İstanbul'da baharın renkleri

Kalabalıkların salgın nedeniyle evlerine çekilmesi İstanbul'a da rahat bir nefes aldırdı. Kuş sesleri duyabiliyoruz artık ara sokaklarda. Baharın renklerini görmek için Boğaz'a gitmeye de gerek yok. Etrafımıza dikkatle bakarsak alışverişe çıktığımızda bile bir Erguvan ağacı ya da leylak görme şansımız var.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

İstanbul aşıklarının belki de en hüzünlü baharı sessizce geçip gidiyor. Birbirlerine nergislerin, mimozaların açtığını müjdeleyenler, lale mevsimini iple çekenler, Boğaz’da Erguvan turlarını gelenek haline getirenlerin boynu bükük. Mor salkımlar da geçip gitmeden dışarı çıktığımda sokağa çıkma yasağından dolayı sessiz, ıssız ama bu yalnızlığı içinde büyülü bir masal şehirle karşılaştım.

Boğaziçi ilk kez bu kadar duru ve maviydi, Emirgân sırtlarında hâlâ Erguvanların tatlı pembeliği selamlıyordu martıları. Şimdiye kadar ‘iş yoğunluğundan’, ‘koşturmacadan’ başını kaldırıp göğe bakmayan, sağında solunda yeşeren ağaçları bile farketmeyen şehrin sakinleri bile şiirlere, şarkılara, romanlara konu olan İstanbul’un baharını özlemeye başladı. İstanbul’un çiçeklerine dair onlarca makale, kitap, araştırma bulmak mümkün. Ama ben size Bebek’te doğup Fatih’te büyümüş biri olarak her bahar ilk kez karşılaşıyormuşcasına yaşadığım İstanbul baharlarını ve çiçeklerin seyrini anlatmak isterim.

Çocukken Fatih’teki Sümbül Efendi Camii’nin avlusunda hayranlıkla izlediğim Çifte Sultanlar Türbesi’nin karşısındaki pembe çiçekli ağacın Erguvan olduğunu yıllar sonra öğrenmiştim. Ya da çiçek desenleri çalışırken formuna bayılıp da yaptığım işe uyguladığım güzelliğin mor salkım olduğunu… Sonra arkası geldi bu merakın. Her yıl Erguvanları, laleleri fotoğraflamaya başladım, bıkmadan… Ama öyle hemen gelmez bahar İstanbul’a. Şubatın sonlarına doğru nergisler görünmeye başlar sokak çiçekçilerinde. Bir aya kalmadan mimozalar çıtı pıtı çıka gelir. Çoğu yol kenarında sadece adını bilenlere sunar o ıtırlı kokusunu. Derken Nisan ve ver elini Erguvanlar… Herkes sadece Boğaz’ın iki yakasında ikamet ettiğini zanneder Erguvanların. Elbette Emirgan Korusu, Aşiyan, Boğaziçi Üniversitesi Kampüsü, Hisarüstü, Vaniköy’de eski yalıların bahçelerinde göz kamaştırır her biri. Ama Fatih, Üsküdar, Eyüp gibi eski semtlerin hemen hepsinde ya da hiç ummadığınız bir sokak arasında bile görebilirsiniz efsanelere konu olan bu güzelliği.

İSTANBUL KENDİ RENGİNE BOYAR SİZİ

Bir devre adını veren İstanbul’un laleleri salgından önce İBB’nin israfı durdurma kararı ile elini eteğini çekmişti caddelerden ve sokaklardan. Bazı ilçe belediyeleri geleneği sürdürüp kendi sınırlarında laleleri misafir etmişti sadece. Şanslı olabilenler gördü bu yıl o laleleri. Şükür ki erguvan ağaçları kısa süreliğine de olsa pembeye boyadı şehrin grisini. Nisan bitmeden İstanbul’da mor salkımların şenliği başladı. O arada usulca açıverdi leylaklar. Kimileri ismini karıştırdı nergis dedi onlara kimi de sümbül. Ama leylak dünyanın en zarif ve suskun çiçeği olarak İstanbul’da sayıları giderek azalan bahçeli evlerde neşesini saçtı etrafta.

Mor salkımlar diyordum ya evet… Üsküdar’da rastlarsınız en çok onlara. Fethipaşa Korusu’nda Cemil Meriç’in ömrünü geçirdiği evin önünde hâlâ durur o mor salkım. Çengelköy ve Beylerbeyi’nde de çokça rastlayabilirsiniz. Hiç ummazdım ama Esenler, Bağcılar güzergâhında bir otoban kenarında bile mor salkımlar gördüm ya gözüm açık gitmez.

Unuttum sanılmasın Mayıs biterken yaseminler açar İstanbul’da. Sultanahmet’te mesela dikkatle bakarsanız çok sık görebilirsiniz. Küçük Ayasofya’ya giden ara sokaklarda ya da Balat’ta da… Yaseminlerin kokusu ruhunuzu okşarken bir bakarsınız hanımelleri açmış Adalar’da. Beşiktaş’ta Ihlamur’a bir gidin Haziran’da, bir semt boydan boya nasıl bu kadar güzel ıhlamur kokar şaşarsınız.

İstanbul böyledir işte. N’aparsanız yapın kendi rengine boyar sizi. ‘Yeneceğim seni’ diye naralar atsanız da toyluğunuza verir bu deliliğinizi. Çünkü İstanbul, farkında olsanız da olmasanız da baharının renkleriyle cezbeder sizi. Ve gerçek bir İstanbulluysanız şehrin çiçekleri ile ayrı bir ünsiyetiniz oluşur. Bugün Eski İstanbul’daki gibi çiçek yetiştiriciliği bir tutku boyutunda yaşanmıyor belki ama baharın renklerini on bir ayın sultanını bekler gibi bekleyen öyle çok kişi var ki… Bu yıl Korona, yüzünden mahrum kalsak da umudumuz var seneye daha kıymetini bilerek karşılayacağız mevsimlerin en güzelini dünyanın en güzel şehrinde ömrümüz olursa.