İnsanlık tarihine uzanan kültür yolu

Türkiye Kültür Yolu Festivalleri'nin Şanlıurfa ayağı 25 Mayıs-2 Haziran tarihleri arasında gerçekleşiyor. Göbeklitepe festivalin yıldızı olarak öne çıkarken pek çok konser, söyleşi ve sergi de sanatseverlerle buluşuyor. Hafta başında misafiri olduğum Urfa Kültür Yolu'nda şehrin kültür duraklarını gördüm, Türkan Şoray'ın Urfalılarla buluşmasına tanıklık ettim.

GÜLCAN TEZCAN / gulcantezcann@gmail.com

Kültür ve sanatın İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde üretilen ve karşılık bulan bir mesele olmadığı, Anadolu'da da bu anlamda zengin bir potansiyel bulunduğu bilinse de uzun yıllardır sanatın yaygınlaşması için etkin adımlar atılamamıştı. Tiyatrolar turneler aracılığıyla, sinema sektörü avm'ler sayesinde Anadolu seyircisi ile buluşabiliyor. Güzel sanatlar konusunda ise bölgesel ve bireysel çabalar ciddi özveriler sayesinde bu toprağın sanatına katkı sağlanabiliyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen ve Türkiye'nin dört bir yanında konserlerden sergilere, söyleşilerden gösterilere varıncaya kadar farklı etkinlikleri seyircilerle buluşturacak Türkiye Kültür Yolu Festivalleri, sanatın merkezden ülkenin hemen her noktasına ulaşmasına güçlü bir zemin hazırlıyor. Bu yıl 16 şehirde düzenlenen kültür yolu festivallerinin tek handikabı ise yerel yönetimlerin kültür etkinliği anlayışının yeterince dışına çıkamayışı ve popüler kültürün etkisi altında kalışı.

BAKANLIKTAN 'KAÇIŞ YOK'

Yıla yayılan ve toplamda 144 gün sürecek, sanatı, kültürü, tarih ve gastronomiyi tek bir noktada birleştiren Kültür Yolu Festivalleri'nin en heyecan verici duraklarından biri Şanlıurfa. İnsanlık tarihinin başlangıç noktası Göbeklitepe'yi merkeze alan Urfa'nın zengin kültürel birikimi bu vesile ile bir kez daha vitrine çıkıyor. Açılışı Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy tarafından yapılan Şanlıurfa Kültür Yolu'nda birbirinden dikkat çekici sergiler yer alıyor. Güvenlik güçlerince tarihi eser kaçakçılarına yönelik yapılan operasyonlarda ele geçirilen ve Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde bulunan eserlerin yer aldığı "Kaçış Yok" sergisi Bakanlığın kültürel miras konusundaki hassasiyetini ortaya koyuyor. Refik Anadol'un "Makine Halüsinasyonları: Mercan Rüyaları" yapay gerçeklik simülasyonu Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde sanatseverlerle buluşurken Albayrak Grubunun "Besmele-i Şerif" hat sergisi de yine aynı mekânda yer alıyor.

FESTİVAL'DE FİLİSTİN ÇİZGİLERİ

Filistin gündemi de Şanlıurfa Kültür Yolu'nda unutulmamış. Filistin davasının önemli isimlerinden karikatürist Naci El Ali'nin 'Hanzala' karakterini konu alan bir serginin yanı sıra Şair Nabi Kültür Merkezi'nde 'Filistin Mücadelesi-İnsanlığın Evrensel Yıkımı' sergisi açıldı. Şafak Tavkul'un 'Neden' isimli animasyon yapımı festival kapsamında seyirci ile buluştu. Filistin Direniş Sineması başlıklı bölümde ise Kudüs'ün Işıkları ve "Büyük Gelen Palto" filmleri gösterildi, yönetmenleri ile söyleşiler gerçekleştirildi.

