ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Bağımsız Sanat Vakfı tarafından organize edilen, T.C. İletişim Başkanlığı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Fatih Belediyesi tarafından desteklenen 4. Uluslararası İstanbul Trienali 12 Mayıs'ta Yedikule Zindanları'nda kapılarını sanatseverlere açtı. Bu edisyonunda, 'Mekânsal Katmanlar, Zaman Dışı Diyaloglar: Heterotopik Mekânlar Olarak Sınırlar ve Surlar' başlığıyla şekillenen trienal, 13 Haziran'a kadara devam edecek. Türkiye'den ve dünyadan 29 sanatçının yerleştirme, NFT, heykel, performans ve video işlerinin yer aldığı trienalde aynı zamanda sanatçı atölyeleri, ücretsiz rehberli turlar, söyleşi, performans ve gösteriler gerçekleştirilecek. Trienali küratörleri Hülya Yazıcı ve Filiz Ağdemir ile konuştuk.
TRİENAL KENDİNİ KANITLAMIŞ DURUMDA
Trienalin ertelenen 4. edisyonunun gerçekleşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hülya Yazıcı: Bağımsız Sanat Vakfı tarafından 2010 yılından itibaren sürdürülen Uluslararası İstanbul Trienali 4. kez 2019 yılında sur ve geniş anlamda sınır kavramını irdelemek üzere planlanmıştı, ancak tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi nedeniyle iki yıl ertelenerek beş yıl aradan sonra gerçekleştirildi. Tema aynı kalmak kaydıyla, Faucolt'un, öteki mekânlar olarak tanımladığı çok kimlikli, çok katmanlı mekânlara gönderme yapan heterotopik mekânlar kavramı önermesiyle İstanbul surlarını ve özelde şehirle olan işlevselliği zaman içinde değişkenlik gösteren Yedikule Hisarlarını şimdiki zaman ve geçmiş zaman boyutuyla irdelemek üzere sanatçılara açmış olduk. Bu türden büyük ölçekli güncel sanat etkinlikleri güçlü sponsorlar tarafından desteklenmiyorsa uzun ömürlü olmaları pek mümkün olmuyor, ancak biz bu konuda oldukça önemli bir direnç gösterdik diyebilirim. İlk üç trienal bu açıdan zor koşullarda gerçekleşti, 4. kez hâlâ sürdürme cesaretini gösterebiliyorsanız artık birilerinin yaptığınız işe inandığını ve yanınızda olmak istediğini görüyorsunuz.
BU SURLARDA ÇOKLUĞU GÖREBİLİYORSUNUZ
Trienalin kavramsal çerçevesinden ve sanatçıların davet edilmesi sürecinden bahseder misiniz?
Filiz Ağdemir: Süreç, trienal mekânının belirlenmesinin ardından benim kavramsal çerçevemin inşasıyla başladı ve sanatçı/eser seçimiyle devam etti. Buranın yerelliği ve kime ait olduğunun tartışılması üzerinden sınırları ve surları heterotopik mekânlar olarak ele almayı doğru buldum. İstanbul'un bu surlarına baktığınız zaman yığılmayı, çokluğu ve çoğulu görebiliyorsunuz. Restorasyonu da zorlayan bu çoğulculuk ve üst üste binme kavramının kendisi aslında heterotopik. Ve bu bakışla sınırlara ve surlara yaklaştığınız zaman o çoğulculuk ve katmanların esnemesi doğal olarak beraberinde geliyor. Sonuç olarak daha yaratıcı bir alan sunuyor bize. Biz de bu sergiyi bu nedenle tarihi ve ulus devleti göndermesi ya da Bizans, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti bağlamında değil de mekân, sınır bazlı ve heterotopik olarak yani çok katmanlılık üzerine inşa ettik. Trienal için yedi ay boyunca çalıştım. Sanatçıların hepsini davet ettim. Bazıları gelip burada ürettiler ve biz onlara teknik malzeme sağladık. Bazı sanatçılar kendi yönergelerini, çizimlerini ve malzeme detaylarını gönderdi, biz burada ürettik ve kendilerinden onay alıp eserleri yerleştirdik.
SANATÇILARA BİR YÖNERGE GÖNDERİLDİ
Trienalin tarihi bir mekânda gerçekleşiyor olması çok anlamlı. Aynı zamanda mekâna özel işler üreten sanatçılar da var. Mekân hakkındaki bilgiler sanatçılara öncesinde iletildi mi?
Hülya Yazıcı: Uluslararası İstanbul Trienali artık kendini ispat etmiş bir güncel sanat etkinliği olarak kendi kulvarında, dünyanın her yerinden sanatçıları bir araya getirerek varlığını sürdürmeye devam edecek. Bu yıl dijital işler ve enstalasyonlar daha ağırlıklıydı diyebiliriz. Bunun iki sebebi var. İlki mekânın tarihi dokusunun her tür kullanıma elverişli olmaması, diğeri ise multidisipliner bir etkinlik olmasına rağmen her türden sanata açık olan kavramsal sanatın son yıllarda hızla gelişen ve dönüşen dijital sanatın hayatımızın pek çok alanında etkin olarak kullanılmaya başlanması. Elbette yeniliklerin, değişimlerin olmaması olumsuz bir sürece işaret eder. Trienalde ilk kez iki küratörlü bir çalışma gerçekleştirildi ve genç arkadaşıma deneyimlerini gerçekleştireceği daha etkin bir alan sağlamaya çalıştım. Yedikule Hisarlarını sanatçıların deneyimlerine açmak hem bizim hem de sanatçılar için son derece heyecan verici. Bu imkanı çok iyi kullandıklarını düşünüyorum. 14 Haziran'a kadar sürecek olan sergiyi ve muhteşem mekânı görmeleri için İstanbulluları davet ediyorum.
İSTANBUL'UN HAFIZASINI ÇOĞALTMAYA ÇALIŞTIK
Filiz Ağdemir: Türkiye'de en büyük eksiklik bu ve benzeri mekânların nasıl kullanılacağıyla ilgili insanların bilgi sahibi olmaması. Biz trienal için bu mekânda bir müzeolog ile çalıştık. Ve ciddi bir yönerge hazırlayarak davetle birlikte sanatçılara gönderdik. Buranın ne olduğuyla, olanaklarıyla ilgili onlara bilgi verdik. Duvarların taşıma kapasitesinden tutun da nem derecesine kadar, engelliler için erişilebilirliğinden tarihiyle ilgili, taşıma olanaklarıyla ilgili ciddi bir yönerge hazırladık. Yönergenin içinde bunun bir kamu projesi olduğuna dair de bilgiler yer aldı. Belli sınırlarımızın olduğu, mecburiyetimizi de kibar ve bürokratik bir dille aktardık. Bu yönerge ve dolayısıyla açıklık durumu bize ve sözleşmelerimize çok büyük rahatlık kazandırdı. Eğilip bükülmedik, arkaya dönüp manipüle olmadık, sanatçıları kırmadık. Herkes bilerek dâhil oldu. Öte yandan biz bu trienalde İstanbul'un hafızasını çoğaltmaya çalıştık. Çoğulculuğu ve aslında bu binanın kötü hafızasını silip yerine yenilerini koymaya çalıştık. Bu nedenle bence insanlar bu fırsatı kaçırmasınlar. Çünkü her zaman inançlarımızı ve fikirlerimizi değiştirmek için yeterli güçte olanaklarımız olmuyor.