İsraillilerin Kudüs'te hiçbir hakkı yok!

İşgalci İsrail'in her yıl dozunu arttırdığı şiddet bu yıl iyice çığırından çıktı. Ancak bu zulüm yeni değil. On yıllardır devam ediyor. Dünü bilmeden bugünü anlamak mümkün değil. Öyleyse Nekbe'den başlayalım!

ZEYNEP TÜRKOĞLU / zeynoturkoglu@gmail.com

Bugün 15 Mayıs 2021. 73 yıl önce yaşanmış büyük felaketin; Nekbe'nin yıldönümü. İşin en kötü tarafı bir durumu yıldönümlerinde hatırlamak için geçmişte bırakmak gerekirken, Filistin Nekbe'yi sürekli yaşamaktan, anma faslına geçemiyor. Aslında İsrail yeni bir katliam fazına geçmemiş olsa yine de bu anma, bu hatırlama üzerine konuşacaktık bugün. Nedir Nekbe, ne olmuştu?

1948 yılında sistemli ve şiddetle biçimde Filistin halkını evinden zorla çıkaran İsrail, bu acının ateşini yakan taraf. İsrail Nekbe'de Filistinlilere ait 675 köy ve kasabayı yok etti ve binlerce Filistinliyi öldürdü. Birçok tarihi Filistin şehri de Yahudileştirildi. Bu süreçte Negev bölgesinde yaşayan Bedevi kabileler yerlerinden edildi. Ayrıca yerleşim bölgelerinin isimleri değiştirilerek kültürel kimlik de hedef alındı. (Tarihçi Ilan Pappe 2006 tarihli "The Ethnic Cleansing of Palestine" adlı kitabında İsrail'in 1948 yılında Filistinliler'e karşı planlı ve sistematik bir etnik temizlik yaptığını belgeleriyle ortaya koymuştu.)

Nekbe'de sürgün edilen yüz binlerce Filistinli, ülke içinde ve dışında oluşturulan 61 mülteci kampında zor şartlar altında hayatlarını sürdürüyor. Ülke toprakları içinde yer değiştiren Filistinlilerin yoğun olarak sığındığı yerlerden olan Gazze'de 8 mülteci kampı bulunuyor. İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi'nin kuzeyinde yer alan Cibaliya Mülteci Kampı 108 bin Filistinliye ev sahipliği yapıyor. Bölgenin en büyük kampı olan Cibaliya 1987'de Filistin İntifadası'nın patlak verdiği yer olarak biliniyor. İsrail'in kuruluş sürecinde topraklarından ayrılmak zorunda kalan Filistinlilerin sığındığı komşu ülkelerin başında gelen Lübnan'da 12, Ürdün'de 10, Suriye'de 12 mülteci kampı bulunuyor.

Son İsrail saldırılarının sebebi ne?

Şeyh Cerrah Mahallesinin sakinlerini evlerinden atmak isteyen İsrail askerleri önce Şam Kapısını Müslümanlara kapatarak Mescid-i Aksa'ya o noktadan girişi engelledi. Ardından teravih namazını kılmak üzere Mescid-i Aksa'ya gelen Müslümanlara saldırdı. İbadet eden Müslümanlara önce gaz bombası sonra plastik mermi kullanan İsrail şiddetin dozunu sürekli arttırdı. Yetkililerden gelen tehditkâr açıklamalar ise engellenmediği sürece İsrail'in durmayacağını gösteriyor.

İsrail'in BM ile dalga geçercesine yaptıklarının ardı arkası kesilmiyor, kurulduğu günden ve hatta belki de öncesinden beri. Aslında elbette bütün dünyanın gözü önünde oluyor her şey. Ama BM'nin özellikle zikredilmesini bir sebebi var. Uluslar arası hukukun ve ilişkilerin temin ve tesisi gayesiyle varlığını sürdüren bu yapının sicilinin temiz olmadığı pek çok coğrafya ve olay var. Bununla beraber eldeki mevcut da bu. Şimdi o sicili bir kenara bırakıp sadece bu konuya dönelim. BM, İsrail'in hukuksuzluklarına dur diyen kararlar da alabilmiş bir yapı aslında. Sorun şu, bu kararların hepsi kâğıt üstünde kaldı. Çünkü İsrail' ağabeyi ABD öyle istedi. Yani savaş aslında dünyanın beşten büyük olup olmamasının savaşı. Çekilen bunun sancısı. Şeyh Cerrah Mahallesinin sakinlerini evlerinden atmak isteyen, Mescid-i Aksa'ya baskın vererek namaz kılanlara saldıran İsrail bir kez daha Filistin'nin direnişiyle karşılaştı. Bu direnişin bedeli aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu onlarca insanın ölümü oldu. Yani şehitlerimiz var. Ve Filistin'de bütün zorlu şartlara karşın öncekilerden daha güçlü bir direniş sürüyor. Ama doğrusu acınası olan bu iğrenç sessizlik.