ARKEOLOJİ MÜZESİ'NDE ZAMAN TÜNELİ

Şanlıurfa Kültür Yolu'na misafir olduğum 27-28 Mayıs tarihleri arasında şehre yayılan festival coşkusuna tanık olurken Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Halepli Bahçe Mozaik Müzesi ve Göbeklitepe'yi de görme fırsatı buldum. Göbeklitepe kazılarından çıkan görkemli sanat eserleri ve heykelcikler Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. Tapınak yapılarındaki leopar rölyefi, yaban domuzları, leylek, tilki, ceylan, akrep, yılan ve kafası olmayan insan kabartması dönemin inancıyla ilgili önemli bulgular. Ayrıca Göbeklitepe'nin etkileyici bir replikası da bir deneyim alanı olarak ziyaretçilerini bekliyor. Kültürel etkinliklerin yanı sıra şehre gelecek misafirler için lezzet durakları da belirleyen festival organizasyonu şehrin kültürünü tüm boyutları ile misafirlerine tanıtıyor. Orijinal formunu kaybedip turistik gösteriye dönüşen sıra gecesi geleneği de Şanlıurfa Kültür Yolu'na gelmişken yaşanması gereken bir folklorik eğlence.

TÜRKAN SULTAN'IN URFA HEYECANI

Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali'nin en özel misafirlerinden biri Türk sinemasının "Sultan"ı Türkan Şoray'dı.

Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bahçesinde sevenleri ile bir araya gelen Şoray, uzun süredir Şanlıurfa'yı ziyaret etmek istediğini belirtti.

Şoray, "Çok istediğiniz bir şey olunca insan çok heyecanlanıyor. Sizlerle birlikte olmak beni çok mutlu etti. Bu şehir uygarlıkların ilk toprağı. Tarihi, insanları, yemek kültürü, her şeyiyle bizim kalbimizde, zihnimizde yer etmiş Şanlıurfa. Doya doya Urfa'yı yaşamak istiyorum, insanlarıyla kucaklaşmak istiyorum." dedi. Sinema yolculuğuna dair soruları da cevaplayan Şoray, oynadığı ilk filmlerde tam olarak ne yaptığının farkında olmadığını Acı Hayat filmiyle Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Oyuncu ödülünü aldığında bile bunun ne anlama geldiğini anlamadığını anlattı.

OYUNCUYSANIZ HER ŞEYİ GÖZE ALMALISINIZ

Metin Erksan'ın yönettiği Acı Hayat filmindeki başarısının filmin ana karakteri olan manikürcü kızın yoksulluğu, çaresizliği ve acılarına çok aşina oluşundan kaynaklandığını anlatan Şoray, "Acı Hayat sinemaya ilk girdiğim yıllarda oynadığım bir filmdi. Manikürcü, çok mutsuz bir kızı oynuyordum. Kız, sınıf atlamak istiyor. Başına bu sebepten çok olaylar geliyor. Ayhan Işık sevdiği adam, kız fakir diye ayrılıyor. Sonunda intihar ediyor. Gerçekten çok acı bir hikâye. Annem ve babam ben 13 yaşımdayken ayrıldılar. Annem ben ve kız kardeşimle beraber bir yaşam mücadelesi vermeye başladı. Sinemaya başlayana kadar iki, üç sene ekonomik olarak çok zor günler geçirdim. Çaresizliği, parasızlığı çok yaşadım, hissettim. Belki de bu filmdeki başarım oradan geldi. Yaşadığım bir şeyi canlandırdım Acı Hayat'ta. Ve çok başarılı bulundu." diye konuştu.

Oyunculuğun ne kadar zor ve meşakkatli bir iş olduğundan da söz eden Şoray, sözlerine şöyle devam etti: "Bu gördüğünüz filmleri yapmak gerçekten hiç kolay değil. Bir sinema filmine evet dediğiniz zaman her şeyi göze almanız lâzım. 15 yaşındaydım daha direksiyon bilmiyordum. Virajlı yolda bana Chevrolet araba kullandırttılar. Her şeyi bilmek zorundasınız. Yapamam diyemezsiniz. Beş defa attan düştüm. Bir keresinde boynum kırıldı kazada. 18 saat çalışıyorsunuz. Soğuk oluyor donuyorsunuz, sokakta güneş tepenizde saatlerce gölge bir yer arıyorsunuz."

HAYATIM KAMERA SESİNİ DUYARAK GEÇTİ

Kamera karşısında nasıl bir ruh hâli yaşadığının sorulması üzerine ise o duygularını şu cümlelerle ifade etti: "Eskiden sette 'motor' dediği zaman yönetmen 'Tırrr' diye bir ses çıkardı, makinenin dönme sesi. 40, 45 sene, 200'ün üzerinde film yaptım. Hayatım o sesi duyarak geçti. Makinanın sesini duyduğum an bana sihirli bir dokunuş oluyordu. O ses adeta bir büyüydü. Çünkü kamera çalıştığında biliyorum ki bütün duygularını kayda alıyor. Bütün duygularını, anlatmak istediklerini o kameraya yansıtıyorsun. Binlerce insanı görüyordum ben oradan izleyici olarak. Onlarla sanki derdimi paylaşıyorum gibi geliyordu. Şimdi dijital çekimlerde o ses yok. O sessizliği çok yadırgadım. Oyunculuğu motive eden o ses yok. Onun için şimdiki oyunculara bravo diyorum." Türk sinemasının sultanı, söyleşinin ertesi günü Göbeklitepe'yi ziyaret etti ve al yazmasıyla Balıklıgöl'de dolaştı.

