İrem Helvacıoğlu: Geleceği görebilseydim savaşları önlerdim

SİBEL ATEŞ YENGİN

sibel.ates@aksam.com.tr

“Kızım ve Ben” filminde çocuğunu ve eşini terk edip giden Serap karakterini canlandıran İrem Helvacıoğlu’nu film setinde ziyaret ettik. Hem karakterinin hikâyesini konuştuk hem en çok hangi huyunu sevip sevmediğini, geleceği görebilme şansı olsaydı neleri değiştirebileceğini sorduk.

Kızım ve Ben filminde oynadığınız Serap karakterinin hikâyesini dinleyelim mi önce?   Milli duyguları güçlü, işine âşık bir polisin aile dramını anlatıyor filmimiz. Serap eşini severek evleniyor. Ancak aradığını evliliğinde bulamıyor. Eşi daha çok işiyle ilgili biri ve bu yüzden mutsuz. Kız çocukları doğduktan sonra Serap’ın psikolojisi doğum sonrası sendromuyla birlikte daha da ayyuka çıkıyor. Tek başına bu durumun üstesinden gelmeye çalışsa da başaramıyor. Serap’ın babası şizofren hastası olduğu için kendinin de aynı sorunları yaşayabileceğini düşünüyor. “Ya çocuğumu boğacağım ve hayatım boyunca vicdan azabıyla yaşayacağım ya da bırakıp gideceğim” diye düşünürken gitmeyi seçiyor.    CESUR BİR KARAKTER   Doğum sonrası sendromundan da bahsettiniz ama size göre bu bir sebep olabilir mi? Bir kadının çocuğunu bırakıp gitmesi için bu geçerli bir sebep olabilir mi?   Bilemiyorum belki de bu duyguyu çok şiddetli yaşamış anneler bir cevap verebilir. Bu durumu bir arkadaşıma anlattığımda benzer duyguları kendinin de yaşadığını ve Serap karakterini çok cesur bulduğunu söylemişti. Ve “Ben cesaret edip de kaçamamıştım” dedi. Böyle bir durumda kalsaydım çocuğumu öldürmeyi değil, ben de Serap gibi kaçmayı seçerdim.    ÖYLE BİR ANNEYİ AFFEDEMEM   Siz anneniz tarafından terk edilseydiniz ne hissederdiniz?   Annemle büyümüş bir çocuğum, onunla daha çok vakit geçirdim. Babam görevi nedeniyle çoğu zaman bizimle olamıyordu çünkü. Bu yüzden cevap vermek bile çok zor. Tabii kaç yaşımda olduğuma, bana nasıl anlatıldığına da bağlı olurdu cevabım. Annenin terk edişi kötü bir şekilde anlatılırsa öyle bir anneyi asla affedemem. Daha uygun bir dille anlatılırsa “Annem bir gün dönecek ve beni bulacak” umudunu taşırsın hep.   USTALARLA AYNI SAHNEDE OLMAK   Bundan sonra nasıl bir filmde ve hangi oyuncularla aynı sahneyi paylaşmak istersiniz?   Her şeyden önce projenin beni çok heyecanlandırması ve “muhakkak olmalıyım” dedirtmesi gerekiyor. Haluk Bilginer’le, Şener Şen’le, Ayşen Gruda’yla ve şu anda aklıma gelmeyen pek çok ustayla aynı filmde aynı sahneleri paylaşmayı çok isterdim. Çünkü hâlâ öğreneceğim çok fazla şey var.    10 YAŞIMDA OYUNCU OLMA KARARIMI VERMİŞTİM   Oyunculuk maceranızı dinleyelim mi, nasıl başladı bu hikâye?   Çok aktif bir çocukluk geçirdim. Halk oyunlarına gittim, voleybol takımında yer aldım, izcilik yaptım, resim kursuna gittim. Hayatım hiçbir zaman sadece okuldan ibaret olmadı. İnsanlarla iletişim kurmayı çok seviyordum. Sohbet etmek, bir şeyler paylaşmak hoşuma gidiyordu. İzciliğe katıldığımda bizden ailelerimize sergileyebileceğimiz bir şeyler yapmamız istendi. Kimi müziği seçti, kimi şarkı söylemeyi. Ben de tiyatroyu seçtim. O yaşımda sahne üzerinde olmaktan çok keyif aldığımı fark ettim. “Bu mesleği seçmeliyim ve oyuncu olmalıyım” dedim. 10 yaşımda kararımı vermiştim.    Oyunculuk serüvenim Ayşe Teyze'yle başladı...    10 yaşınızda verdiğiniz karardan dönmemişsiniz…   Lise sondayken apandisit ameliyatı geçirmiştim. Karşımdaki yatakta Ayşe teyze diye bir hasta yatıyordu. Sohbet esnasında hangi mesleği yapmak istiyorsun diye sorunca oyuncu olmak istediği söyledim. O da “Seni kızlarımla tanıştırayım” dedi. Meğer üç kızı da devlet tiyatrosu oyuncusuymuş. O gün oyuncu olacağımı anladım.    Hiçbir şey tesadüf değil yani…    Oyunculuk serüvenim üç kız kardeşle ve Ayşe teyzeyle başlamış oldu. Deniz’e, Derya’ya ve Dilara’ya gerçekten çok teşekkür ederim.      Peki, bir gün oyunculuk yapmaktan vazgeçersiniz ne yapmak istersiniz?   Oyunculuğu devam ettirmek istiyorum ama bir gün vazgeçer miyim bilmiyorum. Yine eğlenceli bir iş yapardım. Masa başı iş yapabilecek biri olmadım. Oyunculuk benim ruhuma çok uygun. Çünkü merak ettiğin her şeyi oynayabiliyorsun.  

AÇIKSÖZLÜLÜĞÜMÜ SEVİYORUM

En sevdiğiniz huyunuz nedir?   Açıksözlülüğüm ve sahip olduğum pozitif enerjimi seviyorum.   Peki, en sevmediğiniz huyunuz?    Fazla açıksözlü olmamı (Kahkahalar). Dürüst olmayı seviyorum ama bazen ipin ucunu çok fazla kaçırıyorum.    Dedikodu yapmayı sever misiniz, en çok neyin dedikodusunu yaparsınız?   Bu aralar en çok yapımcımız Burak Bey’in dedikodusunu yapıyorum. Şu anda yanımızda ama (Kahkahalar)…   Kahve fallarına inanır mısınız? Hiç çıktığı oldu mu?   Bir yerlere gidip de fal baktırmayı hiç sevmem ama enerjisine çok inandığım, pozitif bulduğum biri varsa fal kapatırım. Karşımdaki kişi faldan anlamadığını söylese de “Biliyorum ama eminim çok güzel bakacaksın. Enerjimiz çok güzel uydu” diyorum. Bir arkadaşımdan duymayı daha çok seviyorum. Çünkü hep güzel şeyler söyler arkadaşlar.    Geleceği görebilseydiniz neyi değiştirirdiniz?   Düşmanlığı, savaşı, açlığı…   “Dile benden ne dilersen” diyen bir cin karşınıza çıksaydı neler dilerdiniz?   Ay çok zor bir soru (Kahkahalar)… Sadece kendim için değil herkes ne istiyorsa onu dilerdim.