"Taraflar!"

BM Orta Doğu Barış Süreci Özel Koordinatörü Tor Wennesland, Twitter hesabından "Yangını derhal söndürün, tam ölçekli bir savaşa doğru sürükleniyoruz" açıklamasında bulundu. Konuyu "taraflar" diyerek eşit paylaştırdıklarını sanıyor olamazlar. Elbette adil bir ses değil bu.

Öte yandan ABD'den İsrail'e yine tam destek var. Müslümanların evlerinde katledilmelerine karşı sözü olmayan ABD, İsrail'in "savunma hakkı"nın destekçisi. Bununla beraber devletinden beklentisi farklı olan siyasetçiler de var. Önceki seçimin başkan aday adaylarından Bernie Sanders saldırıları engellemeye yönelik tavır alınmaması sebebiyle "Amerika Birleşik Devletleri derhal ateşkes çağrısı yapmalı, provokatif ve yasadışı yerleşim faaliyetlerine son vermelidir. Bu çatışmayı nihayet sona erdirmek için İsrailliler ve Filistinlilerle birlikte çalışmayı da yeniden taahhüt etmeliyiz." diyerek ülkesini sorumluluğa davet etti.

İsrail'in ateş dansı

Ağaçları ateşe verip insanlar yaralanır, sürüklenir, ölürken dans eden vahşi bir güruh çıktı ortaya. Bu kan donduran görüntüleri bütün dünya izledi. Sosyal medyada fenomenlerden, akademisyenlere geniş bir çevrede tepki gördü. Yeterli değildi ama değerliydi.

Konuya ilişkin tespit ve tavrı net bir isim de siyaset bilimci Norman Finkelstein. Anne ve babasının Nazi toplama kamplarındaki anılarını yaşadığı gettolarda dinleyerek büyüyen akademisyen akrabalarının tamamını bu sebepten kaybettiğini söylüyor ve ekliyor; "Annemle babamın öğrettiği şeyler sebebiyle, İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği suçlar karşısında sessiz kalmayacağım." Yıllar evvel kürsüden yaptığı bu konuşma ile hatırlanan Finkelstein son gelişmelere dair AA NewYork ofisinden İslam Doğru'nun sorularını cevapladı.

"Bana göre sahip olduğumuz birinci gerçek İsrail sadece savaş suçları işlemiyor, insanlığa karşı suç işliyor ki bunlar uluslar arası hukuka göre en iğrenç, en korkunç suçlar. Eğe şu anki durum yasa dışı bir ilhaksa, İsraillilerin doğu Kudüs'te hiçbir hakkı yok. Gazze'de hiçbir hakkı yok. Ve şunu vurgulayayım ki kendilerini savunma hakları da yok. Sadece bir tek hakları var; bavullarını toplatıp Filistin'den ayrılmak. Süreç 1948'de sona ermedi. İsrail kurulduğunda süreç devam etti. İsrail'in sistematik şekilde el koyma ve hırsızlığı günbegün devam ediyor. Buna gerçek ifade ile Filistin topraklarının çalınması diyelim. Ve şimdi gördüğümüz bu metodik hırsızlık Filistin topraklarının soygununun bir mikrokosmosudur.

Filistin topraklarında bu duvarın dikilmesinin tek bir amacı var, diğer halk dışında Yahudi çoğunluğu bütün toprakları ellerinde tutmak istiyorlar. Bu İsrail'in hikâyesidir. Bu devlet çok ileri gitti. Uçuk ve çılgın bir devlet haline geldi. İşte İsrail'in nüfusu bu. Beğen veya beğenme. Bana bunların bir avuç fanatik olduğunu söylemeyin. Hayır. Youtube'da canlı gördünüz. Bu İsrail'dir, gerçek İsrail. Kundakçı, toprak hırsızları, toprak soyguncuları ve Yahudi üstünlükçüleri. Bunlar benim sözlerim değil, İsrail ve işgal altındaki Filistin'de bulunan insan hakları örgütünün birkaç hafta önce yayımladığı raporundan. Benim tahminim (ABD hükümeti hakkında) Trump yönetiminden farklı olarak belki ateşe gaz yağı dökmüyorlar. Muhtemelen sessizce İsraillilere o aileleri Şeyh Cerrah'tan tahliye etmemelerini söylüyorlar. Yeni bir geçiş dönemindeyiz. Ve şimdi en önemli şey, Filistinliler arasında güvenilir bir liderliğin, güvenilir bir örgütün ortaya çıkmasını umut etmek."