TARİHİ YENİDEN YAZAN MUCİZE: GÖBEKLİTEPE

İnsanlık tarihine dair ezberleri bozan ve tarihin sıfır noktası olarak anılan Göbeklitepe, Şanlıurfa Kültür Yolu'nda her zamankinden yoğun bir ziyaretçi trafiği yaşıyor. Ören yerine gitmeden önce dijital sergileme alanını gezerek bizi bekleyen etkileyici yolculuğa hazırlanıyoruz.

12 bin yıllık geçmişi ile dünya tarihinin yeniden yazılmasına yol açan Göbeklitepe 2018 yılında Bahreyn'de düzenlenen 42. Dünya Mirası Toplantısında ise UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alındı. Şanlıurfa'nın Örencik Köyü yakınlarındaki alan 1963 yılında, İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklığıyla gerçekleştirilen bir yüzey araştırması sırasında keşfedildi. Göbeklitepe kazılarını 1995'te Alman arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt başlattı ve 2014'deki ölümüne dek 20 yıl sürdürdü.

Harran Ovası'na hâkim bu tarih öncesi yerleşim göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik hayata geçtiği tezini çürüttü. İnsanlık tarihine ilişkin yepyeni soruları gündeme getiren Göbeklitepe 2018'den beri Türkiye'nin en çok ziyaret edilen, dünyanın ilgi odağı haline gelen ören yerlerinden biri.

ON BİN YIL ÖNCEDEN GELEN SİYEZ

Yerleşik hayata geçişin çiftçilik ve hayvancılığın ortaya çıkışıyla birlikte gerçekleştiği düşünülürken Göbeklitepe ile avcı ve toplayıcı toplulukların dini merkezlerde bir araya gelmelerinin sonucunda yerleşik hayata geçildiği görüldü. Kazılarda ortaya çıkan bulgulara göre kalabalık toplulukların ibadet merkezine yakın olma arzusu ve çevrede bu toplulukların ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde yeterli kaynak bulunmamasından dolayı insanlar tarıma yönelmişler. Göbeklitepe'de çıkarılan toprakta bugüne kadar rastlanan bitki tanelerinin hepsi yabani türlere ait. Bunların başında siyez buğdayı geliyor. Yörede rastlanan diğer yabani türler ise badem ve yerfıstığına ait.

Dünyanın bilinen en eski ve en büyük inanç (kült) merkezi sayılan Göbeklitepe ile inancın yerleşik yaşama geçişteki etkisi de kanıtlanmış oldu. Kazılar neticesinde bu mekânların altı tanesi ortaya çıkarılmış olsa da jeomanyetik ölçümlerle bu mekânların 20'yi bulduğu biliniyor.

Göbeklitepe'deki en ilginç buluntular, boyu 6 metreyi, ağırlığı 40 tonu bulabilen 'T' formlu Steller adı verilen anıtsal dikilitaşlar. Göbeklitepe'deki monolitler Mısır piramitlerinden 7100 yıl, Stonehenge'lerden 6600 yıl daha eski.

Göbeklitepe'nin en etkileyici özelliklerinden biri de Neolitik dönemde yaşamış insanların gelişkin sembolik dünyalarını yansıtması. Dikilitaşların çoğunda insan, hayvan ya da soyut semboller var. Taşa işlenen bu en eski rölyeflerin yanı sıra üç boyutlu hayvan kabartmalarına da rastlanıyor. Alanda bulunan insan ve hayvan heykellerindeki taş ustalığı da çakmak taşıyla yapıldıkları düşünülünce hayli dikkat çekici boyutta. Bu yaşam alanı varlığını M.Ö. 8 bin dolaylarına kadar sürdürdükten sonra neden bölgedeki yerleşik insanlar tarafından kapatıldığı da bilim adamlarının önüne konulan yeni soru işaretlerinden.