İslami harekette kadının da adı var!

İslami kadın hareketinin sembol isimlerinden Süreyya Yüksel'in kurduğu Suffa'dan yolu geçenler onun anısına hazırlanan Süreyya Aynası adlı kitaba imza attı. Yasemin Çoban'ın yayına hazırladığı kitap İslami hareket içerisinde özne kadınların varlığına dair de güçlü bir belge niteliği taşıyor.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

1970'li yıllardan itibaren İslamcı kadın hareketinin, direnişinin, yaşama biçiminin içinde olmuş kadınlar arasında sembol isimlerden biri şüphesiz Süreyya Yüksel. Şehirli dindar kadın için kamusal alanda, ev dışında var olabilmenin pek mümkün sayılmadığı bir zamanda Suffa adlı bir mekânın kapılarını akranlarına ve kendinden küçüklere açan Yüksel, toplumsal hayatta sürekli hırpalanan dindar kadına bir eğitim ve huzur iklimi, adeta bir vaha oluşturdu.

Yüksel'in vefatının üzerinden 19 yıl geçti ancak yol arkadaşları O'nun hatırasını yaşatmak için kimi zaman anma programları düzenledi kimi zaman mezarı başında toplanıp dualar etti, kurdukları derneğe adını vererek başlattığı iyilik hareketini bugünlere taşıdı. Süreyya Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği hem yol arkadaşlarına vefa göstermek hem de tarihe kayıt düşmek amacıyla Süreyya Aynası adıyla bir kitap yayınladı yakın zamanda.

Yasemin Çoban'ın yayına hazırladığı kitabın tanıtımı için düzenlenen programda salonu dolduranların çoğu o iklimden beslenen, Suffa'nın hayatında derin izler bıraktığı kadınlardı; Süreyya abla hayır dualarla yâd edildi, hatıralar tazelendi. Birçoğu yanında kızlarıyla gelmişti, onları da hikâyeleriyle tanıştırmak istiyorlardı belli ki.

DİNDAR KADININ AKTİF BİR ÖZNE OLDUĞUNU GÖSTERDİ

Kitapta da yazıları bulunan Prof. Alev Erkilet, Yıldız Ramazanoğlu ve Sibel Eraslan, Dr. Gülenay Pınarbaşı'nın moderatörlüğünde Süreyya Yüksel'in dindar kadınların yakın tarihinde nasıl bir değişim ve dönüşüme yol açtığından söz etti.

Konuşmasında Süreyya Yüksel'in salt kültürel İslam anlayışı ile sınırlı kalmayıp Suffa'ya gelen kadınlarla başlattığı okumaların 'gerçek İslam' arayışını besleyecek bir entelektüel altyapı sağladığına dikkat çeken Erkilet, "Her hafta medyada neler tartışıldığını öğrencileri ile paylaşıyor. Çünkü dünya hakkında bütünsel bir bilince sahip olmayan kişi ne kadar iyi niyetle inancını savunmaya çalışırsa çalışsın dar bir alana sıkışabilir ve bariyerleri açma konusunda sıkıntı çekebilir. Süreyya Yüksel, 'Dünyada neler oluyor, biz buna nasıl dokunabiliriz, nasıl değiştirebiliriz' bunun altını çok fazla çizmiş bir insan. Yüksel'in, dolayısıyla Suffa'nın aktivizmi modernizm gibi kamusal alanda olmakla ya da çalışmakla ilişkilendirmeyen, bütün kadın varoluş biçimlerini birbirine bağlayan ve kadınları harekete geçiren bir itici güç olması müthiş bir şey. Bizatihi bu hikâyeyi anlatmak lâzım" değerlendirmesini yaptı. Erkilet, "Yüksel'in hepimizi bu kadar etkilemesi, sarsması ve heyecanlandırması 'Kadın ister evde, ister kamuda öğretmen, ister sivil toplumda çalışsın, ister siyasetçi olsun toplumsal hayatı ekonomik, politik, siyasal gerçekliği dönüştürebilen aktif bir öznedir' anlayışını ortaya koymuş olmasından kaynaklanıyor." dedi.