Netanyahu köşeye sıkıştı

Siyasi analistlerin bazılarının kuvvetle savunduğu bu görüşe göre, son iki yıldır hükümet kuramayan Netanyahu yolsuzluk dosyaları sebebiyle de zor zamanlar yaşıyor. Sürekli yenilenen seçimlerden sonuç çıkmaması, Arap partilerinin hükümette yer almaları ihtimalini güçlendiriyor. Bu ihtimalin en başından devre dışı bırakılmasının, Netanyahu'nun da yolsuzluklarının ve beceriksizliklerinin gündemden düşürülmesinin yolu da yine önce provokasyon, sonra şiddet, sonra da katliam oluyor.

Türkiye'nin kaderi mesuliyet

Geçmişten bugüne Türkiye'nin yüklendiği sorumluluklar var. İnsanın hayatını korumak, bunun için gayret göstermek, hem halkın hem devletin ortak tavrı. Bunun gereğini devletin başı da, bakanları da, yardım kuruluşları da, kişiler de yerine getirmeye çalışıyor. İlk andan itibaren İslam coğrafyasını harekete geçirmek için adımlar atan Başkan Erdoğan devlet başkanları ile temasa geçerken, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da mevkidaşları görüştü, görüşüyor. Pekiyi neden? Çünkü bu insan meselesi. Çünkü Müslüman Müslüman kardeşini yalnız bırakmaz. Çünkü dün toprağımız olan beldede bugün şehit edilen Filistinlinin üzerine Türk bayrağı seriliyor.

Ahlâkın tebessümü

Sakin, vakur ve mütebessim gençler. İsrailliler yakıp talan ettikleri yerlerin altında zavallıca tepinirken, onlar insanlığın yüz akı gibi parlıyordu.

Bu kadar açık ve net iki resim arasında seçim yapmak zor olmasa gerek. Hatta mukayese etmek bile yanlış olabilir. Fakat kimi zaman insanlar iyiye iyi diyemiyor; neden bilmem. Kötüye de kötü diyemiyorlar. Dünyada isim yapmış çok sayıda sanatçı ve ünlü Filistin'in özgürlüğünü destekleyen, İsrail'in tahakküm ve şiddetini kınayan yazılı ve görüntülü mesajlar paylaştı. İnsanlık adına öyle sevindirici ki. "Göğsümüzde taşıdığımız taş da değil, et de değil, başka bir cevher, her şeyin ötesinde..." diyorum kendi kendime. Sonra dönüp bizim bahçede ne var ne yok diyesi geliyor insanın. Şüphesiz hakkaniyetli, insan kimseler var ve tepkilerini dile getirdiler, getiriyorlar. Öte yandan aşırı komik, zeki, duyarlı birileri daha vardı diyorsunuz, neredeler? Bir ara etiket açasım geldi. "#direnbilmemkim insanlık senin neyine, her şeye konuş, ama buna ağzını açma sakın." Diye. Fakat olmayınca olmuyor. Zorla kımıldatamayız kimsenin kalbini. Allah hepimize vicdan ve izan versin.

Dua ve destek

En ikircikli konulardan biri de "Biz oturduğumuz yerden mesaj atınca, dua edince ne olacak ki!" meselesi. Söyleyeceğim çok ama hiçbiri değerli dostum Emine Şeçeroviç Kaşlı'nın sözü kadar tesirli olamaz.

Emine Şeçeroviç Kaşli

"1994 veya 1995 hatırlamıyorum. Tvde Kabe'de Bosna için dua ediliyordu. Babam yumruğunu masaya vurup, secdeye kapandı. Şehit oğlunu mezara koyarken ağlamayan babam, ağladı. Annem tekbirler getirdi. Twit atmak, eylem yapmak, dua etmek ne işe yarar demeyin. #MescidiAksaOnurumuzdur" (tviti görsel olabilir)