gelişiniz. Neler hissediyorsunuz?

16 yaşından beri tarihle ilgileniyorum. Tiyatrodan önce sanat tarihi eğitimim var. İstanbul'la ilgili hep o gördüğüm resimler ve belgeler nedeniyle burayı biliyordum ve bunlardan etkilenmiştim. İstanbul ufak bir alanda çok fazla tarih barındırıyor. Ayasofya'yı uzun yıllardan beri görmek istiyordum. Hatta bir dönem bilgisayar ekranımın görüntüsü Ayasofya idi. Ayasofya daha önce başka bir kültüre aitken, sonra başka bir kültürün onun üzerine gelmesi ve böyle devam ederek katmanlı bir yapı olması beni çok etkiliyor. Bu da tarihin aslında kültürle ne kadar iç içe olduğu anlamına geliyor. Aslında Türkiye ile İspanya birbirine çok uzak iki ülke değil. Bu yüzden birbirimiz hakkında daha fazla şey bilmemiz gerekirdi. Ama çok az şey biliyoruz. Üç gün burada olacağım ama daha fazla burada olmak isterdim. Burada olmaktan ve festivale dâhil olmaktan dolayı çok mutluyum.

Neden Ayasofya'ya bu kadar ilginiz var?

"Burada" diye bir kitap okumuştum. Bir evi anlatıyordu bu kitap. Ama aynı zamanda o ev orada yokken bin yıl öncesinde ne olduğunu da anlatıyordu. Ayrıca bin yıl sonra ne olabileceğinden de bahseden bir kitaptı bu. Dolayısıyla tarihin zamanla olan değişme sürecinden ve bu sürecin insanlar üzerindeki etkisinden heyecanlanıyorum ve bu benim ilgimi çekiyor.

POLİTİKA HER ZAMAN OYUNLARIMIN ÜST BAŞLIĞI

Oyunlarınızın içeriği daha çok ne ile ilgili? Toplumsal konular mı yoksa daha kişisel hikâyeler mi?

Aslında 60'ların bize öğrettiği şey bireyselliğin de ne kadar politik olduğu. Genel olarak ben politik komediyle ilgileniyorum. Kendimi bu konular üzerine yazmakta rahat hissediyorum. Yazarken de politik veya kişisel olanın birbirini dönüştürdüğü ve geliştirdiği bir süreç tasavvur ediyorum. Mesela bir adam işinde mutsuz. Ben onun neden işinde mutsuz olduğunu bilmek istemiyorum. İşinden dolayı mı yoksa başka bir nedenden dolayı mı mutsuz, bununla ilgilenmiyorum. Hayatta da zaten politik düzlem ve kişisel hayatımız çok iç içe geçmiş ve beraber ilerliyor durumda. Komedi oyunları bile yazsam toplumu ilgilendiren bir politik mesele üst başlığı mutlaka oluyor.

Önemli metin ve kitapların tiyatro oyunlarına uyarlanması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Genelde adaptasyonları çok seviyorum eğer çok iyi bir şekilde uyarlanmışsa. Asıl hallerinden bile daha çok sevdiğim oluyor. İspanya'da birçok oyuncu tiyatro için metin yazmaya başladı. Eleştirmenler çok ağır bir şekilde eleştirseler bile oyuncuların bu şekilde sahne metni yazmaları benim çok hoşuma gidiyor. İnsanlar çok alakadar olmadığı şey üzerine çalıştıklarında bu beni etkiliyor. Yani oyun yazarı olmayan ya da bunun eğitimini almamış birinin oyun yazması, oradan çok ilginç malzemelerin çıkacağı anlamına geliyor.

Türkiye'de bir oyun yazacak olsaydınız içinde mutlaka neler olurdu?

Aklımdaki ilk fotoğraf kesinlikle çok fazla hareket olurdu. Aynı zamanda çok farklı karakterlerin kısa hikâyelerine yer verirdim. Bir sürü hikâye ve karakterin olduğu bir oyun olurdu kesinlikle. Ve içinde mutlaka bir kedi karakter olurdu. İspanya'da da bir sürü kedi var ama hepsi genelde akşam sokağa çıkıyor. İnsanlarla çok fazla etkileşim kurmuyorlar. Bu nedenle burada yazacağım hikâyede mutlaka bir kedi karakter olurdu.

TİYATRONUN DİJİTALLEŞMESİNDEN KORKMUYORUM

Gelişen teknoloji ve pandeminin de etkisiyle tiyatro oyunları da çevrimiçi oynanmaya başladı. Online tiyatro hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu benim için çok zor bir soru. Bununla ilgili çok düşünüyorum ama hâlâ net bir cevabım yok. Tiyatroyu tiyatro yapan şey seyircinin ve sanatçının belli bir mekânda aynı anda buluşması ve belli duyguları beraber yaşamaları. Ağlıyorsa beraber ağlamaları, gülünüyorsa beraber gülmeleridir. Pandemide halk için çalışanlar, örneğin doktorlar daha fazla insana yardım etmek için daha çok zaman harcadılar. Temizlik görevlileri, topluma hizmet etmek daha çok çalıştılar. Bence sanatçıların ve tiyatrocuların da dijital ortamda oyun sahnelemesi tiyatroyu daha fazla besledi. Bizim de ekstra üretimimizin bu olduğunu düşünüyorum. Biz pandemiden önce oyunları çektiğimiz zaman profesyonel amaçla kullanıyorduk. Ama pandemiyle beraber bunu daha geniş bir kitleye ulaştırma şansımız oldu ve onlar da bizim farkımıza vardı. Zaman zaman kimi eleştirmenler bunlara karşı çıksalar da pandemi koşullarında bizim yapabildiğimiz tek şey buydu. Canlı tiyatro 3 bin yıl önce de vardı. Bundan sonra da var olmaya devam edecek. Dijital olan hiçbir zaman tiyatronun asıl tohumunu silemeyecek. O hep var olacak. Dolayısıyla tiyatronun dijital ortamda olmasından korkmamak gerek ve ben de korkmuyorum.