SUFFA'DA KAFAMA GÖRE KADINLAR BULDUM

Üniversite yıllarında 1980'lerde başını örtüp Müslümanların kadınlar hakkındaki külliyatına vâkıf olmaya çalışınca Müslüman kadınlara sürekli ne yapmasını gerektiğini söyleyen, haddini bildiren, yol çizen, rol veren bir yapıyla karşılaştığını hatırlatan Yıldız Ramazanoğlu "Biz özgürleşmek hür, müstakil, şahane bir kadın profili olmak için başımızı örtüyoruz. Fakat sürekli yerine haddini bildiren, seni azalttıkça azaltan bir söylemle karşılaşıyorduk. Bu kafa karışıklığı ile İstanbul'a geldiğimde Asiye Dilipak'ın tavsiyesi ile Suffa'ya gittim ve kafama göre kadınlar buldum. Ankara'da yaşadığım itirazların vücut ve mekân bulmuş haliyle İstanbul'da karşılaştım. Tamam benim yerim burası dedim." diyerek anlattı Süreyya Yüksel'le tanışmasını. Bu hür ve müstakil kadın özne, eleştiren aklın babasının desteğiyle açığa çıktığına dikkat çeken Ramazanoğlu, Yüksel'le sayısız panel ve toplantıya gittiklerini, Yüksel'in mutlaka konuşmacılara itiraz edip söylediklerini sorguladığını, her yeni çıkan kitabı yaptıkları uzun yürüyüşlerde saatlerce analiz ettiklerini paylaştı dinleyenlerle. Serpil Çakır'ın Osmanlı Kadın Hareketi kitabını daha çıkmadan teksir olarak çoğaltıp okuduklarını kaydeden Ramazanoğlu,

tek başına karar alan hür özneleri, insanlara faydası dokunan kadınların hikayesinin Osmanlı Kadın Hareketi'nin ardından Fatma Barbarosoğlu'nun Cumhuriyet'in Dindar Kadınları kitabında anlatıldığını, Nevin Meriç'in yazdığı Dindar Bir Doktor Hanım Hümeyra Ökten kitabının da bu çizginin bir devamı olduğunu hatırlattı.

TECRÜBEYİ YOK SAYIP YENİ BİR ŞEY BAŞLATAMAZSINIZ

"Bu kitaplar elimizde birer belge, bunlar bizim geçmişimiz" diyen Ramazanoğlu sözlerine şöyle devam etti: "Şimdi bazı gençlere bakıyorsunuz biz yeni bir şey başlattık diyorlar. Yeni bir şey başlatabilirsiniz ama sonunda bir halkanın parçası olduğunda, bu devamlılık olursa kıymetli. Aksi halde bütün tecrübeyi, deneyimi yok sayarak yeni bir şey başlatamazsınız. Hepimiz birbirinden beslenen insanlar olduğumuzu düşünüyoruz." dedi. Süreyya Yüksel'in İslami geleneğin içerisinden bir şeyler çıkartmaya çalışan bir insan olduğunun altını çizen Sibel Eraslan da "Her şeyden önce isminin Suffe olması bile Peygamber Efendimizin dönemindeki yaşantıya yaptığı büyük bir atıftı." şeklinde konuştu. Eraslan, bu özel mekânın hayatındaki yeri ile ilgili şunları anlattı: "Suffe her zaman açık olan bir yerdi. Bizim gibi üniversite öğrencileri de vardı, çalışan kadınlar veya ev kızı arkadaşlarımız da vardı. Evet ilim tahsil edilirdi ama orada bir terbiye öğrendiğimizi de söylemek zorundayım. Lavaboda musluğun üstünde 'Suyu açın bırakmayın' yazardı. Mutfakta 'Yiyin için ama israf etmeyin' yazısı olurdu. Ben suyu israf etmemeyi orada öğrendim. O dönem okullar yasak, iş dünyası, akademi, medya yasak. Yasakların ortasında bir muhit çıkarttı. Sürekli dergi, gazete okunur, çevriler yapılır, gündem takip edilirdi. Yazdığım ve henüz yayınlanmamış yazılarımı yüksek sesle okutur ve eleştirirdi. Dostluk, hatta kardeşlik vardı orada. Öğrendiğim değerlerden bir diğeri de diğergamlık oldu. Kendisini yemeyip arkadaşına ikram etmesini çok yaşamışımdır. Ben de sonrasında hayatımda hep tatbik ettim bunu."

