İstanbul'un değişmeyen lezzeti: Baylan

'Eskiden her şey daha güzeldi' diyenler o zamanlar nelerden mahrum kaldıklarını hatırlamalı. Ama tabi eskiye dair sevdiklerimiz, değişmesin istediklerimiz de var. Özellikle damak tadımız söz konusu olduğunda geçmişten bugüne değişmeyen bazı lezzet duraklarını gözlerimiz arıyor.

HALUK KESİM / cumartesi@aksam.com.tr

Son yıllarda garip bir geyik muhabbeti var. Hâlinden şikâyetçi olanlar 'Eskiden her şey daha güzeldi.' diyerek bit pazarına nur yağdırmaya hevesleniyor. Aslında eskiden her şey daha güzel değildi. Eskiden olmayan çoktu. Bugün elimizde olanlardan, kolaylıkla bulduklarımızdan mahrum idik.

Belki her şeye bu kadar kolay ulaşamadığımızdan, zor bulduklarınız, arada bir yapabildikleriniz güzel gelirdi.

Dayımın oğlu yurtdışına giden bir gemiciydi. Daha ilkokula gitmiyordum ve yurt dışından kutu içinde olan gazlı meşhur kırmızı renk logolu içeceği getirmişti. Daha önce öyle bir şey görmemiştim. İki veya üç sene sakladım onu. İçmeye kıyamadım.

Şimdi her yerde ve çeşit çeşit.

Almanya'dan gelen akrabaların çikolata getirmesini beklerdik. Çünkü bizde olanlar o kadar lezzetli değildi. Belki lezzetli olanlar vardı ama biz alamazdık. Bir zamanlar bazı şeylere ancak ayrıcalığı olanlar sahip olabiliyordu. Oysa şu an her kesimden insan istediğini alabiliyor. Mesela, Zincirlikuyu'da bulunan ünlü alışveriş merkezine gidip Belçika'nın meşhur çikolatasını Türk markası olarak alabiliyorsunuz.

Gençlik yıllarımda Taksim'de Amerika'nın yemek kültürü olmadan iki ekmeğin arasına koyduğu köfteyi muhteşem reklamla pazarladığı o fast food zinciri ilk şubesini açmıştı. Önünde uzun kuyruklar, içi ana baba günü, çünkü hamburger bizler için olmayan bir üründü. Ve ilk kez denediğimizde çok güzel gelmişti.

Dediğim gibi eskiye güzelleme yapanlar yanıltmasın sizi. Çünkü eskiden şimdi sahip olduklarımızdan mahrum bir hayat yaşıyorduk. Gençler, hatta 30'lu yaşlarda olanlar bile yapılan reklamla eskiye bilmeden hayranlık duyuyorlar.

Elbette eskiye dair sevdiklerimiz, değişmesin istediklerimiz de var. Özellikle damak tadımız söz konusu olduğunda geçmişten bugüne değişmeyen bazı lezzet duraklarını duraklarını gözlerimiz arıyor. İstanbul'da o noktalara rastlamak ve çocukluğumuzun, gençliğimizin lezzetlerini yakalamak mümkün.

Malum yaz gelmek üzere. Dostlarınızla veya tek başınıza kafa dileyip gazetenizi okurken soğuk bir tatlı, muhteşem yapılmış kurabiyeler, en lezzetli makaronlar veya parfe yiyebileceğiniz bir yer önermek istiyorum.

Kadıköy'e gittiğinizde eskiden cep telefonları yokken bizlerin buluşma noktası PTT müdürlüğünün önüydü. O zamanlar PTT'nin orada telefon kulübeleri vardı. Arkadaşımız gelmediğinde aldığımız jetonla onu oradan arardık. Yazları beklerken haşlanmış mısır, kışın kestane yerdik beklerken.

Şimdi PTT'yi sağınıza alın yukarı doğru yürürken sol tarafta çok eski bir pastane göreceksiniz. Vitrininde çeşitli pastalar ve çikolatalar vardır. Büyük kapıdan girdiğinizde sağ tarafta çikolata vitrini ve hemen yanında eski bir telefon olan kasayı göreceksiniz. Arka tarafı mutfak. Bütün lezzetler oradan geliyor.

Sol tarafta ise kurabiyeler ve makaronlar var. İki basamaklı bir merdiven göreceksiniz oradan inince sağlı sollu masaların arasından arka tarafta geniş bahçesine gidebilirsiniz. İşte oraya girdiğinizde bir anda zaman makinesinde 1960'lara yol alacaksınız.

Masaya oturup ilk vermeniz gereken sipariş, karamel vanilya dondurmalı, krem şanti, bal bademin eşsiz lezzetiyle Kup Griye olacaktır. Belki yanınızda bir arkadaşınız daha olursa o da dondurulmuş kremanın içinde çilek, vanilya, fıstığın muhteşem lezzetiyle harmanlanmış Adisababa isteyebilir. Bu yaz kendinizi şımartın. 1961'den beri Kadıköy'de olan, 1923'de kurulan bu muhteşem pastane sizleri bekliyor. Laf aramızda limonatasını içmeden masadan kalkmayın.