KADINLARDAN KADINLAR İÇİN TİYATRO

Cihan Aktaş'ın fikir annesi olduğu kitap, kadınlar üzerinden bir muhit hikâyesi anlatırken birkaç nesli etkilemiş hoca, öğrenci öğretmen, arkadaşlık dostluk ilişkisini de kayda geçiriyor. Kitabın başında Alev Erkilet'in yaptığı sosyolojik değerlendirme ise Suffa'nın ve Süreyya Yüksel hakkında yazılan hatıraları akademik bir düzleme taşıyor. Erkilet, "Süreyya Yüksel'i belki de en iyi tanımlayabilecek vasfın pek çok anlatıda tekrar tekrar zikredilen 'gerçek İslam arayışı' olduğunu fark ettim." diyerek bu yaklaşım ve duruşun 20.yüzyıl İslamcılarının en fazla ortaklaştığı karakteristiklerden olduğuna dikkat çekiyor. MTTB'nin 1970'lerde açtığı üniversiteye hazırlık dershanesine giden Süreyya Yüksel'in üniversite çağındaki kadınların ilmi ve İslami gelişimine katkıda bulunmanın İslam'ın topyekûn gelişimi için ne kadar hayati olduğunu anlayarak harekete geçtiğini kaydeden Erkilet, Suffa'da bunu en kaliteli biçimde sunmak için elinden geleni yaptığını ve Suffa'nın o dönem bir kadın mekanı olarak ortaya çıktığını belirtiyor.

Yolu Suffa'dan geçen 22 kadının Süreyya Yüksel'i anlattığı kitap 1965 ile 2005 yılları arasındaki İslami kadın hareketinin içinde olan öncü bir ismin hayat hikâyesini kayıt altına alıyor. Kitabın editörü Yasemin Çoban da Süreyya Aynası için kaleme aldığı yazıda Suffa'nın nasıl bir eğitim ve sosyalleşme mekânı olduğunu, orada ne tür okumalar yapıldığını, Suffa'da eğitim alanların öğrendiklerini evlerine, ailelerine taşıyarak nasıl bir değişim ve dönüşüme yol açtıklarını özetliyor. Suffa'da yapılan en dikkat çekici etkinlerden biri de Süreyya Yüksel'in yönettiği kadınların hazırlayıp sadece kadın seyircilere sahnelenen tiyatro oyunları. Dindar çevrelerde 'tiyatro'nun caiz olup olmadığı tartışılan bir dönemde gündemlerindeki konuları ve sorunları Suffa'ya gelenlere kendi yazıp, yönettikleri ve sahneledikleri oyunlarla aktardıklarını anlatan Çoban, "Tiyatronun konuları çok enteresandı. Birinde Filistin, Kudüs konusu işleniyor, diğerinde Afganistan, İran-Irak Savaşı ya da İsrail'in Lübnan'ı işgaliyle orada yaptığı katliamlar anlatılıyordu. Başka bir tiyatro sahnesinde doğum kontrolünden modanın yıkıcı etkisine kadar sosyal içerikli bir çok konu işleniyordu. Seyirciler tiyatro oyunu sonrasında birçok bilgiyle evlerine dönüyordu." diyor.